Halat çekme yarışını kim kazanacak?
Merkez Bankası son iki blog yazısında aynı konuyu ele aldı. Bu da, TCMB’nin blogu bir iletişim yolu olarak kullandığını düşünürsek, ilgili konuya ne derece önem verdiğini net bir şekilde gösteriyor. Konu Avrupa Birliği’ne yapılan ihracatın seyri, performansı, ve ihracatın belirleyicileri.
İki yazıda özetle şunlar vurgulanmış;
1-AB’ye yapılan ihracatın temel belirleyicisi AB’nin ithalat talebi,
2-Kurun AB’ye olan ihracatımız üzerindeki etkisi düşük, (burası önemli)
3-Son dönemde AB’deki ekonomik durgunluk ithalat taleplerini aşağı çekiyor,
4-Sadece durgunluk değil aynı üretim seviyesinde bile ithalatlarının düştüğü görülüyor,
5-Bu şartlara rağmen AB’ye olan ihracatımızın düşmemesinin nedeni pazar payımızı artırabiliyor olmamız.
Geçtiğimiz haftalarda reel sektörden yine kura ilişkin şikayetlerin geldiğini gördük. Bu şikayetlerin farklı sivil toplum kuruluşlarınca benzer zamanlarda gelmesi tesadüf değildir muhtemelen. Hatta serzenişlerin dozu bu sefer biraz daha arttı ve konu değerli TL’yle ülkenin batma ihtimaline kadar gitti. İşte bu şikayetlere karşı TCMB de kendi iletişim yöntemlerini kullanıyor ve bir nevi cevap veriyor.
Tabii sadece bu yolla cevap vermiyor, özellikle enflasyon raporu sunumlarında ihracatın kurla olan ilişkisine dair gelen sorulara, verimlilik artırarak ve pazar payı alarak bu sorun aşılabilir şeklinde cevaplar veriyor. TL’nin değersizliğinden kaynaklı fiyat avantajıyla artırılacak ihracatın ülkeye faydası olmadığı belirtiliyor. İşte bu argüman da yukarıda bahsettiğim blog yazılarıyla temellendirilmeye çalışılıyor.
Parite de aleyhimize çalışıyor
Trump’ın seçilmesiyle işler şimdi ihracatçı tarafında bir tur daha zorlaştı. Zira hemen en sert fiyatlamaları para birimleri üzerinde gördük. Zaten hatırlarsanız geçtiğimiz iki haftada yazdığım yazılarda doların diğer para birimleri karşısında değer kazanmaya aday olduğunu belirtmiştim.
Burada bizim için kritik olan EUR/USD paritesi. Henüz Ekim’in başında 1.12 seviyesinde olan parite 1.06’ya geldi. Yaklaşık 1.5 ayda %5’lik bir geri çekilme. Ki birçok yatırım bankası bu çekilmenin devam edeceğine ilişkin raporlar yayınlıyor. Paritenin geri çekilmesi de fiyatlama ve karlılık açısından ihracatçıyı zorlayacak bir unsur olacak. Hele ki Ocak’ta ücretlerin de zamlanmasıyla mengene biraz daha sıkılacak.
Halka açık şirketlerin finansal tabloları geldikçe kar marjlarının ve karlılıkların düştüğünü görüyoruz. Bu da TCMB’nin blogunda bahsettiği konularda gözden kaçan bir unsuru bize gösteriyor. Evet satışlar belki düşmüyor ama karlılık düştüğü için sürdürülebilirliğe ilişkin sorular artıyor.
Merkez kararlı gözüküyor
Kur konusu iki ucu keskin bıçak biliyorsunuz. Yukarı salınsa enflasyonu ve dolarizasyonu körüklüyor, aşağı bırakılsa ya da sabit kalsa ihracatçıyı, ithal ürünlerle rekabet etmeye çalışan içerideki üreticiyi olumsuz etkiliyor. Sonsuza kadar da sabit kalmasına imkan yok. Belli ki TCMB’nin ana oyuncu olmadığı, kurun piyasada belirlendiği bir sisteme geçme gibi bir niyet de ortada yok.
Hal böyle olunca özellikle doların diğer para birimlerinin karşısında değer kazandığı dönemler bizde de kurun yukarı doğru biraz taşınmasına ilişkin fırsat sunuyor olabilir. Geçen hafta olduğu gibi. Çünkü böyle bir durumda panik olmayı gerektiren bir durum olmayacak ve doların yükselmesi küresel koşullara bağlanabilecektir.
Fakat TCMB bu şartlarda dahi doların biraz da olsa yükselmesine izin vermedi. Bu da TL’nin reel olarak değerlenmesi konusunda, ki politika metinlerinde de geçiyor, ne kadar kararlı olduğunu bize bir kez daha göstermiş oldu. Bakalım bu halat çekme yarışında kim daha fazla dayanabilecek.