Hayat derslerim
Bir olay
Bitirdiğim okula asistan olarak girmiştim. İlk bölüm toplantısında dersler için görev dağılımları yapılıyordu. Ben, bitirme projemi yaptığım profesörün, İlhami Hoca’nın asistanı oldum. Ancak asistan sayısı öğretim üyesi sayısından azdı. Bu nedenle bir asistanın birkaç derse asistanlık yapması söz konusu idi. Görevlendirmeler gönüllülük esasına göre oluyordu. Kürsü (Bölüm) Başkanı dersin adını okuyordu, asistan olmak isteyen de elini kaldırıyordu. Bir dersin adı okundu. Ben dahil hiç kimse bu derse gönüllü olmadı. Çünkü dersi veren profesör, okulun en ters hocası olarak bilinirdi. Yüzünün güldüğü çok görülmezdi. Dersin ismi söylenir söylenmez tüm asistanlar saygı duruşuna geçmiş gibi başlarını öne eğdiler. Birden İlhami Hoca’nın sesi duyuldu “Uğur olsun” dedi. Ben de itiraz edemedim. Toplantıdan çıktığımda İlhami Hoca’ya serzenişte bulundum. “Hocam beni sevdiğinizi zannediyordum. Niye beni böyle zor bir göreve ittiniz” dedim. İlhami Hoca her zamanki sevecenliğiyle şöyle dedi: “Hayatta tek tip insan yok. Necmettin Hoca’lar da var. Zor insanlarla da çalışmayı öğrenmelisin.”
Derslerin başladığı hafta idi. Kürsü Başkanı beni çağırdı. “Bizim okul farklıdır. Burada asistanlar hocanın çantasını taşımak için değildir. Dersi de, hocası kadar bilmelidir. O dersi verebilmelidir” dedi. Bu girişten sonra olayın nereye geleceğini merak ediyordum. Kürsü Başkanı “Necmettin Hoca göz ameliyatı oldu; hastanede. O iyi oluncaya kadar derslere sen gireceksin.” Derste bir programlama dili öğretiliyordu. O dersi almıştım, ancak fazla pratiğim yoktu. Bu konuyu daha iyi öğrenme fırsatı doğmuştu; bu fırsatı kaçırmayacaktım. Zaten fazla seçeneğim de yoktu; itiraz edemezdim. O devirde emir, demiri daha bir keserdi. “Tamam Hocam” deyip odadan çıktım.
Derslerin başlamasına bir hafta vardı. Hemen ders notlarımı buldum. Kütüphaneden kitaplar aldım. Bu bir haftada hazırlanacaktım. Ancak bir sorun vardı: Necmettin Hoca. Acaba o, bu işe ne diyecekti? Hocanın ameliyat olduğu hastaneyi öğrendim. Doğruca ona gittim. Odasında tek gözü sarılı yatıyordu. “Geçmiş olsun” dedim. “Teşekkür ederim” dedi ama yüzünde dikkat çeken bir tepki olmadı. “Hocam, size bir konuda danışmaya geldim. Beni Kürsü Başkanımız çağırdı ve sizin ameliyat olduğunuzu söyledi. Asistanı olduğum dersinize siz gelinceye kadar girmemi istedi. Ancak bu dersin hocası sizsiniz. Sizin izninizi almak için buradayım.” Birden Hoca yatakta doğruldu, çok heyecanlanmıştı. “Eyvah, şimdi bağıracak” diye geçirdim içimden. Öyle olmadı. Şöyle konuştu. “Bilirim, ‘Necmettin Hoca ters’ derler. Ama bana kimse şimdiye kadar böyle bir soru sormadı; teşekkür ederim. Derse gir tabii. Ve hiç korkma. Yanlış yaparsan da korkma. Hoca demek, yanlış yapmayan kişi demek değildir. Ertesi ders düzeltirsin. Bilmediğin bir şey olursa, bilmiyorum de. Bilmiyorum demek de cesaret işidir.” O dönem Necmettin Hoca bir ameliyat daha geçirdi. Tüm dönem dersi ben verdim. “Bilmiyorum” diyebilecek kadar konuyu bilmiyordum. Bunu söylemeye cesaretim henüz yoktu. Cevabını bilmediğim bir soru olursa “Şimdi konuyu dağıtmayalım. Gelecek ders gireriz bu konuya” der ve ertesi derse cevabı öğrenmiş olarak giderdim.
Bir yorum
Yukarıdaki olay bana bazı hayat dersleri kazandırdı. Birinci dersim, İlhami Hoca’nın sözleri olmuştu. Gerçekten yaşamda her tür insanla karşılaşırsınız. Her zaman çalışacağınız insanları seçme olanağınız yoktur. Geçinmesi zor insanlarla da çalışmasını öğrenmelisiniz. İkinci dersim, Necmettin Hoca’yı tanımakla gerçekleşti. Kimse hakkında yakından tanımadan hüküm vermeyiniz. Evet, Necmettin Hoca’yı ters birisi olarak bilirdim. Ama yakından tanıyınca onun ne kadar prensip sahibi birisi olduğunu görmüştüm. İnsanların ilkesizliği, onu ters birisi olarak gösteriyordu. Üçüncü dersi Necmettin Hoca vermişti. Gerçekten bilmiyorum demek bir cesaret işidir. Boşuna dememişler “Bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır.” Bilmiyorum demeyi zaman içinde öğrendim.
Sonuç
Yaşam okulu önümüze öğrenme fırsatları çıkarır, bu fırsatları iyi değerlendirmek, bundan dersler çıkarmak gerekir. Hayat okulunun hakkını veriyor musunuz?