Hani seremoni?

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com



Bu yıl farklı uygulamalara sahne olan ligimizde 40 maçlık maraton Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynanan Fenerbahçe - Galatasaray derbisiyle son buldu ve 0-0'lık sonucun ardından Galatasaray şampiyon oldu. Gerilimi yüksek karşılaşmada en dikkat çekici olan sahadaki futbolcuların üzerlerindeki stres yükü nedeniyle vasatı bile bulamayan performanslarıydı. Ne kazanmak zorunda olan Fenerbahçe, ne de yenilmemek mecburiyetindeki Galatasaray isimlerine yakışır bir futbol izletemediler. Bunu bir eleştiri olarak değil gerilimin futbol takımları üzerindeki etkilerini tespit etmek bakımından ifade etmek gerekiyor. Bu nedenle sahada keçiboynuzu tadı dahi vermeyen maçtan ziyade Türk futbolunda geldiğimiz son durumu analiz etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Tabi en başta da şunu sormak gerekiyor: Yüz yılı devirmiş koskoca Galatasaray kulübünün şampiyonluk seremonisini "alacakaranlık kuşağına" çevirmek hangi düşüncenin ürünüdür? Yapısıyla, kurumlarıyla ve işleyişiyle özerk (!) federasyonumuz, Sayın Başbakan İstanbul Valisi'ne talimat vermeden şampiyona kupasını takdim etmeyi neden beceremedi? Daha da vahimi, acaba beceremedi mi yoksa becermek mi istemedi? Görüntü alınmasını minimum düzeye indirmek için stat ışıklarını dahi açmaktan imtina edenler biraz empati kurmayı deneseler bu uygulamalara olur vermezlerdi diye tahmin ediyorum. Hani bazen televizyon programlarında romantizmin dozunu kaçırıp, "acaba Real Madrid - Barcelona örneğinde olduğu gibi falanca takım filancayı alkışlar mı?" diye sorular soruyoruz ya, meğer ütopyacılıkta Thomas More'a falan rahmet okutuyormuşuz haberimiz yokmuş. Bu ülkede güvenlik gerekçe gösterilerek Türkiye Süper Ligi Şampiyonu'na kupası oldubittiyle soyunma odalarında verilmeye çalışılıyor. Temel sebep de maçın ezeli rakibin sahasında oynanmış olması. Dünyanın her yerinde kanunlar, kurallar ve yönetmelikler toplum hassasiyetleri gözetilerek düzenlenir. Bizde ise toplum hassasiyetleri kanunların, kuralların, yönetmeliklerin uygulanmasına engel sayılıyor. Örnek mi? 3 Temmuz 2011'de patlak veren şike soruşturmasında dünyanın en garip kararlarını almak için 10 ay bekleyen, "kimseyi kırmayayım, idare-i maslahat yapayım" derken UEFA'yı bile ambale eden bizim federasyonumuz değil mi? Türk Telekom Arena'da Fenerbahçe'ye ya da Şükrü Saracoğlu'nda Galatasaray'a kupa verebilmek aslında futbolumuzun kültürel erişkinliğinin bir göstergesi sayılır. Açıkçası hepimiz birey olarak itiraf etmeliyiz ki, cumartesi gecesi bu imtihandan sınıfta kaldık. Birey olarak bunu itiraf etmeliyiz ki, toplumda temellenecek anlayış tüzel kişiliklere de yansısın. Hoş, futbolumuzu idare edenlere göre özel kişilerin eylemleri ve söylemleri tüzel kişileri bağlamıyormuş, bağlasa da gerçekliğe yansımıyormuş, yansısa da ceza gerektirmiyormuş, gerektirse de ertelenebiliyormuş. Nasreddin Hoca bugünleri görse muhtemelen "siz varken bana ne hacet" der ve en yakın göle "sosyokültürel birikim" mayalamaya giderdi. Aslına bakarsanız, Fenerbahçe evinde Galatasaray'ı yenerek (ki bana göre o da gayet normal bir sonuç olurdu) şampiyonluğa ulaşsaydı da futbolumuzun tartışmaları bitmeyecekti. Bu kez normal sezonu 9 puan farkla lider bitiren Galatasaray'ın "gelecek sezon oynanmaması hususunda Kulüpler Birliği'nin uzlaşmaya vardığı" Play-Off yüzünden haksızlığa uğradığı tartışılıp duracaktı. Neden biliyor musunuz? Günü kurtarma adına alınan kararlardan ve kurallara takla attırma konusundaki hevesimizden dolayı. Benim günümüz futbol yöneticilerinden yana bir umudum kalmadı. Umuyorum yeni jenerasyon iş başına geldiğinde, futbolumuzun da gündelikçi fikirlerle yönetilmesine karşı duracaklar.

