Havlu atmamak gerek
Sporcu ise atmaz da…
Adam dolabını açtı. Gözü yerdeki yazıya takıldı. Yazıyı okudu. "Herhalde bu yazıyı yazanlar, bunu yapacağımı düşünmemişlerdir" diye bir ifade belirdi yüzünde. Havlusunu yere attı, yazının üstünü örttü. Kendisi de havlunun üstüne çıktı. O ana kadar vücudundaki kıllar dikkatimi çekmemişti. Bu hareketi yapınca adam daha da bir kıllandı gözümde. Darwin teorisinin canlı ispatı gibi geldi bana.
Yukarıdaki olay devam ettiğim bir spor merkezinde geçti. Burası dört-dörtlük bir merkez. Altyapısı, çalışanları ile çok rahat bir yer. Batı standartlarında bir işletmecilik anlayışı ile yönetiliyor. Müşteri geri-bildirimlerinin bu derecede dikkate alındığı çok az işletme tanıyorum ülkemizde. Her şey iyi. Ancak bazen yukarıda anlattığım türlere de rastlanıyor.
Neydi olay, neydi yazı?
Bu spor merkezinde beş yıldızlı bir otel servisi ötesinde bir havlu servisi var. İstediğiniz kadar havlu ve peştamal kullanabiliyorsunuz. Bembeyaz havlular ve peştamallar, tertemiz yıkanmış olarak geliyor. Buraya kadar her şey güzel. Ancak bazı tipler havluyu uygarca kullanmayı bilmiyor. Kurulandığı havluyu yere atıyor, hatta bazen ayakkabı ile üstüne çıkabiliyor. Daha sonra o havluyu veya peştamalı başkasının, hatta bazen kendisinin de kullanabileceğini düşünemiyor.
Bu duruma bir çare olarak soyunma odasında yerlere şöyle bir yazı yazdılar "Hiçbir sporcu yere havlu atmaz". Çok iyi düşünülmüş bir söz oyunu. Ancak yazılan sözün biçimindeki zarafet bile yukarda anlattığım türlere pek fayda etmiyor. Yine kullandığı havluyu yere atıyor. Belki yazıyı kapatarak ayıbını örttüğünü düşünüyor. Belki de "Ben nasılsa sporcu değilim. Yazı sporcular için yazılmış" diyor.
Bir eski öykü
Çalıştığım bir bankanın Alanya'da bir tatil köyü vardı. Tesisi yeni yaptırmıştık. Beş yıldızlı bir otel kadar güzel bir yerdi. Tatil köyünün bir de yüzme havuzu vardı. İki şey bizim için çok önemli idi: Can güvenliği ve temizlik. Havuza girecek küçük çocuklara kolluk takmayı zorunlu yapmıştık. Havuza duş almadan girilmez kuralını koymuştuk. Bunun da yönetim olarak takipçisiyiz demiştik. Havuz başına koyduğumuz gözeticiye bir de düdük vermiştik. Duş almadan giren olursa düdük çalıp uyarıyordu.
Zaman zaman tatil köyünü denetlemeye giderdim. Havuza girenleri gözlerdim; duş alıyorlar mı, bizim gözetici görevini doğru yapıyor mu diye. Bazıları ille ben göreyim diye havuza girmeden önce göstere göstere duş alırlardı. Havuzun gözeticisi zaman zaman düdük de çalardı, "Duş almadılar, uyardım efendim" derdi. İşler yoluna girdi diye sevinerek İstanbul'a dönerdim. Yine böyle bir dönüş sonrası bazı yönetici arkadaşlarla konuşuyordum. "Millet duş almadan havuza girmiyor, alıştı" diyecek oldum. Bir yöneticimiz "Efendim bir şey söylemek istiyorum. Siz varken, evet; duş almadan havuza girmiyorlar. Ancak diğer zamanlarda durum hiç de öyle değil" dedi.
Peki sorun nerde idi? Sorun, tatil köyünün yöneticisi arkadaşın konuya gereken duyarlılıkta yaklaşmıyor olmasında idi. Kişilerle çatışmaya girmek istemiyordu, işin kolayına kaçmıştı. Mücadeleden vazgeçmiş, havlu atmıştı.
Bir başka havuz öyküsü
Yukarıda sözünü ettiğim spor merkezinin çok güzel de bir yüzme havuzu var. Bu havuza da doğal olarak duş almadan ve bonesiz girilmiyor. Ancak halkımızın olduğu yerde hep aynı sorunlarla karşılaşıyoruz. Yine bazı türler havuza duş almadan giriyor.
Önceleri duşlar içeride idi. Görevli genç duş almayan bir kişiyi uyardığında "içerde aldım" diyebiliyordu. Görevli gencin de "Durun, kuruluk-yaşlık yoklaması yapacağım" demesini bekleyemezdik. Bu durumu ortadan kaldırmak için duşları havuzun bulunduğu mekana aldılar. Kapı da koymadılar, görünsün diye. Havuza girmeden önce burada duş alınmasının zorunlu olduğunu da duşların tepesine yazdılar. Durum daha düzeldi. Ama olay tamamen çözüldü mü? Hayır, çözülmedi. Çünkü, sanırım yönetim bu konuda müşterilerle çatışmak istemiyor.
Bir yorum
Halka açık tesislerde, ortak kullanım alanlarında çok önemli bir sorun var. İşletici ne kadar titiz olursa olsun, o tesisi kullanan kişilerin bilinç düzeyi son sözü söylüyor. Yukarıda anlattığım üç olayda da durum aynı.
Ancak işletmecilere düşen önemli bir görev de var. Eğer işletmeci bir kural koymuşsa bunu titizlikle uygulamalıdır. Müşteriler de eğitilebilir. Ama eğitim kolay değildir. "Ne yapalım halkımız böyle" kolaycılığına kaçmamalı, kolay havlu atmamalıdır.