Hayat nasıl?
Geçtiğimiz hafta ya da bu hafta, diğer her haftaya olduğu gibi… siyaset damgasını vurmayasaydı, Türkiye için Çocuk Haftası olabilirdi. Oysa biz Çocuk Haftası yerine çocukca davranmayı tercih ettik. Daha önceki hafta, geçen hafta ve bundan sonraki haftalarda olacağı gibi…
Türkiye nerede, nasıl bir ülke diye soracak olsalar ne derdiniz… Klişe ama, ben şu sözlerle başlamak isterdim: üç tarafı denizlerle çevrili şahane topraklar… Sonra üzülerek devam ederdim; o denizler ki, çocukları yutuyor, topraklar ki hayattan koparıyor…
Çocuk çocukca çocuksu
Türkiye çocukluklarını yaşayamayan çocukların ülkesi. Belki de bu yüzden çocukça davranan büyük adamların olduğu bir ülke Türkiye.
23 Nisan haftası, çocuksu bir ifadeyle “güme gitti”. O hafta ki, Türkiye Büyük Millet Meclis’nin açılışını kutlarız. Bundan sonra çocuklarımıza tarihte bir zamanlar Meclisimiz vardı diye anlatacağız. Çünkü Meclis tarih olacak.
23 Nisan, Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeyi çocuklara emanet ettiğini söylediği bunu göstermek için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışı şerefine Çocuk Bayramı ilan ettiği gün. Mustafa Kemal Atatürk size 1 gün bize 364 gün demek istememişti. O göstermelik “bir” günde çocukları makamlarımıza oturtalım, onlar şirinlik yapsın biz gülelim demedi. Dünyada yalnızca Türkiye’de Çocuk Bayramı var! Buna karşın çocukları bayram edemeyen bir ülkeyiz.
Referandum boğuşması ve karmaşası her şeyi aldı sildi süpürdü. Geçen haftadan bir şey anlamadık. Çocuklar da bayramlarını kutlayamadı. Çocukca davranan büyüklerin klişe konuları tartışıldı. Sabahlara kadar siyaset.
Hayal kurmak güzeldir
Çocuklar ne konuşur acaba diye sordum kendime, sanki hiç çocuk olmamış gibi… Hayal bile edemiyorum! Benim zamanımda hayal kuruyorduk. Araştırmalar şimdikilerin kuramadığını gösteriyor. Gelin isterseniz, birlikte Barış üzerinden tahmin yürütelim. Barış Yazgı, (26 Nisan Vatan Gazetesi Barış’ın Yazgısı haberi) 21 yaşında bir Türk genci. Deniz onu yutmadan cansız bedeni kıyıya vurmadan önce… müzik okumaya devam etmeyi, bir keman virtüözü olmayı konuşuyor olmalı… Hayali buymuş çünkü. Barış 21’inde öldü, unutmayalım ki, 3 sene öncesine kadar o da yasal olarak bir çocuktu. Hayalleri olan bir çocukken müziği; hayalleri tükendikçe yani büyüdükçe ülkeden gitmeyi konuşmaya başlamış olabilir… Büyüdükçe hayal kurmak yerine, plan kurmuş belli ki. O planda Suriyeli mültecilerin teknesine binip kapağı önce Yunanistan’a, oradan vize alamadığı için mülteci kayığına bindiği Belçika’ya geçmenin detayları var...
Çocuk ve hayal yan yana düşmüyor
Türkiye’de her üç çocuktan biri, (7 milyon 210 bin çocuk) şiddetli maddi yoksunluk çeken hanelerde yaşıyor. Avrupa Birliği’nin yoksunluk tanımına göre, Avrupa’nın geneliyle karşılaştırıldığında, Türkiye hem daha düşük kişi başı gelire sahip ülkelerin hem de ekonomik krizden şiddetli olarak etkilenmiş ülkelerin gerisinde. Çocuklar arasındaki şiddetli maddi yoksunluk sorunu, doğu bölgelerinde endişe verici. Ülkenin geri kalanında da yoksunluk artışı var. Çocuklarımız özellikle ısınma ve beslenme ihtiyaçlarını gideremiyor, hem aç hem üşüyor. BETAM’ın (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi) araştırması.
Kendi çocuklarımızın sorunları yetmezmiş gibi artık başkalarının çocukları da sorunumuz. Prof. Selçuk Şirin, New York Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren kıymetli bir Türk akademisyen. Aşağıdaki rakamları onun çalışmasından derledim. Biliyorsunuz, Türkiye son 5 yılda 2 milyonu çocuk (18 yaş altı) 3 milyon yeni Suriyeli nüfus aldı.
Bu çocukların yüzde 74’ü ailesinden en az bir kişiyi kaybetmiş. Üçte biri silahlı fiziki şiddet görmüş. Yüzde 35’i travmatize. yüzde 45’i depresyonda. Kendini öldürmek istiyor, yemek yiyemiyor, uyuyamıyor. Bu rakamlar normal bir nüfusun 10 katına eşitmiş. Şirin diyor ki, Vietnam’dan dönen ABD askerlerinin yaşadığı travmadan da beter. Daha kötüsü, umutsuzlar. Yüzde 70’i okulda değil, sokakta. Tarihte buna benzer mülteci dramları yaşandı. Örneğin Pakistan Afganistan sınırındaki mülteciler Taliban oldu, Afrika’dakiler Boko Haram, Orta Doğudakiler IŞİD ve diğerleri!... Yapılan araştırmalar, her türlü zorlu koşula karşın bu çocukların hayal kurmaya devam edebildiklerini gösteriyor. Ama 3 ya da 4 yıl… daha uzun değil. Sonra vazgeçiyorlarmış, toplumdan da kendilerinden de. Denize ya da teröre…
Mutsuz kaygılı
Bunlar evlat edindiğimiz çocukların manzarasıydı. Bizim çocuklar umutlu ya da mutlu mu?
