Hangi bankanın riski ne kadar?
Türkiye’de son dönemde en çok tartıştığımız konuların başında bankacılık geliyor. Zira Türkiye tarihinde belki de ilk kez bir reel sektör kriziyle karşı karşıyayız. Reel sektörün içinde bulunduğu sıkışık durum, banka bilançolarını elbette negatif etkiliyor. Ancak işin içine aşırı yükselen kur da girdiğinde, sorun bankaların selametini de ilgilendirecek boyuta taşınıyor.
Uzun süredir bu konuda iyi ve doğru analiz eksiği olduğunu düşünüyorum.
Sonunda elini taşın altına koyan ve konuyu her boyutuyla incelemeye çalışan bir rapor görebildik.
TEB Yatırım’ın Övünç Gürsoy ve Mete Yüksek imzasıyla hazırladığı rapor, bankacılık sektörünün durumunu çok doğrudan özetliyor. Ulaşamayanlara, halka açık 6 büyük bankanın öncelendiği raporun çıktılarını hızlı şekilde paylaşmak isterim.
Kredilerin yüzde 59'u TL cinsinden
1) Bankaların kredi yapısına bakıldığında, kredilerin %59’u TL, %41’i döviz cinsinden. Döviz kredisi en yüksek olan bankalar %48 ile İş Bankası ve %47 ile Yapı Kredi.
2) Sorunlu kredi oranlarına bakıldığında, ilk sırayı TL kredlierde %7.0’lik takipteki alacak oranıyla Yapı Kredi alıyor. Vakıfbank %6.1, İş Bankası %5.9. TL kredilerde sektördeki takipteki alacak oranı %5.2.
Döviz cinsi kredilerde takipteki alacak oranı düşük görünüyor. Bu anlamda en yüksek sorunlu alacak Garanti Bankası’nda (%3.6) Döviz kredilerde sektör ortalaması ise %0.4 ile oldukça sınırlı görünüyor.
3) Vadesi geçmiş, ancak takibe düşmemiş, yakın izlemeye alınmış kredileri izlediğimiz Grup-2’ye döndüğümüzde ise tablo zorlayıcı olmaya başlıyor. Burada Garanti Bankası %16.5 ile birinci, Akbank %15.7 ile ikinci, İş Bankası %14.1 ile üçüncü sırada. Bu arada bankaların uyguladıkları kredi karşılık politikası, burada ana belirleyici. Yani oranın yüksek olması, aslında o bankanın risk duyarlılığını yüksek tutmasından da kaynaklanabiliyor.
Dün Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş, Tahsili Gecikmiş Alacaklar artı Grup 2 kredilerin toplamının % 17-18’ler civarında olduğunu söyledi. Bu toplam kredi portföy büyüklüğü dikkate alındığında oldukça önemli bir rakam.
TGA+Grup 2 kredilere bakıldığında potansiyel TGA’nın çıkabileceği seviyelerde ise %20.1 ile sıralama Garanti, %18.7 ile Akbank, %13.6 ile İş Bankası, %11.6 ile Yapı Kredi şeklinde oluşturulmuş.
4) Kredi yapılandırmalar, sorunlu alacak büyüklüğünü net olarak ölçmemizin önünde bir engel olabiliyor. TEB raporunda, bugüne kadarki yapılandırma toplamının 17 milyar dolar civarında olduğu ifade ediliyor. Yapılandırılan kredilerin toplam krediye oranında ilk sırayı %4.4’lük oranla Akbank, sonraki iki sırayı ise %3.8 ve 3.7 oranlarla Garanti ve İş Bankası alıyor.
Yapılandırmalar ve arındırılmış TGA birlikte tutulduğunda ise en yüksek arındırılmış TGA %7.7 ile Akbank’ta, %7.6 ile Garanti’de görünüyor.
