Hatay’ın özel afet bölgesi ilan edilmesi gerekiyor
ATSO Başkanı Hikmet ÇİNÇİN
6 Şubat depremlerinin üzerinden 1 yıldan fazla zaman geçti. Geçen zamana rağmen Hatay’ın barınma, altyapı ve ekonomik sorunları devam ediyor. Halen devam eden ve giderilmemiş ihtiyaçlar beyaz yaka ve mavi yakada göç sorununu daha da kalıcı hale getiriyor.
6 Şubat 2023 tarihinde Hatay'da meydana gelen üç büyük deprem kentte büyük bir yıkıma yol açtı. On binlerce insan hayatını kaybetti, on binlerce bina yıkıldı ve hasar gördü.
Şehir altyapısında büyük hasarlar meydana geldi. Kent genelinde; elektrik, su ve doğalgaz kesintileri yaşandı. Hükümet tarafından bugüne kadar yapılan destekler, yaraların sarılması için önemli bir katkı sağladı ancak yıkımın büyüklüğü göz önüne alındığında daha fazlasına ihtiyaç var. Her ne kadar depremin üzerinden 1 seneyi aşkın bir zaman geçmiş olsa da ne yazık ki bölgemiz ekonomik anlamda toparlanamamış, bu konuda da önemli adımlar atılamamıştır.
Antakya özelinde mobilyacılık, ayakkabıcılık, tarım ve lojistik alanlarında şehrimiz oldukça büyük darbe almıştır. Bilhassa, mobilya sektörünün fason üretimi ya da toplu parça üretimi için büyük önem taşıyan Küçük Sanayi Sitesi’nin yıkımı, orta ve uzun vadede, özellikle stoksuz çalışan mobilya üreticilerimiz için büyük sıkıntıya sebep olmuştur. Bu alanda faaliyet gösteren otomotiv, tamirat, perakende ve toptan satış sektörlerinde faaliyet gösteren firmalar da büyük sıkıntı yaşamaktadırlar.
Tarım alanında işçi maliyetlerinin yükselmesi de tarımsal verimi üst düzey olan bölgemizde ürünlerin yetiştirilmesi, toplanması ve satışı konusunda büyük sorun yaşanmasına sebep olmuştur. Tüm bunların dışında yine kalifiye personel eksikliğinden ve yeniden inşa sürecinin şehir dışından firmalara taşere edilmesinden dolayı bölgemizde inşaat alanında faaliyet gösteren şirketler de zor zamanlar yaşamaktadır.
İş gücünün geri dönmesi için barınma alanına ihtiyaç var
Deprem sonrasında hem mavi yakalıların hem de beyaz yakalıların büyük bölümü şehri terk etmiş durumda. Özellikle organize sanayi bölgesi ve Mobilya İhtisas Sanayi Bölgesi her ne kadar büyük hasar almamış olsa da buralarda istihdam edilen personelin depremden zarar görmesi ya da temel ihtiyaçlarını karşılayamaması sebebiyle ne yazık ki göçün önüne geçilememiştir. Bu kapsamda yetişmiş ve göç eden iş gücünün geri dönmesi için daha fazla sayıda geçici barınma alanlarına ivedilikle ihtiyaç bulunmaktadır.
Afet etkileri nedeniyle göçün tercih edilmesi özellikle beyaz yaka ve kamu çalışanlarında daha çok gözlemlenmektedir. Halen devam eden ve giderilememiş ihtiyaçlar, bu kesimleri başka şehirlere göçe zorlamaktadır. Bu alanda işgücü açığı kendini daha çok hissettirmektedir. Özellikle yurt içi ve yurt dışı göçün engellenmesi için, beyaz yaka ve kamu çalışanlarının maaşlarına, gelir vergisi muafiyeti sağlanarak ya da gelir vergisi belli oranda kaldırılarak bölgedeki göç ciddi oranda engellenmiş olacaktır.
Özel destek paketlerine ihtiyaç var
Bu sorunlar kapsamında deprem bölgesinin yeniden imarı için hazırlanan planların hızla faaliyete geçirilmesi, hasarlı binaların onarımı veya yeniden inşası için çalışmaların hızlandırılması, evsiz kalan depremzedelere ivedi olarak kalıcı konut sağlanması, bölgedeki işletmelerin yeniden ayağa kalkması ve istihdamın yeniden sağlanması için “Özel Destek Paketlerine” ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu kapsamda, depremden zarar gören işletmelere işletmelerini yeniden kurmaları veya onarmaları için hibe ve düşük faizli krediler sağlanması, depremden etkilenen işletmelere vergi indirimleri ve muafiyetler uygulanması, işletmelerin sigorta primlerine devlet tarafından destek sağlanması, işletmelere işlerini geliştirmeleri ve yönetmeleri için eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunulması ile depremden etkilenen bölgede, yeni iş kurmak isteyen girişimcilere teşvikler sağlanması hala önemini koruyan başlıca ihtiyaçlardır.