OECD, PISA 2015 kapsamında üçüncü raporu olan ‘Öğrenci Refahı’nda 15 yaş düzeyinde öğrenciler üzerinde çalışmış. Yaşam memnuniyeti anket çalışmasına göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında son sırada. OECD’nin en mutsuz öğrencileri Türkiye’de. 28 OECD ülkesi içinde ‘yaşam memnuniyeti’ sıralamasında 10 üzerinden 6.12 puanla son sıradayız.
PISA 2015’te Türkiye sıra kaybederek matematikte 49, fen bilimlerinde 52 ve okumada 50’inci sırada yer almıştı. Raporda ele alınan başlıklar arasında sınav kaygısı da var. Türkiye’de ‘sınava iyi hazırlanmasına rağmen çok kaygı duyduğunu’ söyleyen öğrenci oranı yüzde 58,8. Yüzde 56 ise ‘ders çalışırken stres yaşadığını’ belirtiyor. Türkiye, OECD ülkeleri arasında öğrencilerin ders çalışırken en fazla kaygı duyduğu ikinci ülke.
Türkiye’de ‘bir ayda birkaç kez herhangi bir zorbalığa maruz kaldığını’ söyleyen öğrenci oranı yüzde 18,6. Türkiye’de öğrencilerin yüzde 61,4’ü kendilerini okula ait hissettiklerini belirtiyor, OECD ortalaması yüzde 73.
Merak ve sorgulamak
Dünyanın en güçlü ekonomisini paketleyen G20 ülkesinden biriyiz. Nüfusumuz genç. Yarısı 30 yaş altı. Fakat ekonomimiz yerinde sayıyor, büyüme yok. Yok çünkü ekonomiyi büyütecek işler yapmıyoruz. İnşaat, yol köprü ve doğal ürünleri satıyoruz. Yeterli gelmiyor. Büyümek için büyük düşünmek katmadeğerli ekonomiye geçiş gerek. Katmadeğerin adı inovasyon. İnovasyonun adı farklı düşünmek, üretmek. Farklı düşünmek için hayal kurmak, meraklı ve sorgulayıcı olmak gerekiyor.
Bu yazıyı yazmamdaki nedenlerden biri de şu meşhur TEOG sınavı bu haftaydı. Orta öğretimin kritik eşiği olan sınav bu. Sınav öncesi kameraman ve muhabirler adet olduğu üzere okulları gezdiler, çocuklarla konuştular. Kameralara poz veren çocuklar sorulan sorulara anlamsızca gülerek ve anlamı kayıp yanıtlar verdi, bazılarına inanamadım:
“Hayır çalışmadım… evet heyecanlıyım. Ne olacağımı bilmiyorum, düşünmedim (gülüşmeler) ama sınava giriyorum.”
Tekrarlamaya gerek var mı bilmem bizim çocuklar kendi ana dilinde fen, matematik ve okuduğunu anlamada dünyada ilk 40 arasında yok. Bilim insanları diyor ki, çocuklar doğduklarında zeki ve meraklı doğuyor… “Kritik zeka” (merak ve farklı düşünceden oluşuyor) sergileyenlerin oranı doğuşta yüzde 5. Ölçmüşler Türkiye’de orta öğretimin ardından %2,2’ye düşüyor. Çocuklarımızı okula göndermesek yeri var…
Bilim yok, devam yok
OECD ülkelerinde eğitim gören öğrencilerin yüzde 7,7’si bilim konusunda testte en yüksek sonuçları almış. Öğrencilerin yüzde 1’inden azı en yüksek notları alan ülkelerden biri de Türkiye (yüzde 0,3).
Eğitim-Sen’e göre eğitimde yaşanan başarısızlığın nedeni yanlış eğitim politikaları. Kırılımı şöyle: Birincisi benimsenen eğitim politikalarının yanlışlığı, ikincisi eğitim kitaplarının içeriğinin bilimsellikten uzak olması, üçüncüsü, okul öncesi eğitimin zorunlu olmaması ve sonuncusu öğretmenlerin niteliği.
Doğu'da cinsiyete dayalı farklılık bitti sanmayın tüm hızıyla devam ediyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kız çocuklarının okullaşma oranı, erkek çocukların oranından 4-5 puan daha düşük. Mesele bu kadarla da kalmıyor. Okula devam kadar okulu terk oranları da yüksek çünkü.
Özetleyecek olursak çocuksu Türkiye’deki durumu; çocuklarımızın yüzde 30’u eğitim sistemi dışında. Okula devam yok. (yüzde 54,2'lik oranla dünya birincisi). 18-24 yaş gençlerin yüzde 40’ı liseyi bitirmiyor. 15-29 yaş arası yüzde 29 ne okulda ne de işte.
Çocuklara "Hayat Nasıl?" diye sormuş (OECD) cevaplardan rapor yapmışlar. Bizim çocuklar “fena” diye yanıt vermiş. Türkiye’de çocukların okulda hissettiği baskı ve stres oranı yüzde 29. OECD’nin en yükseği.