Hal'imizi AB'ye uydururken…
50 yıllık Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri gele gele "o sana uymasa da sen kendini ona uydur" aşamasına geldi! Şu, "AB'ye uyum yasalarından" söz ediyorum. Yalnız şimdiki değil, önceki tüm siyasi iktidarlar da yasama faaliyetini büyük ölçüde "AB'ye uyum" gerekçesi temelinde yürüttüler.
Son yıllarda hükümetlerce hazırlanıp TBMM'ye sunulan, TBMM'nin de fazla sorgulamadan kabul ettiği hemen hiçbir yasa tasarısı yok ki, gerekçesinde "AB'ye uyum" lâfı yer almış olmasın!
Tamam, AB Türkiye'ye karşı başta Gümrük Birliği olmak üzere, anlaşma, karar ve müktesebatın gerektirdiği tüm yükümlülüklerini yerine getiriyor olsa, Türkiye'yi yönetenlerin her adımlarını "AB'ye uyum" özeniyle atmalarını anlamak da kolaylaşacak. Ama, ne durum ne de gerçek böyle.
Bu "AB'ye uyum" abartısı, yürütmenin yasa tasarısı yazma, yasama erkinin de yasa yapma birikim ve kabiliyetini önemli ölçüde sınırlıyor, olumsuz etkiliyor. Çünkü, işin içine "uyum" girdi mi, ilgili yasa taslaklarında Türkiye'nin özgün şart ve ihtiyaçları geri plana düşüyor, AB'ninkiler öne çıkıyor. Bazen taslakların diline ve yazımına bile yansıyor, bu uyum bağlılığı…
Uyum değil uyumsuzluk
Özellikle AB müktebesatı kapsamındaki ekonomik ve ticari mevzuata abartılı "uyum" gayretiyle çıkarılan yasalar, belki AB'yi memnun eder görünüyor; ama, Türkiye'de o yasaların kapsadığı hedef kitleyi çoğu kez ciddi "uyumsuzluk" sorunlarıyla karşı karşıya bırakıyor.
TBMM Genel Kurulu'nun 11 Mart 2010 tarihli birleşiminde kabul ettiği 5957 sayılı "Sebze ve Meyveler İle Yeterli Arz Derinliği Bulunan Diğer ların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun"un ana çıkarılma sebebi de AB'ye uyum!
Kamuoyunda kısaca"hal kanunu" diye isimlendirilen ve bir kaç maddesi Resmi Gazete'de yayımlandığı 26 Mart 2010'da yürürlüğe giren kanunun tümü, 26 Mart 2011'den itibaren uygulamaya konulacak. Kanun, içerdiği hüküm ve öngördüğü hedeflerle yaş meyve ve sebze sektöründe yapısal dönüşüm amaçlıyor. Dönüşüm, üretici kesimle birlikte, ticaret, toptancı halleri, idare, denetim yöntem ve ilişkilerini kapsayacak..
Kanunla oluşturulması amaçlanan yeni yaş sebze ve meyve sektörü yapısında "odak sorun" bu "dönüşümün" nasıl olacağı, kimlere yarayacağı, kimleri "mağdur" edeceği. Sektörün tüm kanatları bu sorun nedeniyle ciddi rahatsızlık içinde.
Büyük sermaye hegemonyası mı?
Sektör liderlerinin "kök" rahatsızlığı, kanunun yaş sebze ve meyve sektöründe mevcut piyasa yapısını üretici kesim de dahil, büyük ölçüde yabancı; bir ölçüde de yerli büyük market zincirlerinin egemenliğine açacağı ve bu yönde dönüştüreceği noktasında yoğunlaşıyor.
Sektörde farklı işlevlere sahip aktörler bu değerlendirmeyi "kurulu düzeni" koruma içgüdüsüyle yapıyor olabilirler. Aslında, anlaşılabilir bir tepkidir de… Çünkü, dönüşüm, değişim gibi kavramlar, "züccaciye dükkânına giren fil" yaklaşımıyla hayata yansıtıldığında, bu tür tepki ve kaygıları kaçınılmaz olarak tetikler.
Yaş meyve sebze sektöründe hemen hemen tüm lider ve kanaat önderlerinin üzerinde birleştiği ana görüş, büyük sermaye hegemonyası. İkincisi de en az ilki kadar önemli ve kritik: büyük sermaye gücünün ve dinamizminin yaygın, köklü ve sosyal açıdan son derece korunması gereken küçük üreticiyi, üretimden silme ve işçileştirme olasılığı…
Bir de üçüncüsü var ki, söyleyenlere göre, bu kanunu hazırlayanlar ne sektörün durumuna dikkat etmişler ne de sektörün görüş ve taleplerine ciddiyetle "kulak" vermişler. Yürürlüğe girmesine bir ay kala ortayla atılan, "Kanun, paydaşlarla birlikte yeniden yapılandırılmalı" isteği bu yüzden!