Hataları tekrarlamak

Ümit ÖZLALE
Ümit ÖZLALE [email protected]

Türkiye uyumsuzluklar ülkesi. Yaşadı­ğımız bu uyumsuzlukları ya da denge­sizlikleri uzun bir süre sürdürebileceğimizi düşünüyoruz ve sonrasında DNA’sı itibarıy­la neredeyse aynı diyebileceğimiz sorunlar­la karşılaşıyoruz.

Yaklaşık üç hafta önce 2025 yılını de­ğerlendirdiğim köşe yazımda başımızı ağ­rıtacak iki önemli uyumsuzluktan bahset­miştim. Bunlardan ilki ekonomik daralma yaşadığımız, sanayi üretiminin üç yıldır ne­redeyse yatay seyrettiği ve istihdam oranı­mızın artmadığı bir dönemde yüksek gelir­li ülke sınırına yaklaşmamızdı.

Döviz kuru böyle giderse bu yıl içinde orta gelir tuza­ğından kurtulup yüksek gelirli bir ülke ola­cağız. Oysa yüksek gelirli ülkeler grubunda­ki makro verilerle Türkiye’yi kıyasladığınız­da “bu işte bir gariplik var” diyorsunuz.

Lafı uzatmadan söylemek lazım: Türkiye, çalı­şan sayısı, işgücü ve toplam faktör verimli­liği, enflasyon oranı ve en önemlisi üretim desenine baktığınızda tipik bir orta gelirli ülke. Sorunları da orta gelirli ülkelerle aynı. Hala en fazla ihracat yaptığı sektörlerde re­kabetçi kura ihtiyacı var. Yurdun dört bir ta­rafından, başta KOBİ’ler olmak üzere iş dün­yasından ve ihracatçıdan gelen şikayetlere baktığınızda Türkiye’nin gerekli dönüşümü sağlayamadan bir üst lige çıkmasının sancı­larını okuyabiliyorsunuz.

Son açıklanan cari işlemler dengesi veri­leri de yukarıdaki argümanı destekler nite­likte. Daha az miktarda ihracat yapıyoruz.

Sattığımız malların fiyatında ise çok az bir artış var. Öte yandan aynı miktarda ithala­tı daha yüksek fiyat ödeyerek yapıyoruz. O yüzden de 6 ay sonra ilk kez cari açık ver­dik. İşe sadece finansman tarafından bakıp yüksek cari açık verdiğimiz dönemlerde ca­zip faizler ve neredeyse kur garantisi vere­rek kısa vadeli sermaye çekmenin sonucunu biliyoruz. “Finanse ettiğimiz sürece yüksek cari açık sorun olmaz” diyen bürokratların ülke ekonomisini nasıl bir açmaza soktu­ğunu hatırlıyoruz.

“Türkiye’nin artık teks­til gibi sektörlerden çıkmayı düşünmesi ge­rekir” diyen bakanları da aynı düşünceleri muhafaza eder bir biçimde karşımızda gör­meye devam ediyoruz. Bir kez daha yazalım: Türkiye bu üretim deseni ve ihracat yapısıy­la yüksek gelirli bir ülke olmaya hazır değil. Kısa dönemde üretim desenini değiştire­meyeceğimize göre, değiştirmek için de bir adım atılmadığına göre yürütülen bu prog­ramı revize etme ihtiyacı çoktan gelmiştir.

Bu hataların arka planında şüphesiz enf­lasyonu talebi ve kuru baskılayarak düşür­me tercihi geliyor. Neden? Çünkü kolay… Fa­izi yüksek tut, gelen sermaye hareketleriy­le kuru baskıla, talebi kıs, enflasyonu düşür. Fakat başından beri yazdığımız gibi bu izle­nen doğru bir dezenflasyon programı değil. En basitinden yanlış bir program bile doğru uygulanmıyor.

Mesela talebin baskılandığı bir ekonomide milli gelirin yüzde beşine ya­kın bir bütçe açığı olmaz. Talebi baskılama­nın da bir adabı var! Bunun yükünü topluma eşit dağıtmadığınız da sosyal dengeler yıp­ranıyor. Ayrıca enflasyon beklentileri de yö­netilemiyor. Koç Üniversitesi ve KONDA iş­birliğiyle hazırlanan raporda iktidar bloğu­na oy vermeye niyetli ve yine iktidara yakın kanalları seyreden vatandaşların bile enf­lasyon beklentisi yüzde 72. Muhalefet blo­ğunu söylemiyorum bile.

Beklentilerin yönetilmediği, hatta yük­sek bütçe açıklarıyla beraber kötüleştiği, kurun neredeyse sabitlendiği ve ekonomi­de enflasyonu yapısal olarak doğuran hiçbir olumsuzluğun üstüne gidilmediği bir ortam­da enflasyonu düşürmenin maliyeti çalışan, emekli ve sanayici için giderek yükseliyor. Sabit gelirlinin hali zaten malum ama son üç aydır sahada sanayici ve ihracatçıyla konuş­tuğumuzda da hiç iç açıcı bir tabloyla karşı­laşmıyoruz. Bizden söylemesi…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Nasıl bir 2025? 25 Aralık 2024
Asgari ücret tartışması 10 Aralık 2024