Hastalıkların yeni ve değişen profili, bir başka bakış açısı neden gerek

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR [email protected]

 

 

Geçen hafta dile getirdiğimiz "yediklerimizin vücuda etkisi, dokuların ve hastalıkların değişmesi" sorunu tahmin edebileceğinizden çok daha derin bir açmazı tanımlıyor. Tıbbın hastalık tanımını (dahası bunu saptamaya yönelik yaptığı rutin biyokimyasal tetkikler konusunu) diğer hastalıklar açısından da sürdürelim. Çocuk hastalıkları kliniğinden arkadaşlarımız çocukluk çağı astım ve alerji vakalarının yıl be yıl arttığını söylüyorlar. Dördüncü sene asistanlarımızdan biri, bu inanılmaz değişime kendi gözleriyle tanık olduğunu anlatıyor. Astım genel olarak bağışıklık sisteminin solunum yollarında ortaya çıkan bir sorunu, solunum sisteminin olağandan fazla reaksiyon vermesi durumu. Benzer bir artış eğilimi depresyon başta olmak üzere, psikiyatrik hastalıklar için de söz konusu. Milliyet gazetesinden meslektaşımız Metin Münir, psikiyatrik hastalıkların artmanın ötesinde "promosyonunun" da söz konusu olduğunu söylerken kuşkusuz haklıydı. İlaç endüstrisi ve akademi ilişkileri zaman zaman sinerji göstermekte, ne var ki çocukların dikkat eksikliği ve hiperaktivite sendromunun "haşarılığın ötesinde" bir sorun haline geldiğini de kabul etmek zorundayız. Batı eksenli tıp akademisinin en büyük zaafı, bu tür tablolarda neredeyse sadece ilaçla çözüm geliştirmesi. Psikiyatristler mesleklerinin esası olan "hastayı dinlemek ve kendi çabasıyla sorunun üstesinden gelmesini sağlamak" yaklaşımını giderek terk ediyorlar.
Son birkaç on yıl içerisinde ortaya çıkan ya da başka tabirle "isimlendirilen ve tanıtımı yapılan" yeni hastalıklar da var. Huzursuz bacak sendromu denen durum, özellikle istirahat halinde ortaya çıkan ve net olarak tanımlanamadığı için "huzursuz bacak" olarak nitelendirilen garip bir tablo. Toplumda giderek daha fazla karşılık bulan, endoskopik incelemeler ile tanıya gidilmesi kolaylaşan bir diğer sorun ise "reflü" olarak adlandırılan durum. Reflü, mide içeriğinin yemek borusuna geri tepmesi, toplumda giderek daha sık görülen bu tabloya neden olan mekanizma, yemek borusu-mide geçişini kapatan büzücü kasın yetersizliği olarak tanımlanıyor. Elbette tabloyu kolaylaştıran ya da ağırlaştıran ek faktörler de söz konusu; aşırı yemek, kilo fazlası, yemekten hemen sonra yatmak gibi kolaylaştırıcı etkenlere karşın, kasın neden eskisi kadar sıkı kapanamadığı sorusunun yanıtı açık kalıyor. Kasın yeterince iyi kapanamamasının bir başka örneği ise özellikle kadınlarda görülen "aşırı aktif mesane", öksürmek gibi karın içi basıncını artıran durumlarda altına kaçırmanın yeni konulmuş adı. Tıpkı reflüde olduğu üzere, bir kas kapanması sorunu olarak kendini gösteriyor.
Dokularda işlev ve yapı bozuklukları ile seyreden tablolar
Yukarıda saydığımız hastalık grupları "işlevsel" özellik gösteriyorlar, yani bir kasın ya da algı sisteminin yetersiz / aşırı çalışmasıyla ilgili durumlar. Buna karşılık yeni hastalık grupları içerisinde "yapı bozukluğu" ile ortaya çıkanlar da var. Dokunun yapım bozukluğuna ilişkin olanlardan geçen hafta söz ettiğimiz bağırsak cepçikleri (divertikül) Batı tarzı beslenmenin hakim olduğu ülkelerde giderek daha fazla görülüyor. Sıklığı artan diğer bir tablo fıtıklar, nedendir bilinmez, sadece karın duvarında değil, omurga disklerinin fıtıklaşmalarına bağlı sorunlarda da bir artış eğilimi var.
