Halkbank
KİRESEL BAKIŞ / Murat Yulek [email protected] mailto:[email protected] Türkiye en az iki yüz yıldır finansman ve sermayeye aç bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk döneminde bu açlık daha da göze çarpar durumdaydı. Yeni kurulan Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı sonrasında küçülmesine rağmen hatırı sayılır bir yüzölçümüne sahipti. Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşları sırasında özellikle İstanbul ve Ege Bölgesi'ndeki altyapısı büyük zarar görmüş, değil müteşebbis ya da sermayedar, çalışır durumdaki insanı bile sınırlı sayıdaydı. Cumhuriyet'in ilk kuruluş dönemlerinde hüküm süren (Doğu Avrupa'da son dönemdeki geçiş dönemini inceleyen mukayese iktisadı çalışanla iktisatçılarca sık kullanılan bir terim olan) "başlangıç şartları" altında, Atatürk ve dönemin yöneticilerinin bulduğu çözüm devlet tarafından kurulan "üniversal bankaların" bir sermaye mobilizasyonu aracı olarak kullanılmasıydı. Bir nevi "big bang" politikası olarak adlandırabilecek olan bu çözümde, bu bankalar, devletin de katkısıyla, halkın küçük tasarruflarını belli sektörlere "yönlendirecek" ve sanayileşme ile birlikte gelişmeyi hızlandıracaktı. Kuruluş kanunları, kendi çağlarının ötesinde bir anlayışla, vakti geldiği zaman özelleştirileceklerini de kapsıyordu. Bu yıl 70. kuruluş yıl dönümünü kutlayan Halkbank, Sümerbank (tekstil ve makine sanayii) ve Etibank (maden ve metalurji sanayileri) ile birlikte bu bankalardan birisiydi. Emlak Kredi Bankası da benzer bir anlayışla, hem konut üretiminin hızlandırılması hem de düzenli kentleşmeyi sağlamak için kurulmuştu. Ziraat Bankası ise Osmanlı döneminde kurulmuş ve Cumhuriyet döneminde varlığını devam ettirmişti. Türkiye bugün dünyanın tekstil devlerinden biriyse temelinde Sümerbank'ın olduğu yadsınamaz. Özel sektörün tekstil sektörüne ilk adım attığı dönemlerde, kurucu yönetici ve teknik insan gücünün neredeyse tamamı Sümerbank kökenlidir. Kayseri, Adana, Denizli, Adıyaman, Maraş gibi tekstil kümelenmelerinin hepsinin temelinde o şehirde kurulan bir Sümerbank fabrikası bulunur. Benzer süreçler, Türkiye'deki çelik ve petrol rafinasyonu ve büyük ölçüde madencilik için de geçerlidir. Halkbank'ın bu gelişimdeki görevi esnaf ve sanatkarın finanse edilmesiydi. 70 yıllık tarihinde, Doğtaş gibi bugün dev kuruluşlar haline gelen teşebbüslerin büyümesini finanse etti Halkbank. Türkiye'de 1.8 milyon civarında kayıtlı esnaf ve sanatkar bulunuyor. Bunlardan çift kayıtlılar çıkılınca rakam 1.5 milyona düşüyor. Ortalama dört ile çarparsanız 6 milyon civarında bir nüfus ortaya çıktığı söylenebilir. Türkiye'deki yüksek işsizliği de göz önüne alırsanız esnaf sanatkar sayısının çok daha yukarılara yükselme potansiyeli anlaşılır. Son dönemde esnaf ve sanatkarların hem arz hem talep tarafında büyük sıkıntıyla karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Perakendeciliğin büyük ölçeğe dönüşüm süreci esnafın sıkıntılarını daha da artırıyor. Bununla birlikte, farkında olmasalar da bu süreç esnaf ve sanatkarlar için önemli fırsatları da beraberinde getiriyor. Yani, dış şartlar esnaf ve sanatkar kesimini de değişime zorluyor. Dolayısıyla, Sümerbank, Emlak Kredi Bankası ve Etibank'ın tasfiye edildiği bir dönemde Halkbank'ın "görevi" daha da önem kazanıyor. Daha birkaç sene evvel batma noktasında olan Halkbank, finansal olarak muhtemelen tarihinin en güçlü ve başarılı döneminden geçiyor. Sübvanse edilen küçük kredilerle birlikte büyük krediler ve sendikasyonlara giriyor. Ancak, sırtlaması gereken sorumluluğun boyutunun da eskiye göre daha büyük olduğu şüphesiz.