Hayal dünyasındakilerin öngöremediği gelişmeler!
Haziran ayının ilk haftasında yapılan genel seçimlerin ardından, köprülerin altından çok sular aktı! Ramazan Bayramına kadar olan dönemde, küresel koşullardaki, kırılganlığı hızla artıran olumsuzlaşma nerede ise tümü ile görmezden gelindi; bir şekilde koalisyon hükümetinin kurulacağı beklentisi ve Haziran ayı enflasyon rakamının gerilemiş olması ile oyalanıldı. Türk Lirasındaki değer kayıplarını kısmen de olsa geri alarak, gelişmeleri kontrol altında tutma çabası ön plana çıkmıştı. Fakat geride bıraktığımız hafta genelinde yaşananlar, gerçeklere direnmeye çalışmanın olanaksız olduğunu açığa çıkardı.
Finansal piyasalarımız neye uğradığına şaşırmaya ve kontrolünü kaybetmeye başladı. Mevcut koşullarda elinden pek bir şey gelmeyeceği bilinen para otoritesi bile eleştirilerin hedefi oldu, tepkisellik arttı; eski alışkanlıklar işe yaramadı. Türk Lirası seri bir şekilde değer kaybettikçe beklentiler bozuldu, çok yönlü gelişmeler bu olumsuzlukları besledi. Daha önce yapılmış hesapların hiçbiri çarşıya uymadı. İstikrarsızlık ve güvensizlik yönündeki algılar, yeni rekorlara yelken açtı. Çok geç kalmış siyasi tepkiler ön plana çıkarken, ekonomik önceliklerin geri plana itilmesi kırılganlığı arttıran faktörlerden biri oldu.
Israrla görmezden gelinen küresel koşullar seri bir şekilde ağırlaşıyor; gelişen ülke para değerlerindeki kayıplar ve emtia fiyatlarındaki kayıplar, riskten kaçınma eğiliminin güçlü bir şekilde geri döndüğüne işaret ediyor. Bu durum aşırı kırılgan olarak adı çıkmış ekonomileri çok daha fazla etkiliyor. Bu süreçte beklentiler bozuluyor ve gelişmeler kontrolden çıkıyor. Söz konusu eğilimler konusunda elinden pek bir şey gelmeyen piyasalarımız, olumsuzlukların sebebini içerideki olgular ile açıklamaya ve siyasileri bir şeyler yapmaya zorluyor; ama başaramıyor. Onlar kendi deyimleri ile umudu çaresizce büyük koalisyonda arıyor, ancak iç ve dış koşullar hiç istemedikleri erken seçim olasılığını güçlendiriyor!
Yaşadığımız coğrafyadaki gelişmeler ve küresel koşullar, mevcut veya olası siyasi iradelerin piyasa dostu olabilmesini engelliyor. Bu durum, yaşanabilecek istikrarsızlığın şimdilik görünenden çok daha büyük ve yıkıcı olabileceğini düşündürüyor! Ekonomiden bağımsız olarak, sosyal ve siyasi ilişkiler gerginleşiyor; ekonomi cephesinde yaşanacak sıkıntılar ise durumu iyice ağırlaştırma tehlikesini bünyesinde taşıyor. Güvensizlik ve kırılganlık algılarındaki yükselişin, bardağı taşma sınırına yaklaştırdığını dikkate almak gerekiyor.
Bu hafta genelinde yaşanan gelişmeler, beklentileri olumsuzlaştırdı. Yılsonuna ilişkin dolar kuru tahminleri belirgin bir şekilde yükseldi, böyle devam eder ise faizlerin yükseltilmek zorunda kalınacağı endişesi gündemi zorlamaya başladı. Bu durum makroekonomik algıların ciddi biçimde bozulacağı anlamına gelebilir: büyüme öngörüsü gerilerken, işsizlik ve enflasyon görünümü seri bir şekilde olumsuzlaşabilir!
Küresel eğilimlerin sürdürülebilir olmadığını görmezden gelip, sorunların ağırlaşması pahasına günü kurtarmaya çalışmanın birikmiş faturası kapıyı çalıyor. Nerede hata yaptık sorusuna yanıt arayanların, öncelikle dönüp geçmişe bakması ve gerçekçi olmaya çalışması gerekiyor! Piyasa dostu olmaya çalışarak, finansal akımlara aşırıya kaçan oranda bağımlılaşmanın ve sermayeyi yönlendirenlere teslimiyetin nasıl bir gaflet olduğunu çözmek gerekiyor! Bunlar yapılmadığı ve gereken dersler çıkarılmadığı sürece, hem dost ile düşmanı ve hem de fırsat ile tehlikeyi muhtemelen birbirine karıştırmaya devam edeceğiz! İki ay kadar önce seçim meydanlarında atılan nutuklar ile bugünün gerçekleri arasındaki büyük çelişkiyi sorgulamayı akıl edemeyeceğiz!
Bugünkü durumumuz, geçmişte yaptıklarımız ve yapamadıklarımızın bir sonucudur. Başka bir deyişle, ne ekti isek onu biçeceğiz. Aşırı kırılgan olarak nam salan ekonomilerdeki sistemik risk çok ciddidir, düzeni oluşturan kurumsal yapının başarısız ve beceriksiz olduğu anlamındadır! Son bir gayret ve kalan tüm enerji ile döviz kurunun yükselmesini önlemeye çalışmak, çözüm değildir.