Hamburg, daima yeniden...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Hamburg özlemi dayanılmaz bir hal alınca, kısa süreliğine de olsa yollara düştüm.  Bu kentteki dostlarım Abi (Abidin Yurtsever) ve Demir (Gökgöl) bir burnumda tütüyorlardı ki sormayın gitsin... Saunadan daha beter olan İstanbul havası yerini kentin 20 derece sıcaklığına bırakınca, günlerin keyfi daha da arttı Hamburg’ta... Biz ayrılmaz sacayağı önce Abi’nin Alster Gölü kenarındaki Hamburg’un en ünlü restoranlarından "Anleger 1870"inde buluşup özlem giderdik, sonra her gidişimde olduğu gibi, onun ile birlikte yollara vurduk...

Bu kez, Hamburg’un 60 kilometre kadar dışına, Lüneburg’a, "heide" bitkileriyle süslü ovada yer alan Iserhatsche’ye gidiyorduk...

Orası, içinde yapay bir yanardağın da yer aldığı, 23 dönümlük bir parktı... Sahibi 63 yaşındaki Uwe Schulz-Ebschbach’la da tanışıp sohbet edecek, onun evini, bir masal ülkesi biçiminde tasarladığı çok amaçlı mekânlarını gezecektik... İçinde  bir gölü, bir şelaleyi, nuhun gemisini, ilginç nikâh ve düğün salonlarını da barındıran, bira şişesi ve kibrit kutusu koleksiyonlarına ev sahipliği yapan ağaçlar arasındaki kocaman bir alandan söz ediyorum...

Örneğin 168 ülkeden 16 bin orijinal ambalajında bira şişesini barındıran koleksiyon, yıllarca Guiness rekorlar kitabında yer almış; aynı mekânda 250 bin kibrit kutusu yer alıyor. Bu arada, güzel bir kalemtraş koleksiyonu bulunduğunu da belirtmek istiyorum...

Yirminci yüzyılın başına tarihlenen müze evin duvarları, geyik ve ceylan boynuzları ile kaplı. (Bir hayvansever olarak doğrusu beni epey rahatsız etti bu görüntü) Altın yaldızlı muhteşem bir yemek odasında Murano cam sanatının en güzel örneklerini görmek mümkün... Odalardan birinde, Uwe Schulz-Ebschbach’ın özel olarak yaptırdığı tabut var. Cep telefonunu yanına alıp bu tabuta girecek olan Uwe Schulz-Ebschbach, hayattayken gömülmenin nasıl bir duygu olduğunu anlamaya çalışacağı günü bekliyor...

Hemen yandaki başka bir mekân, bir mahzen gibi düzenlenmiş, içerdeki kocaman fırında ekmekler yapılıyor, oradan gelen ısı, yerin altından dolaşarak bütün alanı ısıtıyor.

Ona bitişik bir başka salon, duvarları ve tavanı fresklerle kaplı, 80 kişilik bir düğün salonu olarak tasarlanmış. Mekândaki her şey özel olarak şekillendirilmiş ahşaplardan oluşuyor... Buranın tuvaletleri bile resimlerle süslü ve yine özel olarak dizayn edilmiş...Onun girişindeki odanın tavanında burçlar resmedilmiş, bu kubbenin altında nikâhlar kıyılıyor...

Duvarlarında Pompei’yi temsil edilen resimlerin yer aldığı camdan örümcek çatı altında başka bir salon, özel toplantılar için kullanılıyor...

Dışarıdaki Barok bahçede yürürken beş yüzden fazla felsefi sözü okumak, 7 altın yapraklı demirden ağacın dallarındaki çanları dinlemek mümkün... Yapay şelalenin sesi, yapay yanardağın uğultuları bahçedeki gezide eşlik eden diğer sesler. Her yerde heykeller, heykeller...

Minik cam atelyesinde üretilenlerin satıldığı dükkân, kafe, nuhun gemisi gezilecek diğer mekânlar...

Buraya şaka yollu, dünyanın sekizinci harikası deniliyor... Giriş, yetişkinlere 12 Euro. Ekim ayına kadar her gün 10.00-18.00 arası açık, Kasım-Mart arası ise 11.00-16.00 arası gezilebiliyor...

Rehberli, ne yazık ki yalnızca Almanca olan turumuz, neredeyse 2 saati buldu... Süslemeleriyle göz zevkimizi okşayan kafede sıcak bir şeyler içerken "Abi, dedim, bizde böyle mekânların doğal olanları var ve öylece duruyor, sanki ölümü bekliyorlar... Niçin değerlendirmiyoruz bu tarihi mekânları?"

Bir şeyler söyleyecek oldu... "Sus" dedim... "Yanıt beklemiyorum"... Sustuk... Yapay da olsa şelalenin sesi öyle hoş geliyordu ki... Kahvelerimizden birer yudum aldık...

Sahi, siz, biliyor musunuz neden böyle?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar