Haydi, çıkın ortaya…
Geçen sohbetlerimizden bazılarında, ihracat konusunda işletmelerimize verilen ödülleri konu almıştık. Gazetemiz Dünya tarafından 10 yıl önce başlatılan, " İhracatın Yıldızları " yarışmasında ödül alanları da övgüyle anlatmıştık.
Bu tür yarışmalar ve değerlendirmeler, birçok kurum ve kuruluş tarafından, çeşitli konularda ve dallarda yapılıyor. Ödüle ve övgüye lâyık olduğu düşünülenler tanıtılıyor, kendilerine onur belgesi veriliyor ve hatta çeşitli maddi ödüller de söz konusu olabiliyor. Tüm bu övgü ve ödüllerin hak edenlere ulaşması bizleri memnun ediyor.
Hâl böyle ise, aklınıza takılan nedir diye sorabilirsiniz.
Aklımıza takılan konu, Türk iş insanları arasında ödüle ve övgüye lâyık olanların, yapılan bu değerlendirmelerde yar alanlardan çok daha fazla olduğunu düşünmemiz. Hatta bu düşüncemizi, öne çıkmaktan çekinen birçok işletme sahibi ve yöneticisi ile paylaşmış olmamız. Türkiye'nin birçok bölgesini ve şehrini geziyor ve iş insanlarımızla bir araya geliyoruz. Çekingenlikleri kırılmaya başlamış olsa da özellikle küçük yerleşim yerlerindeki işletmelerin yaptıkları işlerle ortaya çıkıp kendi deyimleri ile " kendilerini reklam etmek" istememeleri. Buna neden olarak da çevrelerindeki birçok kurum, kuruluş veya kişinin, bu başarı ile ortaya çıkan işletmeye gelerek, baskı yaparak veya yaptırarak ve hatta bazen taciz boyutunda davranışlar sergileyerek, yardım adı altında menfaat temin etmeye çalışmaları.
Sadece bu pencereden bakarsanız, sergiledikleri çekingenlikleri kabul etmememiz olanaksız. Ancak bu konularda daha geniş bir perspektiften bakılmasında yarar olduğunu düşünenlerdenim.
Devir, iletişim devri…
Birçok işletmemiz, ihracat yapmaya kalkışıyor ve bunu başarıyorlar da. Çok yapıyorlar, az yapıyorlar, ihracatçılığı ne kadar sürdürebiliyorlar, zarar mı ediyorlar, kâr mı ediyorlar gibi arttırabileceğimiz birçok soruya muhatap olabiliriz de bu sohbetin konusu onlar değil. Varmaya çalıştığımız noktayı bir örnekle açıklayalım.Bir süre beraber çalışıp danışmanlık verdiğimiz işletmelerden birisi, önemli bir ödül kazanmış ve bu ödülünü de diğer başarılı firmalarla beraber Başbakanımızın elinden almıştı. Haber medyada geniş yer almış ve firmanın adı ödül çerçevesinde de duyulmuştu. Bu firma ortaya çıkmaktan çekinmeyen ancak bu ödülü kendi tanıtımlarında kullanmakta tereddütlü olan bir işletme idi. Israrlarımız sonucu, ödüllerini katıldıkları sektörel fuarda sergilemeyi ve stant girişlerine de bununla ilgili bir poster koymayı kabul etmişlerdi. Fuar sırasında kendilerini ziyaret ettiğimizde ödülün, tahminlerinin ötesinde ilgi uyandırdığını ve tanıdık, tanımadık birçok ziyaretçiden övgü ve kutlama aldıklarını ilettiler. Ayrıca, zaten sektörlerinde iyi bilinen isimlerine olumlu katkıda bulunduğunu belirttiler. Daha güzel olanı da internet sayfalarında bu ödüle ayırdıkları yer nedeniyle, yeni müşterilerinin olumlu görüş belirtmiş olmalarıydı.
Hep söylediğim bir deyişi tekrarlayacağım, "marifet iltifata tabidir." Biz insanlar da iltifat edilmeyi severiz. Her insan gibi işletme yöneticisi de yaptığı iyi işlerden dolayı iltifat almak ister. Hele sektöründeki başarılarından dolayı farklı bir yerlerde olup da iltifat almayı kim istemez? Hatta yağcıları hariç tutarsak, iltifat edenlerin bir kısmı bizleri olumlu yönlendirmekte olabilirler de.
Gelelim kıssadan hisse çıkartmaya…
Siz güzel işler yapan başarılı işletme sahipleri ve yöneticileri, işletmenizin bulunduğu yurt köşesinde kim sizin farkınıza varacak? Pazarınızın ve olası müşterilerinizin sizi ve işlerinizi fark etmeleri için ne kadar zaman ve para harcayacaksınız?
Bu tür yarışmalarda yer almak ve kazanılan ödüller sizlere, sizlerin mütevazı bütçelerinizle karşılayamayacağınız büyüklükte tanıtım imkânı sağlar. Onu kullanarak hızlanmak ve ileri gitmek konusu da size kalmış bir şey.