Dokularda hem işlev hem de yapısal bozuklukla seyreden hastalık grupları ise daha çok bağışıklık (adaptasyon) sisteminin kusurlarına bağlı ortaya çıkıyor., ortaya çıkan işlev kusuru bir süre sonra yapısal değişikliklere de dönüşüyor. Bağışıklık sisteminin artmakta olan başlıca hastalıkları ülseratif kolit denen, bağırsaklarda iltihabi reaksiyonla ortaya çıkan tablo, tiroitte görülen Hashimato hastalığı ve elbette romatizmal eklem hastalıkları. Dokuların yapım bozukluklarının bir diğeri olan kanserlerdeki artış ve seyrindeki değişikliklerden ise sık sık bahsediyoruz. Oysa bütün kanserler artma eğiliminde değiller. Meme, böbrek, tiroid kanserleri ile melanomlar ve beş yıl önce bir kampanyaya konu olan Hodgkin dışı lenfomalar artış eğilimindeler. Bu durum Amerikan istatistiklerinde de belirgin olarak görülebiliyor. Bu tabloların hepsi son yıllarda gündeme oturdu.
Değişen hastalık tabloları aslında üç ana nedene işaret ediyor
Tıpta AIDS benzeri olağanüstü bir durum olmadığı sürece, aslında yeni hastalık tanımlanması çok sık karşılaşılan bir durum değil. Gıdanın endüstrileşmesi nasıl sorun haline geldiyse, tıbbın endüstrileşmesi de bazı hastalıkların olması gerekenden fazla görülüyormuş gibi algılanmasına neden olabiliyor. Bir biyoetik uzmanı olan Carl Elliot'un yakın zamanda dilimize çevrilen "Beyaz Önlük Siyah Şapka" adlı eseri (hayykitap), ilaç endüstrisinin akademiyle işbirliğine giderek "hastalık yaratmasının" tarihçesini çok iyi irdeliyor. Ne var ki yukarıda saydığımız hastalıklarda gerçek bir artış olduğunu da maalesef kimse reddedemiyor, yani ilaç endüstrisinin yaptığı sadece durumdan vazife çıkarıp, sorunu nakde çevirmek.
Bu durumda hastalıkların neden arttığını araştırıp önlem almak da bize düşüyor. Görülme sıklığı artan hastalık tablolarını yukarıdaki bakış açısıyla değerlendirirseniz, olası nedenleri tanımlamanız kolaylaşıyor: (1) İşlev bozukluğuyla kendini gösteren hastalıklar (sfinkter kusurları, astım, depresyon, hiperaktivite sendromu gibi tablolar), (2) dokunun bozulmasıyla kendini gösteren tablolar (fıtık, divertikül gibi durumlar) ve (3) doku ve işlevin birlikte bozulduğu durumlar (ateroskleroz, tiroidit, kolit gibi otoimmün hastalıklar ve kanser). Bu yaklaşım içerisinde, birinci grubu oluşturan ana neden vücut için esas olan bir takım faktörlerin yeterince alınamamasıdır. İkinci grup aslında alınmaması gereken bazı "doku bozuculara" maruz kaldığımız anlamına gelir. Üçüncü grup ise olasılıkla her ki nedeninin bileşimidir. Fakat yazının başında dile getirdiğimiz genel açmaz, bu hastalıkların eski bilinen formlarından daha farklı seyrettikleridir ki, eski tedavi yaklaşımlarının beklenen sonuçları vermemesinin gerekçesi de budur. Akademi bu yeni verileri ve aslında kendini sorgulamak durumunda, yoksa sorun içinden çıkılamaz bir hal alıyor.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar