Havalar geç ama sıkı soğudu!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Türkiye piyasalarında son 3 aydan beri giderek artan bir satış baskısı gözlemlenmekte. Son olarak da, bu hafta döviz, faiz ve hisse senedi piyasalarında yoğun satışlar söz konusu oldu. Bu gelişmelerin arkasındaki sebepleri şöyle sıralayabiliriz:

- Geçen sene ortalarından itibaren özellikle ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde işlerin daha iyi gittiğine dair bir inanç oluşmaya başladı. Her ne kadar bu "inanç"ın gerçekliği oldukça tartışmalı olsa da, 2010'da gelişmekte olan piyasalara (GOP) akan fonların geçen sene sonundan itibaren kısmen yön değiştirerek yeniden gelişmiş piyasalara girdiği yadsınamaz bir olgu.

- MENA (Orta-Doğu ve Kuzay Afrika) kısaltmasıyla anılan ülkelerde görülen ve neredeyse bir epidemik boyutu alan siyasi gelişmelerin bölge ile yakın ekonomik ve siyasal teması olan Türkiye gibi bir ülkeyi etkilemesi gayet doğal.

- Türkiye'nin "Aşil Topuğu" olarak nitelendirilebilecek petrol ve enerji bağımlılığı hızla yükselen petrol fiyatları karşısında daha da belirginleşti. Petrolde her 10 dolarlık artışın Türkiye'nin cari açığını 4 milyar dolar artırdığı siyasiler tarafından da dile getirilen bir gerçek.

- Artan enerji ve emtia fiyatları ile birlikte hafta başında açıklanan dış ticaret rakamları işlerin iyi gitmediğini teyit eder nitelikte. Özellikle ithalatın beklentilerin çok üzerinde gelmesi moralleri iyice bozdu. (Bu arada, analistlerin dış ticaret açığını nasıl 4.3 milyar dolar olarak beklediklerini de çok merak ediyorum doğrusu. İhracat rakamı önceden belli olduğu için, belli ki ithalat rakamı Aralık ayına göre %33 düşüşle 13.8 milyar dolar olarak tahmin edilmiş. Krizin en yoğun olduğu dönemlerde bile aylık bazda böyle bir düşüş olmamıştı!) Gelişen küresel koşullar da dikkate alındığında, artık Türkiye'nin cari açığının sürdürülebilir boyutlarda olmadığı çok belirgin.

- Her ne kadar faiz artırmaya henüz ayak diremeye devam etse de, Merkez Bankası'nın gelişen şartlar altında ekonomik aktiviteyi kısıtlayıcı tedbirlere devam etmesi kaçınılmaz. Zorunlu karşılıklarda artış ve hatta KKDF ve BSMV gibi dolaylı vergilerde de artış bile gündeme gelebilir. Bu durum doğal olarak Türkiye'nin orta vadeli büyüme projeksiyonlarını etkilemekte.

- Zorunlu karşılıklardaki artışın (ve olası diğer önlemlerin) bankacılık karları üzerinde etkili olmasının beklenmesi, özellikle İMKB endeksinin ağırlığını oluşturan finansal sektör hisseleri üzerindeki baskının sürmesine neden olacaktır. Her ne kadar Türk yatırımcısının hisse senedi piyasasındaki payı çok düşük olduğu için, borsa performansının ABD'de olduğu gibi ekonomiyi doğrudan etkilemesi beklenemez ise de, halka açılma yoluyla şirketlere fon sağlanması imkanlarının daralması kaçınılmaz.

- Tedirgin edici bir diğer gelişme de piyasalara müdahele olgusunun giderek fiiliyata dökülüyor olması. Örneğin, kredi artışı istenilenin üzerinde gerçekleşen bankalar artık BDDK tarafından hizaya sokulacakmış. (Diyelim ki, ekonomi çok durgun ve bankalar ortamı riskli bularak kredi vermek istemiyorlar. O zaman da, aynı mantıkla, Hükümetin (pardon BDDK'nın!) bankalara gidip "Haydi bakalım, emrediyorum, kredilerinizi en az %25 oranında artıracaksınız" demesi de gayet mümkün!) Özerk kurumlara artan müdahele ile birlikte, MB Başkanlık değişimi de piyasaları tedirgin edecek bir gelişme olabilir.

- Son olarak Rekabet Kurulu soruşturması da bankacılık hisseleri başta olmak üzere borsada yüklü bir satışa sebep oldu. Şahsen, rekabeti zedelemesi bakımından asıl sorgulanması gereken promosyon uygulamalarını sonlandırmaya yönelik ve üzerinden uzunca bir zaman geçmiş bir anlaşmanın soruşturmasından çok büyük cezalar çıkacağını düşünmüyorum. Ancak, konuya bazı banka müdürlerinin aşırı derecede tepki vermesi "acaba çok yüksek montanlı bir ceza mı kapıda?" sorusunu da düşündürtüyor doğrusu.

- Gene borsa bağlamında, geçen sene (özellikle yabancı yatırımcıların baskısıyla) uygulamaya konulan aracı kurum gizliliği ve emir iptali gibi uygulamaların borsadaki volatilite ve ani düşüşleri hızlandırdığını söylemek mümkün. (Bu değişikliklerin yaratması muhtemel etkiler konusunda herhangi bir akademik ve teorik çalışma yapılmadan, sadece "yurtdışında pek çok borsada uygulama böyle" şeklindeki bir açıklamayla uygulamaya konulmuş olması da başka bir gariplik. Ayrıca, yaşanılan küresel krizi de dikkate alırsak, yurtdışı borsalarda herşeyin doğru uygulandığını kim iddia edebilir?)

İleriye dönük olarak baktığımızda, yukarıda sıraladığım sebeplerin pek çoğunun Türkiye piyasalarını bu sene baskı altına almaya devam edeceği görülüyor. Belki Orta-Doğu'da suların bir nebze durulmasıyla (ki özellikle Libya'da sorunun kısa vadede çözülmesi biraz zor gözüküyor) petrol fiyatlarında göreceli bir gerileme söz konusu olacak. Gelişmiş ülkelere olan teveccü de, bu ülkelerin durumunun o kadar da iyi olmadığının anlaşılmasıyla, bir miktar durulabilir.  Rekabet Kurulu soruşturmasından bankaları mali olarak zorlayacak yükseklikte cezaların çıkma ihtimalini de oldukça düşük görüyorum. Bu gelişmeler piyasalar üzerindeki baskıyı bir ölçüde hafifletecek olsa da, diğer problemler sene içinde devam edecek. Ayrıca, her ne kadar seçimlerden büyük bir sürpriz çıkması beklenmese de, seçim atmosferi ve o döneme kadar Hükümet'in bazı gerekli soğutucu hamleleri geciktirme arzusu ile birlikte kötüleşecek olan enflasyon ve cari açık gibi makro veriler, 2011'in piyasaların baskı altında olduğu bir sene olmasını kaçınılmaz kılmakta.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019