Trabzonspor direndi ve istediğini aldı

Play-Off son hafta maçında sahaya Avrupa vizesi için çıkan takımlardan Trabzonspor, ilk yarı sonunda 10 kişi kaldığı maçta akılcı oyunu ve direnişiyle istediğini elde eden taraf oldu. Beşiktaş ise 1-1'lik beraberlikle sadece grubu dördüncü bitirmekle kalmadı, önümüzdeki sezonun tüm planlamasını yeniden şekillendirmek durumunda da kaldı. Siyah-beyazlı takımla ilgili önceki haftalarda değindiğimiz arazlar devam ediyor. Açıkçası bu arazların yeni sezona aksetmemesi için en başta başarılı bir teknik adam hamlesi gerekiyor. Sonra da kaleden başlamak üzere bazı mevkilerin elden geçirilmesi. Beşiktaş'ın 1-0'lık skoru kolay kolay koruyamayacağını tribündeki kadın taraftarlardan ekranları başında tırnaklarını kemiren milyonlara, protokoldeki yöneticilerden kulübedeki Trabzonspor teknik heyetine kadar herkes biliyordu, öyle de oldu. Buna rağmen siyah-beyazlı takım 10 kişi kalmış rakibini sahasında zorlamak yerine maç içinde giderek savunmaya çekilmeyi seçti ve bu anlamda kendi ipini de kendisi çekmiş oldu. Karşılaşmaya Galatasaray maçının ikinci yarısındaki düzen ve kadro ile çıkan siyah-beyazlı takımda Fernandes'in eksikliği gözle görülür bir organizasyon sıkıntısına yol açtı. Başarılı futbolcu, eğer dedikodu kazanında kaynatıldığı gibi parasal problemlerini bahane ederek sakatlık uydurdu ise bu durum Beşiktaş'a pahalıya mal oldu. Fernandes'in yokluğunda atakları olgunlaştırmaları gereken Aurelio ve Ernst bu alandaki kısıtlı yetenekleri sebebiyle verimli olamayınca, takımın geneli Almeida ve Mustafa Pektemek'e uzun oynamayı seçti. Trabzonspor da Burak Yılmaz'ın sahada olduğu anlarda klasik biçimde bu futbolcuyu Beşiktaş defansı arkasına kaçırmayı deneyince ilk 45 dakika "ofsayt fırtınası" biçiminde cereyan etti.

İlk yarı sonunda Burak Yılmaz'ın gördüğü kırmızı kart her iki takım açısından da "dönüm noktası" kabul edilebilir. Futbolda bazen 10 kişi kalırsanız rakibinize karşı direnemez ve takım halinde çökersiniz. Bazen de bu eksiklik rakibi rehavete sürüklerken 10 kişi kalan ekibi mücadele anlamında kamçılar. İkinci yarı itibariyle Beşiktaş, Trabzonspor'un kademeli savunmasını ve yerleşimini bozacak etkinliği gösteremediyse de skor avantajını eline geçirmeyi başardı. Bu noktada 1-0'ı yeterli görmek sanıyorum siyah-beyazlı ekibin "eksik kalmış Trabzonspor'dan gol yemeyeceği" şeklindeki aşırı özgüveninden kaynaklandı. Ancak futbolun doğruları bir şekilde ortaya çıkıyor. Meziyetli ayaklara sahip olan bordo-mavililer duran toptan Olcan vasıtasıyla çok kritik dakikada çok kritik bir gol bulunca maç da en azından fiili olarak sona ermiş oldu. Teknik adamların sıkıntılı anlardaki müdahaleleri, bir başka deyişle "kriz yönetimleri" sonuçlar üzerinde fazlasıyla belirleyici olabiliyor. Tayfur Havutçu, Trabzonspor'un golünün geldiği 85. dakikaya kadar Mustafa Pektemek-Simao değişikliğini yeterli gördü. Oysa uzatmalarla birlikte son 10 dakikada Mustafa Pektemek'e fazlasıyla ihtiyaç hâsıl oldu. 87 ve 90+4'te ise Edu ve Sivok maça dâhil oldular. Son dakikalarda bir futbolcunun oyuna girip de maçın seyrini ve tabelayı değiştirmesi çok sık gerçekleşen bir durum değil. Bu sebeple söz konusu hamleleri daha çok "telaş" kapsamında değerlendirmek gerekiyor. Beşiktaş'ta gerçekleşmesi gereken devrim "zihniyetin değişimi" üzerine temellenmeli. Galip, mağlup, berabere hatta 2 farklı önde olmanın farklı futbol anlayışlarını yerleştirebilecek bir teknik adama ihtiyaç var.

