Hayali cihan değer
Başlığı biraz çarpıtarak borç aldık. Eski bir Osmanlı deyişini bozmadım ama bir kısmını görmezden geldim. Aslı şöyle: “geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”. Yani geçmişte öyle yaşanmışlıklar var ki bu gün hayal edilmesi cihana bedel demeye geliyor. Oldum olası bu deyişi severim. Şimdilerde daha bir anlamlı bulmaya başladım bunu.
Aslında bu günlerde bu “hayal” meselesine fena takmış vaziyetteyim. Takıntımın kaynağı da son günlerde dillendirilen bazı iktisat politikası söylemlerimiz. Bana kalırsa bunlar büyük ölçüde hayal mahsulü kurgular ve öngörülen sonuçların alınması pek mümkün değil. Söylendiğinde büyük hayaller kurgulanmasına yol açıyorlar ama sonuçta adeta buharlaşarak gündemden düşüyorlar. Bunlara, ulusal gidişatı değiştirebilecek, “hayali cihana değer” politikalar olarak bakmak mümkün. Genellikle medya aracılığı ile çoğu zaman da en tepeden, dile getiriliyorlar. Yandaşlar bir süre bunları yazılı ve sözlü medya da tansiyonu yüksek biçimde tartışıyor. Ortaya somut bir politika çözümlemesi çıkmadan da bu hayali politikalar ortadan kayboluyorlar. Sanırım politika yapıcı ya bu konularda nabız yoklamak istiyor ya da gündemin bu tür tartışmalarla dolup, kimi netameli konuların üstünün örtülmesini istiyor.
Bakın bir örnek vereyim. Avrupa Birliği ile aramızın çok ısındığı bir noktada gündeme “Şanghay beşlisi” meselesi geldi. Yöneticilerimiz bunu kaçmaz bir fırsat olarak kamu oyuna sundular. Şanghay örgütü Asya’nın büyük ülkelerinin kendi aralarında oluşturdukları bir tür askeri işbirliği kuruluşu. Bazı ekonomik açılımları da var ama bunlar görece sınırlı tutulmuş meseleler. Örgütün aslı askeri ve stratejik dayanışma isteğinden kaynaklanıyor. Bir tür “Asya NATO’su” anlayacağınız. Şimdi, Avrupa Birliği ile iplerin gerildiği bir noktada biz de gider Şanghay örgütüne katılırız diye ortaya çıkmak, teknik olarak, NATO’ya veda eder Asya ülkelerinin askeri dayanışma örgütüne katılırız anlamına gelmez mi? Bana kalırsa aynen bu anlama gelir. Peki, yapılabilir bir şey mi bu? Bana kalırsa değil. Dünyanın dev boyutlu ve çok tecrübeli bir askeri örgütünü (NATO) bırakıp gücü ve etki alanı daha sınırlı olan küçük bir Asya örgütüne yaslanmak pek akıllı bir iş değil. Zaten sanırım bu Şanghay meselesini gündeme taşıyan siyasetçiler de bunun farkındalar. Dikkat ettiyseniz, tüm tartışma boyunca NATO’ya pek referans verilmedi. Daha çok işin ekonomik yönü kızıştırıldı. Bizim politika yapıcılarımız ateşi körüklediler. Avrupa Birliği (AB) bizi şunca sene kapıda tuttuğuna göre artık bu ekonomik birliği bırakıp Şanghay örgütüne katılmamız gerekir, bu bize zenginlik getirir demeye gelen söylevler verildi. Peki, Şangay örgütünün bize yapacağı katkı AB’nin kattığından büyük olabilir mi? Alakası dahi yok. Şanghay örgütü AB’nin yanında cüce sbir oluşum. Üstelik bizim de ihracatımızın yarıya yakınını alan en büyük ticaret ortağımız. “Hadi bunu bırakıp Şanghay’a gidelim” demenin bir rasyoneli yok. Belki kimilerine hayali cihana bedel olacak bir rüya gibi gelebilir olabilir ama neresinden baksanız akıl dışı bir tercih olur bu. Zaten biraz ağız dalaşı yaptıktan sonra biz de konuyu terk ettik.
Benzer bir “cihana bedel” durum da ulusal para ile dış ticaret yapma meselesi. İlk adımda döviz borçlanıp bununla ithalat yapmaktansa lirayı verip ihtiyacı görmek kuşkusuz daha cazip görünüyor. Biz TL vereceğiz ticaret ortaklarımız da ödemelerini kendi paraları ile yapacaklar bu dolar boyunduruğundan kurtulacağız. Bu güzel tabii ama içinde bir büyük soru barındırıyor. Ortağımızla ticaretimizde dengesizlik yani cari açık ya fazla ortaya çıkarsa bu “herkes kendi parası ile ticaret yapsın” kurgusu çöküyor. Örneğin bizim TL Rusya’nın da ruble ile ödeme yaptığı ticarette biz açık verirsek, yani ihracattan kazandığımız ruble, TL ile ifade edilen ithalatımızı karşılamazsa, bu açığı nasıl ödeyeceğiz? Ya Rusya’ya ruble borçlanacağız, ticaretimiz böyle sürüp gidecek ve sonuçta elimizde büyük bir ruble stoku birikecek; ya da dolar verip ruble satın alacağız ve açığı böyle ödeyeceğiz, dolar açığımız ve borcumuz büyüyecek. Tersi olursa bu kez Rusya TL cinsinden açık verecek, benzer süreci Rusya yaşayacak ve sonuçta işin içine yine dolar girecek. Dikkat ederseniz, hayali cihana değecek bu meselenin hüsranla bitmesi olasılığı oldukça yüksek.
Bir örnek daha vereyim. Son günlerde halkın yastık altındaki doları satıp TL’ye dönmesi ve böylece Liranın değerinin korunması meselesi getirildi gündeme. Aslında bu çok eski bir heves. Adeta, tarihi bir “hayali cihana değen” bir mesele. Dövizi kurumuş, dış ödemelerinde sıkışmış, ulusal parası değer kaybeden, yükselen kur ile birlikte ortaya çıkan enflasyon baskısı ile baş edemeyen iktidarlarımızın her zaman ilk adımda bağıra çağıra yöneldiği kaynak bu yastık altındaki altınlardır. Bunun gerçek ve samimi bir öngörü mü, yoksa hayal edilen bir döviz (ya da altın) büyülüğü mü ya da halkın gazını almak için başvurulan bir oyun mu olduğu hala çözülememiş bir muammadır. Ama hayalinin cihana değeceği bir durum olduğu da açıktır. Hayaldir. Çünkü istenen miktarda altın hiçbir zaman ortaya çıkmamıştır. Bugün de çıkma olasılığı düşüktür.