Hayaller ve gerçekler…

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Bir yandan Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan ekonomik veriler, diğer yandan piyasalarda son bir hafta içinde yaşanan eğilimler ve yerel seçim sonuçları kafaları karıştırıyor. Geride bıraktığımız yılın son çeyreğinde sabit fiyatlarla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla artışı yüzde 4.4 olarak gerçekleşmiş ve 2013 yılı rakamı Orta Vadeli Planı hedefini yakalayarak yüzde 4.0 olmuş; şubat ayı dış ticaret açığı ise beklentilerin altına inerek 5.1 milyar dolar düzeyine gerilemiş. Sebebi ne olur ise olsun finansal piyasaların üzerindeki baskı azalmış; borsa ve Türk Lirası kayıplarını kısmen geri alırken faizler az da olsa gerilemiş. Yerel seçim sonuçları ise tüm olumsuzluklara rağmen siyasi iradenin gücünü koruduğunu ortaya koymuş. Ve bazı kesimler 2014 yılının iddia edildiği kadar kötü olmayacağına inanmaya başlamış veya bankaları buna ikna etme çabasını yoğunlaştırmış…

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız verilere bakarak en kötünün geride kaldığını iddia etmek ne yazık ki mümkün görünmüyor. Zira bu tablonun umulan yöndeki eğilimleri koruyup koruyamayacağı tümüyle küresel koşullara bağımlı olacak. Yeterli ve gerekli düzeyde net sermaye girişi olur ise sorunların ağırlaşması pahasına bu yıl kurtarılabilir. Aksi takdirde olumsuz eğilimlerin giderek güçlenmesi ve belirleyici olması kaçınılmaz hale gelir. Küresel koşullar son bir haftada yaşanan piyasa eğilimlerinin geçici olduğunu, otoriterleşme eğilimleri nedeniyle yerel seçim sonuçlarının kimseyi sakinleştirmediğini, ekonomiye ilişkin verilerin ise gelecek açısından pek bir önem taşımayabileceği gibi önermeleri göz ardı etmemek gerekiyor.

ABD Merkez Bankası Başkanı’nın kısa vadeli faizlerin bir süre daha düşük kalabileceğini, ekonominin buna ihtiyacı olduğunu, doların güçlenmesinden yana olmadıklarını söylemesi yeni bir şey değil; bu nedenle de özel bir anlam taşımıyor. Açık Piyasa İşlem Komitesi kararları zaten önümüzdeki bir yıllık dönemde faiz yükselişi öngörmüyordu; sonbahara kadar parasal genişlemenin sonlanacağını, bunu takip eden altı aylık dönem sonrasında faizlerin yükselebileceği uyarısını yapıyordu. Bu söylemler en kırılganlar başta olmak üzere gelişmekte olan ekonomilere yönelik risk algısını olumsuzlaştırmış ve gelişmişlerin devlet tahvili faizlerindeki yükselişi terse çeviren değişkenlerden biri olmuştu. Durum böyle olunca Türkiye’nin de yeterli ve gerekli düzeyde dış kaynak bulamama olasılığı çok artmıştı ve bu konuda herhangi bir değişiklik yaşanmadı. Çin’deki gelişmeler ve Ukrayna’ya ilişkin sıkıntılar ise bu tür olumsuzlukları pekiştiren endişeler olarak yerini koruyor. Biliyoruz, iş dünyası ve siyasi irade Türk Lirası’nın değer kaybetmediği, faizlerin yeniden gerileme eğilimine girdiği kredi hacmindeki artışın geri döndüğü bir ortamı görmeyi arzuluyor; bunların olmaması durumunda yaşanacaklardan çok korkuyor; fakat dış koşullar korkularımızla yüzleşme zamanının çok yaklaşmış olma olasılığını artırıyor. Bazıları çeyrek dönem sonundaki bilanço makyajını farklı yorumlamaya çalışıyor, ancak çölde görülen serap susuzluğu gidermiyor!..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar