Hayret, yüzde 5 büyümüşüz!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Son dönemlerde, ve özellikle de hesaplama şeklinin değiştirilmesinden sonra büyüme oranlarının 'istikrarlı' bir şekilde beklentilerin üzerinde gelmesine alıştık. Nitekim 1. çeyrekte de aynı durumla karşı karşıyayız. Açıklama öncesinde analistlerin ortalama beklentisi yüzde 3.8 idi. Gerçekleşme ise yüzde 5.0 oldu!

Büyüme ile ilgili tahminlerde bulunurken en çok dikkate alınan parametrelerden biri 'arındırılmamış' değerlerle imalat sanayi üretimi büyüme oranlarıdır. Buradaki artış oranlarıyla milli hasıla hesaplamasında kullanılan 'imalat sanayi' artış oranının birbirine çok yakın olması beklenir. 1. çeyrekte imalat sanayi üretimi artış oranı yüzde 1.5 oldu. Ancak iktisadi faaliyet kollarına göre hesaplanmış olan GSYH'daki imalat sanayi artış oranı ise yüzde 5.1!

Aradaki fark salt bir hesaplama yöntemi farklılığıyla açıklanacak boyutta değil. Üstelik bu durum 3 senedir devam etmekte. Yeni serilere göre 2013'ün 1. çeyreğinden beri imalat sanayi endeksindeki aylık ortalama artış yüzde 3.0 iken GSYH içindeki imalat sanayi faaliyet kolundaki ortalama artış yüzde 6.2!

Sanayi ile birlikte diğer büyük faaliyet kolu olan hizmetler sektöründeki büyüme oranı da hayli yüksek: yüzde 5.2. Halbuki TÜİK tarafından hesaplanan 'perakende satış hacim endeksi' geçen senenin aynı dönemine göre yüzde 2.3 gerileme göstermişti. Satış hacmi azalırken hizmetler sektörünün böyle yüksek bir artış göstermesi ilginç. Aynı dönemde, perakende ticaret sektörü güven endeksi yüzde 11.3 azalma gösterirken, hizmet sektörü güven endeksindeki artış ise sadece yüzde 0.7 olmuştu!

Yeni seriyle birlikte artık yatırım harcamalarının (gayrisafi sabit sermaye oluşumu) ne kamu ve özel sektör arasındaki, ne de inşaat, makine- teçhizat ve diğer aktifl er arasındaki dağılımlarını görebiliyoruz. Toplam yatırım harcamalarındaki artış ise sadece yüzde 2.2. Bu dönem makine-teçhizat yatırımları ise yüzde 10.1 gibi çok yüksek oranda bir gerileme göstermiş. Bu türden yatırımlar son 3 çeyrektir azalmakta. Öte yandan, aynı dönemde inşaat yatırımlarında ise yüzde 10'luk bir artış söz konusu. (Halbuki, ilk çeyrekte, örneğin yapı ruhsatlarında toplam metrekare olarak yüzde 17.2 oranında bir azalma var!)

İktisadi göstergeler arasındaki diğer bir ilginç çelişki ise büyüme ve işsizlik arasında. Yüzde 5 gibi yüksek sayılabilecek bir oranda büyüyen bir ekonomide işsizlik oranının azalması, en azından sabit kalması beklenir. Ancak, yüzde 5'lik büyümeye karşın 2016'nın 4. çeyreğinde yüzde 12.1 olan işsizlik oranı 2017'nin 1. çeyreğinde yüzde 12.6'ya yükselmiş durumda! Eğer rakamları doğru kabul edersek bu durum özellikle son 2 çeyrekte işgücü verimliliğinde (=çalışan başına elde edilen milli hasıla) yüksek oranda bir artış anlamına gelmekte. (Diğer bir açıklama ise resmi istatistiklere yansımayan mülteci istihdamında meydana gelen artış olabilir.)

Şu veya bu şekilde 1. çeyrek çoktan geride kaldı ve artık analizler 2. ve sonraki çeyreklere odaklanmakta. Piyasada 'eğer pek de parlak geçmediği düşünülen 1. çeyrekte ekonomi yüzde 5 büyüyorsa, kredilerdeki hızlanma ve siyasetteki (göreceli) istikrar ile birlikte 2. ve sonraki çeyreklerde çok daha yüksek büyüme hızları görebiliriz' görüşü hakim. Ancak, bu mantıkta hatalı olan bir taraf da var. O da ilk çeyrekte elde edilen büyümenin 'sürdürülebilir' bir büyümeye işaret etmiyor oluşu.

Bu büyümede devletin tüketim harcamalarının yüzde 9.4 gibi yüksek bir oranda artmış olmasının önemli bir payı var. (Çarpan etkisiyle kamu harcamaları hanehalklarının tüketim harcamalarının artmasına da kısmen sebebiyet vermiş olabilir.) Keza, dağılımı bilmemekle birlikte, bu dönem kamunun yatırım harcamalarında da yüksek bir artış olma olasılığı da yüksek. Ancak, bilindiği gibi bu artışlar sonucunda 1. çeyrekte kamu bütçesi geçen sene 46 milyon fazla verirken bu sene 15 milyara yakın açık verdi.

Özellikle KGF'nin devreye girmesi ile adeta patlama yaşayan ticari kredilerin de aynı hızda devam etmesi imkansız. Ayrıca ilk çeyrekte dış ticaret dengesinin de milli hasılayı artırıcı yönde bir etki gösterdiğini hatırlamakta yarar var. Ancak senenin ilerleyen dönemlerinde aynı etkinin devam etme ihtimali oldukça düşük gözükmekte. Sonuç olarak, özellikle yatırımlarda reel bir artış olmadan sağlanacak büyüme giderek 'sürdürülebilir' olmaktan uzaklaşan bir büyüme anlamına gelecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019