Hatada ısrar etmeye zorlamak…
Geçen haftaki yazımın başlığı ‘hatada ısrar etmemek gerekir’ şeklindeydi. Merkez Bankası’nın iki ay öncesine kadar uygulamakta ısrar ettiği ve son Para Politikası Kurulu kararı duyurusunda fırsat bulduğunda aynı hatayı tekrarlayabileceği izlenimi veren satırların yer alması üzerine yazdığım o yazı şöyle bitiyordu: “Kıssadan hisse: Bir kurumun üzerine vazife olmayan, üzerine vazife olduğunu düşünse bile o vazifeyi yerine getirmek için araçları olmadığı bir işe soyunmaması gerekiyor. Soyunursa işler karışıyor; uç noktada patlatılması gereken balonlar oluşabiliyor çünkü.” Soruna bir başka açıdan daha bakmakta yarar var.
Çok açık bir gerçek: Karar alıp uygulayan bir kurum ya da makamsanız, mesela başbakansanız; her düşünüp söylediğinize alkış tutulup methiyeler düzülüyorsa, yanlışları görememe riskiniz artıyor demektir. Oysa farklı düşünceleri dinleyebilseniz ya da unvanları ne olursa olsun sahte uzmanlara değil de gerçek uzmanlara danışabilseniz, belki ‘acaba’ demek şansınız ortaya çıkacaktır. Sonuçta insansınız, düşündüklerinizin doğru olmasını ve beğenilmesini istersiniz. Bu size methiye düzülmesine uygun bir ortam hazırlayan insanca bir zafiyettir. Bu zafiyeti gayet iyi kullanmakta mahir kişi sayısı az değildir oysa.
Merkez Bankası bugüne kadar ne ölçüde böyle bir zafiyet gösterdi; elbette bilemem. Belki tüm boş methiyelere kulaklarını sonuna kadar kapama basiretini göstermişlerdir. Ama şu gerçek ayan beyan ortada: Birkaç yıldır Merkez Bankası ne yapsa hemen çılgınca alkışlayan, işi Banka’nın Nobel ekonomi ödülü alması gerektiğine kadar götüren alkışçı bir zevat var. Onlara göre Merkez Bankası faizi mi düşürdü; doğru yaptı, zira falanca sorunu çözmeye çalışıyor. Faizi mi yükseltti; yine elbette doğru yaptı, zira şimdi falanca değil de filanca sorun var; onu çözecek. Yok, zorunlu karşılık oranını mı yükseltti; biz ondan iyi bilecek değiliz ya. Ama sonra zorunlu karşılık oranını düşürdü; canım apaçık nedeni ortada.
Bu methiye sağanağı içinde beni oldukça eğlendiren yeni bir methiye daha dikkatimi çekti son zamanlarda. Belki hep vardı da “bu kadar da olmaz; herhalde yanlış okudum (duydum)” diye üzerinde durmamış olabilirim. Merkez Bankası’nın, faiz politikasının yansıra likidite politikasını nasıl da maharetle kullandığı anlatılıyor, daha doğrusu anlatılabiliyor.
Anlamadığım şu: Bir merkez bankası, zaten, bankaların kendi aralarında yaptıkları işlemler sonucunda ortaya çıkan çok kısa vadeli piyasa faizinin, açıkladığı politika faizine yakın bir yerde oluşmasını likidite politikası (yönetimi) ile sağlar. Aksi halde bürokratların belirlediği politika faizi bir tarafa giderken, piyasa faizi ters tarafa gidebilir. Bu durumda politika faizinin anlamı kalmaz; komikleşir. Anlamı kalmayınca da politika faizi yoluyla daha uzun vadeli kredi ve mevduat faizlerini etkileyemez o merkez bankası. Böylelikle de kendisine verilen görevi yapamamış olur. Türkçesi; bir merkez bankası politika faizi açıklıyorsa, ona uygun bir likidite yönetimi uygulamak zorundadır. Bu ikisi ayrı politikalar değildir; göbekten birbirlerine bağlıdırlar.
Olsun, ne gam; her daim methiye düzenlere bakılırsa, bizim Merkez Bankası’nın birbirinden bağımsız likidite ve faiz politikası var. Her ikisini de başarıyla yürütüyor. Bakalım daha neler duyacağız bu ahir ömrümüzde…