Halk seçimini yaptı, sıra devlette

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ [email protected]


Artık neredeyse her yıl yaşamayı kanıksadığımız, ancak her defasında, kutuplaşmanın da katkısıyla, normalin üzerinde bir heyecan ve tartışma furyasının eşlik ettiği bir seçim sürecini daha sonuçlandırdık. Böylece ekonomik gelişmeleri yönlendiren en önemli faktörlerden biri olan istikrarın siyasi ayağı netleşti. Ancak son bir kaç aydır etraflıca vurguladığımız kırılgan ekonomik görünüm hassasiyetini koruyor. Başta dış ticaret açığı olmak üzere cari işlemler dengesinde, enflasyonda ve ağırlıklı özel sektöre ait olmak üzere dış borçlarda gözlenen tehlikeli artış, artık bize yapılan referansların yükselen ülkeler grubunun ikinci liginde yer alan ülkeler (Arjantin, Moğolistan, Pakistan, Sri Lanka) ile eşleştirilmesine yol açıyor. Bu nedenle kamu yönetiminin ekonomik riskler ve kritik göstergeler ile ilgili politikaları ve kararları da en az siyasi istikrar kadar önem kazanmış durumda. Ayrıca seçimle birlikte yönetim sisteminin de değişmiş olması ve Cumhurbaşkanı’nın mutlak kontrolündeki yürütme’nin , parlamento çoğunluğunu da arkasına alması nedeniyle kararlarda gecikme ve çelişkilerin faturasının sistemin karmaşıklığı bahanesine yorulması imkanı da yok. Yönetim kadrolarının dengelerdeki tehlikeli bozulmayı sert bir düzeltmeye yani krize dönüşmeden yönetecek ve piyasalarla inatlaşmadan yumuşak bir normalleşmeyi sağlayacak yetkinlikte olması şart.

Sorunların da vadesi kısalıyor

Üstelik yukarıda söylediklerimiz, sadece sıcak para diye adlandırılan kısa vadeli kaynak girişleri, yani krediler ve vadesi belirsiz portföy yatırımları için geçerli. Uzun vadeli kaynak imkanları ve doğrudan yatırımlar için daha kalıcı bir algı iyileşmesine ve dolayısıyla daha uzun zamana ihtiyaç var. Zaten uzun süredir ülkede kimse kalıcı sermaye girişlerinden, hele sıfırdan yatırım
girişimlerinden söz etmiyor. Sadece kamu yönetiminin değil, özel kesimin, medyanın ve piyasa yorumcularının gündemi de hep kısa vadeye endeksli. Yani ekonomiyi konjonktür yönetiminden ibaret sayma eğilimindeyiz. Küresel piyasalarda beş yıldır aksi yönde ortaya çıkan güçlü sinyallere rağmen geçici likidite bolluğunu sürekli varsayıp borçlanmaya ve tüketime dayalı büyüme coşkusuna kapılmamızın dengesizlikleri arttırarak bu kısa vade tutsaklığını pekiştirdiği de açık. İşin kötüsü başa çıkmak zorunda olduğumuz sorunlar arasında da kısa vadeli olanlar
ağırlık kazanmaya başlıyor. Sözgelişi küresel kriz öncesinden beri saptanmış ve üzerinde tartışılmakta olan, doğası gereği de çözümü kısa vadeyi aşan cari açık kısa süre öncesine kadar en önemli sorunumuz durumundayken, şimdi döviz kuru, enflasyon ve hatta vergi uygulamalarındaki sistemsiz sapmalar ve harcamalardaki katılıklar nedeniyle bütçe dengesi daha acil ve sıcak sorunlar olarak öne çıkıyor.

Seçimlerin öncesinde mecburen radikal bir şekilde arttırılan faizlere rağmen döviz kurunun yeterince gevşememesi, sıcak para kaynaklarının dahi TL getirisindeki cazibe ile yetinmediklerine, göstergelerin geleceği ile ilgili bir güven ihtiyacı içinde olduklarına işaret.
Bu da kurumsal yapıda ve karar kalitesinde inandırıcı bir gelişme sağlanmasını gerektiriyor. Yani üretime ve yatırım hevesine ket vurması nedeniyle kaçınılan faiz artışı, bu artışa yol açan dinamikler düzeltilmeyip yumurtanın kapıya gelmesi beklenince, %12 enflasyon bekleyişinin üzerine neredeyse %8’lik bir getiri yani reel faiz düzeyine de gelse yeterli döviz girişini sağlayamıyor.

Yakın zamana kadar mali disiplin çıpasının koruyucusu olarak nisbi bir güven odağı olan maliye politikalarında da seçim vaatlerinin finansmanı için imar ve vergi affı gibi bir defalık gelirler kaynak gösterilirken, kalıcı bütçe dengesi için yapıldığı Bakan tarafından ifade edilen başka çalışmaların ne olduğu soru işareti. Çünkü bir yandan KDV’deki tahsilat oranı %20’lere kadar düşerek alarm verirken, diğer yandan enflasyonu azdırmamak için akaryakıttaki ÖTV’den vazgeçilmek zorunda kalınıyor ve işyeri KDV’leri indiriliyor. Maliye politikalarında sıkılaştırma amaçlanırken aynı zamanda enflasyonist vergi ayarlamalarından kaçınılacağı, firmalara destek için devreden KDV’nin iade edileceği belirtiliyor.

Sıra yönetimin yapacağı seçimlerde

Bu sorunlara rating şirketlerinin negatif izlemesinde olduğumuz ve enflasyonda 2003 yılından beri en yüksek düzeyi gördüğümüz gerçeklerini de eklemek gerek. Dış ticaret açığının mayıs ta da yükselip ilk beş ay itibariyle 35 milyar doları aştığı, Türkiye tahvillerinin CDS primleri yani sigorta maliyetinin de dolar kuru zirvesi olan mayısta 287 iken haziranda 329’a yükseldiği de gözden kaçırılmamalı. Son dört yılın en yüksek düzeyindeki cari açığı finansman kalitesinin giderek bozulup sıcak paraya ve kısa vadeye dayandığı, üstelik kaynağı belirsiz para girişinin de birdenbire patlayarak 13 milyar dolara ulaştığı not edilmeli.

Bu kalabalık ve çoğunlukla kısa vadeli sorun seti, oluşturulacak kamu yönetiminin isabetli ve etkili bir dizi politika seçimi yapmasını gerektiriyor. Bir an önce siyasi seçimlerin coşkusunu geride bırakıp en az o kadar zorlu olan bu seçimlere odaklanmalıyız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019