Hayvancılıkta neden sürekli tökezliyoruz?
Kalkınma yarışını kazanan toplumların belirleyici özellikleri üzerine düşünen çok sayıda insan var. Çoğunluğunun ulaştığı bazı ortak değerleri paylaşalım:
" Elinin altına erişebildiği kaynakları etkin ve verimli kullanamayan toplumlar, dış kaynak buldukları zaman onu da gerektiği gibi değerlendiremiyor; çar-çur ediyorlar.
" Girişimcilerin ve yatırımcıların "entelektüel kapasiteleri" sınırlı ise, "sistem kapasitesi" yaratamıyor; "önlem al, yönlendir ve kazan ilkesini" hayata taşımada başarılı olamıyorlar.
" Yapılacak yatırımla ilgili "yapıların oluşturulması" ,"işlevlerin tanımlanması" , "kültür yaratılması" ve öngörme-önlem alma konusunda gerekli emek ve zamanı ayırmayanlar sürekli tökezliyorlar.
" Ödünsüz "gözetim ve denetim" yapamayan; eş-dost kayırmacılığının tuzağından kurtulamayan toplumlar; haksızlık ve adaletsizlik batağında kendi ayaklarına kurşun sıkıyorlar.
" Daha da önemlisi, "kendini sorgulama ve kendinle baş etme özgüveni" gelişmemiş toplumlar; kendi eksiklerini "başkalarını suçlamaya" dönüştürerek ufuklarını daraltıyor; dünyayı kavrayamıyorlar.
Ali Ekber Yıldırım'ın 30 Temmuz 2012 günü DÜNYA Gazetesi'ndeki "Hayvancılıkta yem kabusu" başlıklı haberini okuyunca, pek yararı dokunmasa da konuya geri dönme ihtiyacını hissettim.
Her birini değişik yazılarda açacağım ama, hayvancılıkta neden sürekli tökezlediğimizin 7 temel nedenini başlıklar halinde paylaşmak istiyorum:
1. Her şeyi devletten bekleme kültürümüz o kadar derinliklere inmiş ki, hayvancılık alanında Devletin Teşvik Sistemi'ni tek değişkenmiş gibi algılayarak yatırım yapma eğilimi bugün de çok yaygın.
2. Her mal ve hizmet üretim alanının çevresinden farklı biçimde etkileneceğinin bilincinde olan yatırımcımız çok sınırlı. Üretim alanlarının yapısal ve ekonomik özelliklerini analiz etmeden, toplumun kültürel birikiminin iş üzerine etkilerini anlama için en küçük zaman ve emek ayırmadan yola çıkılıyor.
3. Servetlerin sermayeye dönüştürülmesi, organik birikim ve borçlanma dengeleri vb. analizler yapmadan, sadece teşvik-odaklı bir güdülenme ile yatırım yapmaya kalkışanlar çoğunluğu oluşturuyor.
4. Coğrafi konum, geniş pazar, dışa açık rekabet algısı, dünyaya açık algılama düzeyi, kalifiye işgücü sorunu, yenilikçi iş yapma geleneği, ileri düzeyde gelişmiş altyapı ve fiziksel sermaye, yüksek düzeyde hukuki güvence, güçlü bir orta sınıfın yarattığı istikrarlı talep, dünyanın kabul ettiği marka yaratma gibi yatırım kriterleri üzerinde kafa yormadan kararlar alınıyor.
5. Meraların özellikleri, mera-hayvan hacmi ve verimi ilişkisi, mera ıslahının maliyeti, mera-odaklı hayvan işletmeciliğinden sabit işletmeciliğe geçiş sorunları hesaba katılmadan teşvikler geliştiriliyor ve yatırımlar özendiriliyor.
6. Hayvan ıslahı, damızlık arzının güven altına alınması, süt ve et fiyatı istikrarının üreticiyi teşvik eden asıl unsur oluşu, kaba yem ve masif yem bitkileri arzı, masif yem üreten tesislerin ölçek ekonomisi ve girdi sağlama düzeyi ve rekabet koşulları, ülkemiz insanının "sözleşmeli üretim yapma kültüründeki" eksiklikler, tuzaklar vb. onlarca değişken hakkında gerekli veriye, tutarlı ve arındırılmış bilgiye, derinliği olan anlamaya, bilginin fırsat alanlarını analiz etmeye özen göstermeden yapılan yatırımların ölçeği ne olursa olsun başarılı olamıyorlar; değişkenlerin farkında olmayan bir "kör uçuşta" ısrar ediliyor.
7. Ödünsüz gözetim ve denetim olmadığı hiçbir sistemin gelişmesi ve kendini yeniden üretmesi mümkün değil. Bu açıdan ne gözetim ve denetim felsefemiz, ne yetişkin insan gücümüz, ne yaygın ve etkin alt yapımız, ne hata yapanı sorgulayan anlayışımız vb gerekli açıklıkta ele alınmıyor
Denebilir ki, hiç mi bir şey yapılmıyor? Yaptığımız çok şey var ama felsefesi olan, yapı, işlev ve kültürün bütünlüğünü gözeten, indirgemeci anlayıştan sıyrılarak, bilginin hareketi ve kullanımının giderek farklılaşmasının farkında olan bütünsel önlemler geliştiremiyoruz…
Bugünkü sonuçtan baş sorumlu "siyasi iradedir"… Medyada konunun ayrıntısını bilmeden, sorunun sadece bir yönüne kafayı takan, indirgemeci anlayışın tuzağına yakalananlar da sorumluluk taşır.
"Neden bizim meralardaki hayvanlarımız küçük hacimli ve düşük süt verimli?" sorusunu kendine yönetmemiş, ekoloji ve evrimin birlikte ele alınmasının hayvancılıkta yarattığı verimle ilgili dünyadaki gelişmeleri izleme zahmetini göstermemiş, bilgilerin derinliğini merak etmemiş, teşvik sistemlerinin geçici olduğunu, asıl olanın serbest ve adil piyasa koşullarında rekabet olduğunu içselleştirmemiş vb. değişkenler üzerinde çocuğuna ayakkabı alırken gösterdiği özeni göstermemiş olan yatırımcılar da suçlular tahtındaki yerlerini alır…
Hepimiz eteklerimizdeki taşı dökelim… Bu sorunları enine-boyuna, yaygınlığına-derinliğine, uzunluğuna-genişliğine ve dördüncü boyut olan zamanın kendi içindeki akışına bakarak değerlendirelim… Malumatfuruşluk yapmak, popülerliği fonksiyonel olmanın öne koymak böylesine hızlı değişmelerin ve oluşumların yaşandığı bir çağda "yanlış yönlendirme günahını" omuzlarımıza yükler… En küçük ayrıntının izini sürme enerjisi ve bilgisi olmayan, hoşumuza gideni söyleyen ve yazanların peşine takılırsak, "…miş gibi yapanların farkında olmazsak daha çök tökezleriz… Kafayı değiştirmezsek, çok inek ithal eder, sonra onları keser, damızlık sorununu bir türlü çözememiş olmanın ayıbını sırtımızda bir kambur olarak taşırız.