Sorunlu kredilerde ilk sırayı turizm alıyor
5) Sektörel bazda sorunlu kredi dağılımına bakıldığında, ilk sırayı %4.2 ile turizmin aldığı görünüyor. Ancak rapor, birçok bankada olduğu gibi asıl sorunlu alan olarak enerji ve inşaatı görüyor. Şu anda sırasıyla %2.7 ve %3.0 olarak görülen bu sektörlerni TGA’ya dönüşme riski en yüksek alanlar olduğu savunuluyor. Bu iki sektöre de kredi ağırlığı bulunan bankalar ise Yapı Kredi, İş Bankası ve Vakıfbank.
6) 3. Çeyrek bilançolarına bakıldığında, bankaların sermaye yeterlilik oranları, yasal sınırın üzerinde. Ancak BDDK’nın sağladığı risk hesaplama kolaylığı da burada rol oynuyor. Tier1 Sermaye Yeterlilik Rasyoları’na bakıldığında, Halk Bankası haricinde bu sınıra yaklaşan yok. Bu hafta Bank of America Merrill Lynch’in hazırladığı Türk bankaları raporuna bakarsak, Tier 1 Sermaye Yeterlilik Rasyosu ortalama %12.8. Ancak BDDK istisnası dışarda bırakıldığında bu rakam %10.8’e düşüyor. Burada Basel 3 kriterlerine göre sınır %8.0 olduğu için, acil sermayeye ihtiyaç duyan banka görünmüyor.
7) Ancak tüm bunlar, bankacılık sektörünün bir miktar sermayelendirme ile rahatlayabileceği gerçeğini de değiştirmiyor. Yapılandırıldığı söylenen 17 milyar dolarlık kredinin önemli bölümünün ilk 3-4 yılı ödemesiz. Dolayısıyla bankalar buradan nakit yaratamıyor. Dolayısıyla gerek likiditenin artırılması, gerekse bazı bankaların tıkanan kanallarının açılabilmesi için bir sermayelendirme sorunlu varlık çözümü gerekecek gibi görünüyor.
BDDK stres testi mi yapıyor?
Raporun çıktılarını bu şekilde özetledikten sonra, biraz analiz yapmaya çalışalım.
Öncelikle, durumun birkaç ay öncesine göre daha ölçülebilir hale geldiğini görmek güzel.
Bu arada uzunca bir süredir BDDK’nın yaptığı söylenen bir stres testi olduğu söyleniyor. Ancak ben konuştuğumda bankalardan kredi risk profilini içeren bir portföy talebi haricinde ekstra bir talep olmadığını duyuyorum. Bunun ağırlıklı olarak riske dönüşebilecek potansiyeli görmek adına bir mali bünye envanteri çalışması olduğu izlenimi alıyorum. TEB raporunda da benzer görüş dile getirilmiş. Klasik, senaryolar üzerine çalışılan bir stres testi yapılmıyor gibi görünüyor.
Ancak hazır işler iyiye gidiyor, Fed yumuşuyor, algı Türkiye ve gelişen ülkelerden global ölçeğe kayıyorken, bu fırsatın değerlendirilmesi şart. Ve bunların hızlı yapılması, en az yapılması kadar önemli.
VDMK ihraçlarıyla başlandığını görüyoruz. Ancak özellikle Hazine garantili projelere verilmiş olan kredilerin seküritizasyonu, bunun için çok daha iyi bir başlangıç noktası olabilir diye düşünüyorum. Bankaların verdiği 100 milyar TL civarında kredi var. Bunların paketlenerek ihracı sonrasında bankalar ellerine buradan gelecek kaynağı alabilir, bunu da parasal aktarım mekanizmasının daha verimli kullanımı için kullanabilir.
Bu sadece kamu bankalarını değil, İş Bankası, Garanti, Yapı Kredi gibi özel bankaları da rahatlatacak bir uygulama olur. (Bu proje kredilerinde Vakıfbank’ın %20, Ziraat’in %15.6, Halk Bank’ın ise %13.3 payı var. Yani riskin kabaca yarısı kamu bankalarının üzerinde.)
Hazır her şey yolundayken bir yerden başlamak lazım.
Ama daha da önemlisi, hızlı ve hemen başlamak, hızlıca da bitirmek lazım.