Bursaspor'dan geçit yok

Süper Final Avrupa Ligi Grubu'nda son hafta maçında İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile Bursaspor karşı karşıya geldi. İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadı'nda oynanan maçta Bursaspor, rakibini 4-0'lık skorla mağlup ederek grubu lider tamamladı. Bu skorun ardından Bursaspor, Ziraat Türkiye Kupası finalinde, Süper Lig'i ilk 2 sırada bitirmeyi daha önce garantileyen Fenerbahçe ile karşılaşacağı için, statü gereği, Süper Final Şampiyonluk Grubu'nu 4. sırada bitiren Beşiktaş, Avrupa Ligi Grubu birincisiyle baraj maçı oynamadan, yeni sezonda UEFA Avrupa Ligi'ne gitme hakkını kazandı. Bursaspor'a galibiyeti getiren golleri 41 ve 45+1. dakikada Pablo Batalla, 60. dakikada Sebastian Pinto ve 81. dakikada Turgay Bahadır kaydetti. Yeşil-beyazlı takımda iki gol atan Arjantili futbolcu Batalla, Pinto'nun golünde de asist yaparak yıldızlaştı. Öte yandan İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da 74. dakikada kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bıraktı. Maçın 75. dakikasında ise sakatlanan Webo kenara geldi ve İstanbul Büyükşehir Belediyespor mücadeleyi 9 kişi tamamladı. Bursaspor aldığı galibiyetle Avrupa Ligi Grubu'nu 37 puanla, İstanbul Büyükşehir Belediyespor ise 32 puanla sezonu noktaladı.

Galibiyet yetmedi

Spor Toto Süper Final Avrupa Ligi Grubu 6. ve son maçında Sivasspor, sahasında Eskişehirspor'u ağırladı. Sivas 4 Eylül Stadı'nda oynanan karşılaşmayı Eskişehirspor 3-1 kazanarak üç puanı hanesine yazdırdı ancak kırmızı siyahlı ekip grubunda ilk sırayı alamadığı için Avrupa Ligi vizesi alma ihtimali de ortadan kalkmış oldu. Karşılaşmada Eskişehirspor'a galibiyeti getiren golleri 21. dakikada Nadarevic ve 50 ile 56. dakikalarda Batuhan Karadeniz kaydetti. Sivasspor'un ise 64. dakikada Eneramo ile bulduğu tek gol ise teselliden öteye gidemedi. Bu sonucun ardından Eskişehirspor, Spor Toto Süper Final Avrupa Ligi Grubu'nda oynadığı 6 maçın ardından 36 puana yükseldi ve Bursaspor'un ardından grubunu ikinci sırada tamamladı. Gruplara büyük umutlarla başlayan Sivasspor ise 29 puanda kaldı ve grubu 4. sırada tamamladı. Eskişehirspor'da teknik direktör Ersun Yanal, "Bugün sadece bir sonuç alındı. Ligin sonucu belli oldu. Bursaspor'u tebrik ediyorum. Umarım ülkemiz bir daha böyle bir süreci yaşamaz. Bu sürecin bir şeyler katmasını umut ediyorum. Futbolda oluşturduğu etkileri anlayıp önümüze bakmalıyız. Önümüzdeki yılın planlamasında futbolun artık futbolla değerlendirildiği bir dönem yaşansın istiyoruz. Futbolun gerçek değerlerinin futbolun içinde konuşulmasını istiyoruz. Benim dileğim bu yönde" diye konuştu.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016