Hayvancılıkta bitmeyen kriz
Bir sektör düşünün ki yaklaşık 40 yıldır hep krizle karşı karşıya. Yakın zamandaki en büyük kriz 2007'deki şiddetli kuraklık sonrasında yaşandı ve 10 yıldır devam ediyor.
Bundan 10 yıl önce ne oldu?
İki yıl üst üste 2007 ve 2008'de şiddetli kuraklık yaşandı. Kuraklığın etkisi ile yem fiyatı yüzde 100'e varan oranlarda artarken, çiğ süt fiyatı yarı yarıya düştü. Süt hayvancılığını sürdüremeyen yetiştiriciler 1 milyon baş süt ineğini kesmek zorunda kaldı. İnek kesimi nedeniyle kırmızı et üretimi arttı. Fiyat düştü. Hükümet, yaşanan krizi göremedi, anlayamadı. Önlem almak yerine et üretimi ve fiyatı düşüyor diye sevinenler oldu.
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) direktifi ile hayvancılıkta destekleme modeli değiştirildi. Yetiştiricinin en çok ihtiyaç duyduğu dönemde destekler düşürüldü.
Bir yıl geçmeden kırmızı ette büyük kriz ortaya çıktı. Özellikle 2009'dan itibaren kırmızı et fiyatı artmaya başladı.
Krizi görmeyen hükümet, kırmızı et fiyatını düşürmek için canlı hayvan ve et ithalatına izin verdi. Üretim yapanları "spekülatör" diye suçladı. Koç, Banvit gibi büyük üreticiler sektörün dışına itildi. Binlerce küçük üretici sektörden tamamen çekildi.
Bir yandan ithalat kapıları açılırken bir yandan da sıfır faizli kredi musluğu açıldı. Hayvancılık yapsın, yapmasın herkese kredi dağıtıldı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı verilerine göre Ağustos 2010'dan 2016 sonuna kadar 403 bin kişiye yaklaşık 10 milyar liralık kredi kullandırıldı. Hayvancılığa verilen destekler de artırıldı. Bugün, tarım destekleme bütçesinin yüzde 30'u hayvancılığa veriliyor.
Kredi ve destekle kriz aşılamıyor
Verilen krediler, destekler krizi çözmeye yetmedi. Çünkü öyle bir çark kuruldu ki devletin verdiği kredi ve desteğin büyük bölümü ithalata gidiyor. Damızlık, besilik ve kasaplık hayvan ithal ediliyor. Karkas et ithal ediliyor. Hayvanlara yedirilen yem hammaddesinin yüzde 50'si ithal ediliyor. Bu dönemde saman bile ithal edildi. Yine bu dönemde bir ilimizde devletin valisi çıktı "çoban ithal edelim" dedi.
Buraya kadar yazdıklarımızı zaten biliyorsunuz. Defalarca yazdık.
Gelinen noktada sadece kırmızı et fiyatının artmasını önlemek için hükümet, yılda 400 ila 500 bin baş besilik hayvan ithal ediyor. Türkiye, sığır ithalatında Avrupa'nın lideri, dünyanın ikinci ülkesi konumunda.
Çiğ sütte ise fiyat düşmesin diye üretici örgütleri, kooperatifler aracılığıyla devlet piyasadaki arz fazlası sütü satın aldırarak süt tozuna dönüştürüyor.
Öylesine çarpık ve yanlış bir hayvancılık politikası uygulanıyor ki ette fiyat artmasın diye, sütte fiyat düşmesin diye devlet piyasaya müdahale ediyor.
İthal edilecek hayvan kalmadı
Bu kadar müdahale ve ithalata rağmen sektör krizden çıkamıyor. O kadar çok ithalat yapıldı ki Avrupa'da ithal edilecek hayvan kalmadı. Türk ithalatçıların yoğun ilgisi ile Avrupa'da hayvan fiyatları yükseldi. Son dönemde ithal edilen hayvanların kalitesi, niteliği tartışılıyor. Yaygın deyimle, ne bulsak ithal ediyoruz. Daha yüksek paralarla daha düşük kaliteli hayvanlar ithal ediliyor. Ayrıca, hayvanlarla birlikte ülkeye hastalıklar da ithal ediliyor. Besilik hayvan kalmadığı için damızlık hayvan getirilerek kesiliyor.
Sadece besilik hayvanda değil, damızlık ithalatında da sıkıntı var. Nitelikli damızlık hayvan bulunamıyor. Özellikle genç çiftçilere verilmek üzere ithal edilen damızlık hayvanlarla ilgili ciddi iddialar var.
Yetiştiricilerin üretim maliyetleri artarken, çiğ süt fiyatının düşmesi, buna karşılık kırmızı et fiyatının ise artması nedeniyle bugünlerde inek kesiminde artış olduğu gözleniyor. Bunu doğrulayacak veriyi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) açıkladı. TÜİK verilerine göre, çiğ süt üretiminde düşüş yaşanıyor. Bunun en önemli nedenlerinden birisi inek kesiminin artması. Hiç bir yetiştirici süt ineğini kesmek istemez. Fakat, sütün para etmemesi, kırmızı et fiyatının da cazip olması nedeniyle inek kesimi hızlandı.
Bir başka önemli gelişme, 2010 yılından sonra verilen sıfır faizli kredi ile süt hayvancılığına yatırım yapanların bir bölümü sektörden çekiliyor. İnternette emlak şirketlerinin sayfalarına bakarsanız çok sayıda satılık çiftlik ilanı görürsünüz. Bazıları ise süt hayvancılığından besiciliğe geçiyor.
Hayvancılıkta iki yıldan bu yana "ırk değişimi" yaşanıyor. Sütün ucuz etin pahallı olması nedeniyle süt hayvancılığından et hayvancılığına kombine ırklara geçiş var. Süt ırkı Holstein inekler elden çıkarılıyor. Yerine kombine ırk olan Simental alınıyor. Simentalin süt verimi çok yüksek değil, fakat sütteki yağ ve kuru madde oranı yüksek. Et veriminin yüksek olması nedeniyle tercih ediliyor.
Canlı hayvan fiyatı artıyor
Simentale olan ilgi hem yurt içinde hem de dışarıda hayvan fiyatlarını artırdı. İç piyasada gebe düve Holstein (siyah-beyaz) inekler 8 ila 10 bin liraya satılırken,Simental ineklerin fiyatı 12 bin lira ile 13 bin 500 liradan alıcı buluyor. İthal hayvanların fiyatı da bu seviyelerde. Geçen sene 7 bin lira seviyelerindeydi.
Bir başka önemli sorun, bu yıl uygulanmaya başlanan "Havza Modeli" kapsamında bazı havzalarda su yetersizliği nedeniyle mısır üretimine destek verilmeyecek olması. Tire Süt Kooperatifi Başkanı Mahmut Eskiyörük, Küçükmenderes Havzası'nda yıllar önce çiftçinin pamuk üretimini bırakarak mısır ekimine başladığını ve havzadaki çiftçilerin burada üretilen mısırla hayvanlarını beslendiğini belirterek: "Şimdi mısıra destek verilmediği ve pamuk pirimi artırıldığı için üretici tekrar pamuk ekimine dönüyor. Havzada silajlık mısır üretimi biterse binlerce hayvancılık işletmesi kapanır. Bir karar alınırken neler getirip götürdüğüne bakmak lazım" diyerek yaşanacak tehlikeye dikkat çekiyor.
Özetle, hayvancılıkta bitmeyen bir krizle karşı karşıyayız. Krize çözüm olur diye "Milli Hayvancılık Politikası" uygulanıyor. Muhtemel kabine değişikliğinde Faruk Çelik görevden alınır veya başka bir göreve kaydırılırsa, bu proje de rafa kaldırılır.Yıllardır hep böyle oldu. Yapılması gereken, bakan değiştikçe değişmeyecek kooperatif odaklı ulusal bir politika uygulamaktır.