Hatalarımızın sonuçlarını umursamayacak kadar güçlü değiliz
Uluslararası politikanın iki ayrı masada oturanlara hizmet vermesi gerektiği söylenir. Sözü edilen masalar iç ve dış politika masalarıdır. Bir ülke uluslararası alandaki eylemlerini tasarlarken, bunların iktisadi maliyetinin ne olacağını, ülke içinde nasıl karşılanacağını, hangi tepkileri doğuracağını, hangi sonuçlara yol açacağını değerlendirmek zorundadır. Ülkede çeşitli, birbiriyle çelişebilen görüşlerin ve çıkarların mevcudiyeti, sadece içteki tercihlere bakarak dahi dış politika eylemleri oluşturmayı güçleştirebilir. Fakat dış politika yapımcıları, politikalarını sadece ülke içindeki faktörlere bakarak belirleyemezler. İçteki durumu değerlendirmek için sordukları her soruyu uluslararası alanla ilgili olarak da sormaları gerekir. Bunların tümünü tamamladıktan sonra karar vermelidirler. Karar verirken her şeyi hesaba katma mecburiyeti, hesapta yanılma olasılığını güçlendiriyor.
Yanlış hesap yapmanın değişik toplumlara maliyeti birbirinden farklıdır. Büyük ve güçlü ülkeler yanlış hesap yaptıklarında, olumsuz sonuçlarından daha az etkilenirler, telafi imkanları da daha geniştir. Bir ülkenin gücü ve imkanları ne kadar sınırlıysa, yapılan hatanın maliyetinin giderilmesi de o oranda zor olur. Bu sözlerden çıkarılacak ders, orta ve küçük boy ülkelerin dış politikalarını belirlerken daha dikkatli olmalarıdır. İç ve dış masadaki aktörlerin talepleri arasındaki dengeleri daha iyi oluşturmaları, hata olasılığını düşürmeleri ve hatalı durumdan çıkmak için açık kapılar bırakmaları gerekir.
Bu girizgahı fazla teorik bulmuş olabilirsiniz. Örnekle açıklamaya çalışayım. Şu anda ülkemiz, güçlerini değerlendirmekte aciz kaldığım dahili aktörlerin etkisiyle, Suriye’ye karşı sert bir politika izliyor. Hükümetimiz politikasını ilkeli siyaset anlayışıyla savunuyor. Her yerde ilkeli siyaset yapmadığımız konusunu bir yana bırakalım ama iç ve dış masalar açısından mesela Suriye siyasetini değerlendirelim. Halkımızın çoğunluğunun Suriye’ye daha fazla “bulaşmak,” hele savaşmak istemediğini kamuoyu araştırmaları gösteriyor. Ülkemize her geçen gün yenileri gelen Suriyeli konuklarımızın da sınır boyundaki kent ve kasabalarda sosyal ve iktisadi dengeleri altüst ettikleri, büyük kentlerimize uzananların ise muhtelif sorunları beraberlerinde getirdikleri biliniyor. Bu akışın durması, mümkünse geriye çevrilmesinin yaygın biçimde arzulandığı sır değil. Uluslararası ortama baktığınız zaman, orası da sorunlu. Suriye’de bir askeri müdahale yoluyla siyasi değişme gerçekleştirebileceklerini düşünen başta Amerika olmak üzere Batılı dostlarımız, kamuoylarının böyle bir yolu desteklememesi üzerine uluslararası konferanslarla çözüm arayışına yöneldiler. Suriye’de değişime kaynak veren Arap ülkeleri bile muhaliflere güvenemediklerinden dolayı politikalarını değiştirmeye başladılar. Türkiye ise Suriye rejimine karşı hasmane tavrında ısrar ediyor. Ne içte ne de dışta yeterince destek bulamayan bir politikayı sürdürüyor.Böylece, Suriye ile ilişkileri düzeltmenin yollarını kaparken, müttefiklerimizle de bozuşuyoruz. İçerde bir kazancımız var mı? Ben pek göremiyorum. Daha dengeli bir politika bizi hem içte hem dışta kazançlı çıkartacaktır. İyi hesap yapalım, hata yapmayalım. Hatalarımızın sonuçlarını umursamayacak kadar güçlü değiliz.