Hans ve George'un DİBS'i şimdi mi satsak vade sonunu mu bekles

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]
Bu yılın mart ayı. Hans ve George yönetimindeki fonlar Türkiye'ye 1.000 dolar getirip TL'ye çevirdi. Mart ayındaki ortalama dolar kuru 1.81 ve bu şekilde 1.000 dolar, 1.810 lira etti. Bu 1.810 lira, Hazine'nin mart ayında yüzde 6.47 olan borçlanma faizi üzerinden bir yıllığına devlet iç borçlanma senedine bağlandı. Yani yabancı fon, vade bitimindeki değeri 100 lira olan DİBS için mart ayında iskontolu olarak 93.9 lira ödedi, vade bitiminde ise 100 lira alacak.

Mart 2014'e gelindiğinde 1.810 lira yüzde 6.47 getiriyle 1.927 liraya çıkacak. Bu dönemdeki kur artışı yüzde 6.47'nin ne kadar altında kalırsa, aradaki fark da dolar bazında reel getiri olacak.

Kağıt üzerinde her şey iyi güzeldi. Türkiye'de faizlerin genel eğilimi düşme yönündeydi. Kur pek artmıyordu. Faizin düşmesi demek, her ne kadar tersi sanılıyorsa da, eldeki kağıtların değerinin artması demekti. Hans ve George çok mutluydular...

Ama işler birden sarpa sarmaya başladı. FED'in aldığı kararlar sıkıntı yarattı. Önce faiz yükseldi ve yüzde 9'a çıktı. Hans ve George, bir yıl sonra 100 lira almak üzere 93.9 lira ödedikleri kağıdı artık bu fiyata satamaz duruma geldiler.

Hazine piyasaya yeni kağıtlar sürdü. Bu kağıtları, yüzde 9 faizli çıkarıldıkları için, vade sonu fiyatı 100 lira olmak üzere, iskontolu olarak 91.7 lira ödeyerek almak mümkündü. Piyasada 91.7 liraya alınabilen kağıtlar dururken, Hans ve George'un 93.9 liraya satmak isteyecekleri DİBS'i kim alırdı ki...

Hans ya da George, yönettikleri fonlar adına kaygılıydılar. Altı ay daha bekleseler, 100 liralarını alacaklar, bir sorun yok. Ama şimdiden 2 lirayı bulan dolar, onlar çıkmak istediklerinde ya çok daha yukarılarda oluşursa?

Şimdi hesap kitap zamanı

1.000 dolar karşılığı kamu kağıdına yatırılan 1.810 lira, yüzde 6.47 faizle, bir yıl sonra, yani bugünden itibaren altı ay sonra, 1.927 lira olacak. Ancak, elde edilecek faiz, daha şimdiden kur artışına yenildi bile. 1.927 lira 2 liradan dolara çevrilse, ele 964 dolar geçecek. Tabii ki dolar altı ay boyunca artmaz ve 2 lirada kalırsa... Dolar daha da artarsa, ele geçecek tutar biraz daha azalacak.

Doların giderek artıyor olması karşısında riske girmeyip şimdi çıkılmak istense, 93.9 lira ödeyerek alınan kağıt, ancak 91.7 liraya satılabilecek.

Hans ve George, 1.810 lira ile iskontolu olarak 93.9 lira ödedikleri kamu kağıdından yaklaşık 19 adet (1.810/93.9=19) almışlardı. Şimdi bu 19 kağıdı ancak 1.742 liraya (19x91.7=1.742) satabilecekler. 1.742 lira 2 liradan dolara çevrilse ele geçecek para yalnızca 871 dolar olacak.

Yani martta getirilen 1.000 dolar, altı ay sonra 871 dolara inecek. Bir başka ifadeyle altı ayda dolar bazında yüzde 13 zarar söz konusu olacak.

Hesaplamanın çok karmaşık olmaması için martta alınan kağıdın şimdiye kadarki getirisi göz ardı ettiğimizi belirtelim.

Vade bitimini beklemenin riski

Altı ay önce 1.810 lira ödenerek alınan kamu kağıdının yüzde 6.47 faizle 1.927 liraya ulaşacağını belirttik. Bu aşamada önemli olan ve bilinemeyen, altı ay sonra, yani vade bitiminde doların hangi düzeyde oluşacağı. Dolar ne kadar artarsa, Hans ve George'un yönettiği fon Türkiye'den çıkarken o kadar zarara uğrayacak. Dolar 2 lirada sabit kalsa bile 1.927 lira 964 dolar edecek ve bir yılda dolar bazında yüzde 3.6'lık bir zarar oluşacak.

Şimdi herkes, tüm fon yöneticileri harıl harıl doların seyrini tahmin etmeye çalışıyor. Bu tahmin çok önemli çünkü. Eldeki DİBS'i bugün satmak yüzde 13 zarara yol açıyor. Altı ay beklemek daha az zararla çıkılmasını mı sağlayacak, yoksa zarar daha da büyüyecek mi? Bu sorunun yanıtı, doların hangi düzeyde oluşacağında yatıyor.

Dolayısıyla Hans ve George büyük bir açmaz içinde. Ne yapmaları gerektiğini bir türlü kestiremiyorlar. Dolar bazında altı ayda yüzde 10'u aşan zararı göze alıp şimdi mi çıkmalı, yoksa doların çok fazla değer kazanmayacağına yatırım yapıp vade sonunu mu beklemeli? Ama ya dolardaki değer artışı daha da hızlanır ve zarar yüzde 10'ların çok üstüne çıkarsa?

Michael ya da John gelir mi?

Hans ve George'un gözü dışarıda; Türkiye'den en az zararla nasıl çıkacaklarının hesabını yapıyorlar. Ancak, bu demek değil ki Türkiye karlı bir ülke olmaktan tümüyle uzaklaştı. Türkiye, daha önce gelmiş olanlar açısından zarar ettiren bir ülke konumunda, ama yeni girecekler için bir bakış açısıyla çok cazip bir ülke.

Hans ve George altı ay önce 1.000 dolar karşılığı 1.810 lira elde etmişlerdi.

Michael ve John şimdi geldiklerinde 1.000 dolar karşılığı 2 bin lira elde edecekler.

Altı ay önce 1.810 liraya 93.7 liradan 19 DİBS alınabilmişti.

Şimdi 2 bin liraya 91.7 liradan yaklaşık 22 DİBS almak mümkün.

Yani Türkiye'ye şimdi gelmek, çok daha avantajlı, en azından altı ay öncesine göre. Ne var ki, risk tümüyle yok olmuş değil. Michael ve John da çok hesap yapmak, kılı kırk yarmak durumunda. Onlar da şunun kaygısında. Ya şimdi yüzde 9 olan faiz, bir süre sonra yüzde 10'a, 11, 12'ye ya da daha yukarıya çıkarsa. Veya şimdi 2 lira olan dolar, giderek artar ve 2.10'a, 2.20'ye yükselirse. Şimdi çok karlı görünen Türkiye'deki DİBS yatırımları, bir anda zarar ettirmeye başlayacak demektir. 

Döviz talebi nasıl karşılanacak?

Yabancıların Türkiye'deki portföy yatırımlarından kar edip etmemeleri ilk bakışta yalnızca onları ilgilendiriyor tabii ki. Ama, konunun bizi ilgilendiren yönü de var elbette. Bir döviz talebi yaşanıyor ve bu talep ekonomimizi sarsıyor.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, FED kararlarıyla birlikte tüm gelişmekte olan piyasalar gibi Türkiye'de de yaşananın aslında  varlıkların yeniden fiyatlanması olduğunu söyledi. Çok doğru bir tespit. Ama biraz eksik. Şimşek'in varlıklar diyerek kastettiği belli ki daha çok menkul kıymetler. Bir başka bakış açısıyla herhangi bir para da diğer bir para karşısında varlık sayılabilir. Bu bakış açısıyla "TL de diğer paralar karşısında yeniden fiyatlanıyor" diyebiliriz. Ve bu yeniden fiyatlanma sırasında paramız fena halde örseleniyor, fena halde değer yitirme eğilimi içinde bulunuyor.

Maliye Bakanı Şimşek, doların 2002 yılında 1.6 lira, şimdi ise 2 lira olduğunu belirterek aradan geçen bunca yıl için bu artışın önemli olmadığını söylüyor ama, baz yılı olarak kriz yaşanan bir yılın alınması, doğrusu sağlıklı bir değerlendirmeye olanak tanımıyor. Kaldı ki doların daha sonra 1.40'lara kadar indiğini de biliyoruz. Şimdi bugünün 2 lirasını yalnızca 1.40'ların görüldüğü yılla kıyaslasak, doğru olur mu?

Önemli olan son dönemdeki eğilim... Türkiye'den döviz çıkması karşısında deyim yerindeyse elimizin kolumuzun bağlı kalması... Döviz çıkışı yalnızca bize özgü bir durum değil, doğru. Tüm gelişmekte olan ülke piyasalarından bir çıkış var. Ama bu gerçek, bizi kurtarmıyor. Bir şekilde başımızın çaresine bakmak durumundayız. Ama nasıl, en önemli soru bu işte...

Bizim Brezilya gibi yılsonuna kadar satmak üzere 60 milyar doları ortaya koyup, "Alan almayan belli olsun" diye rest çekme gücümüz yok.

Döviz talebini frenleyebilmenin yolu var elbette. Öncelikle kur ve faizin günden güne büyük oynamalar göstermeyeceği konusunda yatırımcıları ikna etmemiz gerekiyor. Bunu sağlayabilirsek mevcut yatırımcı Türkiye'den çıkmak için dövize saldırmayacak ve daha da önemlisi yeni yatırımları çekmek mümkün olacak. Bunları sağlayabilmek için de elimizde ne yazık ki yalnızca faiz silahı bulunuyor.

Durup düşünme zamanı. Merkez Bankası 11 Haziran'dan bu yana tam 8.3 milyar dolar sattı. Kullanabileceğimiz rezerv 41 milyar dolara kadar geriledi. Döviz satarak bu talebin karşısında durma şansımızın olmadığı herhalde yakında görülecektir.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar