Hayaller yorgana sığar mı?
İş dünyası ve öğrencilerden gelen sorulardan bazıları hayal üzerine. Güzel mi? Ne demek, şahane! Çok mu hayal sorusu geliyor, o nedenle mi konu ediyorsun diye soracak olsanız, yanıtım “hayır”, keşke “evet” diyebilseydim. “Neden böyle” diye sormayın zaten o soruyu ben sormak istiyorum. Ama bana şunu sorabilirsiniz; “Hep mi böyleydi?” evet böyleydi. Ya da “Şimdi daha mı iyi, daha mı kötü?” maalesef şimdi daha kötü! “Hayal” demeye kalmıyor, “Kurabilecek ortam var mı?” diye başlıyor söze… “Hayal” deyin, “…bizden geçti o işler…” diye devam ediyor… “Hayal” demek için ağzınızı açın; “Hayal kursak ne olacak?” diye noktayı koyuveriyor.
“Ne yapalım o zaman, ölelim mi?” diyesim var!… Durdurun dünyayı inecek var demek gibi. “Gençler Z kuşağı anlaşamıyoruz” diye işin içinden çıkmasına bayılanlar H harfini unutmuş, gamlanmıyor!
“Enseyi karartmayalım” demek kolay… Kuru kuruya olmuyor. Enseyi karartmamak için hayal kurmak gerekiyor. Dr. Mühendis Gülay Savaş, İçerik Fabrikası yazarlarımızdan biri. Benim sorularıma sabırla yanıt veriyor.
Savaş’a sorduğum hayalci hayal soruları şöyle: Hayal kurmak doğru mudur? Bir iş insanı hayal kurmalı mıdır? Hayal yararlı, faydalı bir şey midir? Yoksa hayaller başarı yolunda yasaklanmalı mıdır? Hayal ile başlayan batar mı?
Ve biz de başlıyoruz;
Hayal kurmak iyi bir şey mi?
Esasında bakacağımız şey, zihnimizi ve beynimizi entegre ederek bakmak. Evet, hayal kuracağız ve mutlaka kurmalıyız da. Einstein bile demiş “Her şey hayal etmekle başlar’’.
O Einstein tabii.
Evet ama… hayal dediğimiz kısım beynimizde sağ beyin ile gelen bir yetenektir. Sağ beynimizi entelektüel zeka ya da EQ dediğimiz duygusal zekamızı kullanabilme kabiliyetidir. Şimdi bunu sol beyine de yani analitik zekamızla matematiksel, sistematik bir şekilde adım adım, hedefler koyarak planlamamız gerekiyor. Hayal ettim, oturdum olmuyor.
Ne diyeceksiniz?
Hedeflerimizi yorganımıza göre uzatmalıyız tabii ama asla hayallerimizi yorganımıza göre uzatmamalıyız.
Ayaklarımız yorgandan çıkmalı mı?
Hayallerimizde, evet.
Piyasada ağlayan firma çok. İşsiz kalan da çok. Bunların çoğu ayaklarını yorganına göre uzatamamış firmalardan çıktı. Kimisinin ise zaten hiç hayali yoktu. Hayal kurmaya geri dönecek olursak nasıl bağlayabilirsiniz?
Şimdi firma olarak bir dünya markası olacağım hayalini kurabiliriz ama bu hayalin arkasında bizim bir planlama çerçevesinde hedeflerimizin olması lazım. Dünya markası olmadan önce yerel tanınan bir marka olmamız lazım. Ne dedik, Türkiye sınırları içerisinde bir firmayız. Bir ürün ürettik. Ben önümüzdeki 3 sene içerisinde ürettiğim şu ürünle, şu marka ile rakiplerim arasında ilk 3’e girecek, fiyatı rakiplerimden yüzde 10 düşük olacak bir üretim ve pazarlama planı yapabilirim. Bu bir hedeftir. Hayalime belki 15-20 sene sonra ulaşabilirim ama o hayale gidecek kilometre taşlarını hedeflerimle döşerim ve hedeflerimin de akıllı hedefler olması lazım.
Üç senelik hayal dediniz.
Hedefler. Hedefler hayalleri oluşturuyor.
Biliyorum ki, “Üç ay sonrasını dahi görmüyorum, böyle bir şey hedefleyemiyorum, hayal kurmam mümkün mü?” diye soracaklar…
Yüzde 100 haklılık payı var ama bilgiyi ölçemiyorsak yönetemeyiz ve 3 ay sonrasını da göremeyiz. Dolayısıyla Türkiye’nin, firma olarak kendi firmamızın, rakiplerimizin geçen senelerdeki, mevcut durumdaki, coğrafi alanlarda ya da günlük bilgilerini karşılaştırabiliyor, ölçebiliyorsak öngörülü analizler de yapabiliriz.
Ticaret savaşı çıkacağını kim bilebilirdi? Amerika’nın Çin’e saldıracağı hayal edilebilir miydi? Neyi ne kadar izleyebilir piyasada bir şirket ya da zaten önü görülmeyen bir ortamda nasıl ayakta kalabilir?
Şimdi bütün bunlar esasında çok doğru değerlendirmeler. Fakat yine de ben kendimizi ve zihinlerimizi, kurumlarımızı zorlayarak her şeye rağmen ne yapabiliriz tarafına itelemeye çalışıyorum. Pes etmek kolaydır. “3 sene, 5 sene sonrasını göremem” demek kolaydır. Ama her şeye rağmen şuna bir bak, başaranlar nasıl başardı?
Bu gerçeklikte bütün bunlar nasıl olacak?
En azından bir kere bilgiyi bile tek kaynaktan alıp tek bir bilgiyi olduğu gibi kabul etmem. Karşılaştırırız. Hastalanmışızdır, belki kötü bir teşhis konmuştur, o doktorun söylediği tanıyı başka doktorlarla kontrol ederiz. Bu gerçekten doğru mu acaba diye.
Ne yapacak şirket yöneticisi?
Tek bir kaynaktan edinilmiş bilgiyi iki ya da üç kaynaktan edinilmiş bilgiyle karşılaştırmalıyız, bunlardan bir tanesinin mutlaka yabancı bir kaynaktan olması lazım. Bize ve bizim coğrafyamızdaki ekonomiye, şirketlere dışarıdan bakan global firmalar var. Bilgi firmaları, global inovasyon indeksi gibi indeksleri üreten firmalardan aldığımız bilgilerle kendi elimizdeki bilgileri karşılaştırmamız lazım. Kendimize rakip olarak gördüğümüz benzer segmentteki bir rakibin bilgileriyle karşılaştırmak lazım. Yani farklı platformlardan bilgileri önümüze koyduğumuzda bunlar tutarlıysa doğrudur deriz. Arada bir uçurum varsa o zaman o uçurumun nedenini araştırmalıyız.
Ne tavsiye edebilirsiniz? Deneyimleriniz ne söylüyor?
Bunu artık sadece şahıslar, şirketler için değil toplum olarak hepimizin yapması gerekiyor. Olmuş ile ölmüşe çare yok. Bir kere geçmiş ama bu durumlara gelmeden evvel bir başarı sarhoşluğu yaşamışsak bunun sürdürülebilir kılınabilmesi için önlemler almamız gerekirdi.
Yangını söndürecek, en azından dayanacak metotlar, ne önerebilirsiniz?
Küçülmek, efektif hale gelmek, verimliliği artırmak için yaşam standartlarımızı değiştirmemiz gerekiyorsa değiştireceğiz. Maliyet düşürücü önlemler almamız gerekiyorsa alacağız. Ekstra harcamalardan kısacağız ama bu kişi veya o kurumlar kendi bilgi, becerileriyle ve tecrübeleriyle onları kurmuşlarsa, yani örnek vermem gerekirse, bir doktorun bilgisi muayenehanesinde saklı değildir. Aklındadır. Dolayısıyla onu yeniden yaratabileceğinin yolunu bilmesi lazım. Kaybettiği para veya ofis veya çalışanlar olabilir. Ama bunu bir katma değerli hizmet olarak farklı bir formata, şekle çevirebilir.
Kolları yeniden sıva ve kurduğun güne geri mi dön diyorsunuz? Dön ve yeniden başla.
Başlayabileceği bir nokta mutlaka vardır. Bu demek değildir ki, yeniden fabrikalar kursun. Dünyada hiç ofisi olmayan şirketler var. Zihinsel yapılarımızı farklı bir formata çevirmemiz gerekiyor. İlla ki üretiyor olmak da değil. Dünyada birçok şey üretildi, üretiliyor. Belki bilgi ve tecrübelerimizi farklı bir şekilde kullanmak… Türkiye’de, dünyada kişi satış, pazarlama, elektronik, turizm, inşaat hangi sektörde uzman ise ürünü ihtiyaç olan farklı bir sektör ya da segmentle entegre etmeye çalışmalıdır.
Hayallerini buraya mı kanalize etsin diyorsunuz?
Yani mutlaka “somut bir şeyi üretmeliyim”den, entelektüel zekâyı kullanmak…
Ama muhtemelen entelektüel zekâ zaten yoktu ki, son dönemde yapılan çalışmalar sizce de bu durumu açıkça ortaya koymuyor mu…
O zaman iş birliği yapmayı deneyebilir. KOBİ’lerin kümelenmesiyle olan bir iş birliği modeli yaratabilir. Farklı bir düşünce modeline geçiyor olmamız lazım. Sıfırdan battım çıktım, yeniden bir şirket kurayım, bir inşaat dikeyim, bir fabrika yapayım değil, bunu yapmış insanlarla beraber kendi bilgisi, becerisiyle entegre başka bir “joint venture” dediğimiz bir araya gelmeyi kullanabilir. Bizim işlere, olaya, hayata ya da iş yaşamındaki varoluşa farklı bakmamız gerekiyor.
Siz bu kayıp nesle bir şans daha verilebileceğini düşünebiliyor musunuz?
Zihinsel bakış açılarımızı değiştirebilirsek hayatta hiçbir şey imkânsız değildir. Ancak bizim imkânsız olduğuna inandığımız şeyler imkânsızdır.
Galiba birimiz beyaz, birimiz siyah diyerek yaklaşıyoruz…
Yer çekimi bulunduğunda görülemeyen, dokunulamayan, koklanamayan bir olaydı. Belli başarılar o hayallerle geliyor. Google’un başarı hikayesine baktığımda Google şirketine misyon olarak dünyadaki tüm bilgilere ulaşma ve entegre etme misyonunu koymuş, marka isminde de adı verilen matematikteki bir sabitten yararlanmış. Google 10 üzeri 100 sabiti. Demiş ki ben dünyadaki tüm bilgileri yöneteceğim. Bu çok büyük bir hayal! Hedefin ötesinde, yorganların çok ötesinde bir hayal. Ama başarıldı mı, başarıldı. Ben de sormak istiyorum; biz neden başaramayalım, ne engelimiz var?