Özel destek paketlerinin yanı sıra, depremden etkilenen bölgedeki altyapının da hızla onarılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu sayede, işletmelerin faaliyetlerini daha kolay sürdürmelerine ve yeni yatırımlar yapmalarına olanak sağlanabilir.
“İyi niyet okumakla kanaate varmak güçtür”
Her ne kadar iyi niyetli bir takım programlar gerçekleştirilmiş olsa da niyet okumayla kanaate varmak güçtür. Özel olarak açıklamak istersek, KOSGEB’in aylar öncesinden açtığı avantajlı kredi programından belli bir rakama ulaşılana kadar ödemeler gerçekleştirilmiş ancak kredi almaya hak kazanan binlerce iş insanı ödemelerini alamamışlardır.
Gerekçe ise elde bulunan kaynağın bitmesi olarak sunulmaktadır. Ciddiyetten uzak bu gibi yaklaşımlar bölgedeki yatırımcının ve iş insanlarının inançlarını ve güvenlerini düşürmektedir. Uluslararası birçok hibe ve fon da bölgemizde kendine yer bulmaktadır.
Güvenilir bir limana sığınarak projelerini gerçekleştirmek isteyen hükümetler uluslararası kuruluşlar aracılığıyla kaynak transferi gerçekleştirmekte ancak operasyonel giderler ya da kaynakların yetersizliği sebebiyle kaynaklar sorunları çözememektedir. Gerçekleştirdiğimiz hibe dağıtım programında zarar gören iş dünyasının yaralarının sarılmasını amaçladık ancak yüksek talep ve düşük imkân istediğimiz hamleyi gerçekleştirmemizin önüne geçti.
Desteklerin yerine ulaşmadığını görüyoruz
Depremin ilk haftalarında AB’nin deprem bölgesi için 6.5 milyar euro ülkemize, 950 milyon euro da Suriye’de zarar bölgelere vereceğini açıkladığı destekle alakalı olarak henüz bir geri bildirim alınamamıştır. Bizim edindiğimiz bilgiler bu taahhüt dahilinde şimdiye kadar sadece 450 milyon euronun toplanabildiği yönünde.
En kısa sürede bu kaynağın bölgeye aktarılması için uluslararası lobicilik faaliyetlerini gerçekleştirmemiz gerekiyor tabii bunda devletimizin ve hükümetimizin desteği çok önemli. Şu ana kadar bölgemize aktarılan uluslararası desteğin geçmişte ülkemizde bulunan Geçici Koruma Altındaki Suriyeliler temelinde verilen desteklerin renove edilmiş hali olduğunu bu yüzden her ne kadar bölgeye yönelik görülse de temelde Geçici Koruma Altındaki Suriyelileri hedeflediğini de ayrıca paylaşmamız gerekiyor.
Açılan birçok proje ve hibe destek programı bulunuyor. Uluslararası anlamda bölgemize çok yüksek oranlarda hibe ve destek çekme şansımız bulunuyor hatta deprem sonrasında kontrol ve denetim mekanizmaları yeterince çalıştırılamadığı için bugüne kadar bölgemize aktarılan kaynağın boyutunu da bilmememiz ve bu kaynağın kimler tarafından ne gibi çalışmalarda tam olarak kullanıldığının denetim dışı kalması da bölgenin toparlanması için ciddi sorun teşkil ediyor.
Bu konuda da ciddi koordinasyon sağlanması elzemdir. 6 Şubat depremleri sonrasında, bu kapsamda, Hatay'ın acil bir şekilde kalkınması ve yaralarının sarılması için, birçok adım atılmış; fakat bölgenin özel durumu ve karşı karşıya olduğu zorluklar, Hatay'ın” Özel Afet Bölgesi” kapsamında ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu sayede bölgeye, özel teşvikler sağlanarak, göç önlenebilir, altyapı sorunları çözülebilir ve ekonomik kalkınma hızlandırılabilir.
Yıkımın boyutu dikkate alınmalı
6 Şubat felaketi sonrası, 30 Nisan’da sona erecek olan, Mücbir Sebep halinin, uzatılacağı bilgisi, kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu kapsamda “Mücbir Sebep” 31 Ağustos 2024’e kadar uzatılmıştır. Bu erteleme oldukça yerindedir. Fakat erteleme ve teşvik paketleri hazırlanırken, bölgesel ihtiyaçlar ve yıkımın boyutu dikkate alınmalıdır. Biz ATSO olarak sürecin başından bu yana aynı hususu savunmaktayız. Yıkımın yarattığı tahribata göre “İlçe Bazlı Teşvik Paketi” hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Yıkımın olmadığı bölgelerin de, teşviklerden faydalandırılması haksız rekabet yaratmakta, kaynakların, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını, engellemektedir.