Hakem konuşmadan olmuyor
“Türkiye’de gerilimi en yüksek maçlar Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan derbilerdir.” dersem sanıyorum futbol kamuoyu içerisinden buna itiraz eden çıkmaz. Benzer biçimdeki bir başka sav da Beşiktaş ile Fenerbahçe’nin mücadele ettiği derbilerde çoğu zaman seyir zevkinin tavan yaptığıdır ki, pazar gecesi oynanan karşılaşma da bu tespitin doğrulanması bakımından tam bir gösterge maçı oldu. Karşılaşmanın bitimiyle birlikte, kaybeden tarafın yani Fenerbahçe’nin hakeme veryansın etmesi elbette haklı temellere dayanıyor. Neticede Beşiktaş’ın bulduğu ilk golde Ersan Gülüm’ün ofsayttan gelerek aktif alana girmesi ve pozisyonun atlanması önemli bir yardımcı hakem yanlışı idi. Keza aynı Ersan’ın ikinci yarıda faulle kestiği ataklar sebebiyle ikinci sarı karttan atılması gerekliliği de pek çoklarınca haklılık barındıran bir tespit. Siyah-beyazlıların galibiyet golünde Mario Gomez’in yaptığı çapraz koşu öncesi Alves’in formasını anlık şekilde çekmesine de kural kitabına göz atan herkes faul çalacaktır. Bu pozisyonda Alves’in bahse konu çekmeden ne kadar etkilenip etkilenmediği tartışılabilir olsa da görüntülerde formanın bariz biçimde uzaması hükmü vermek için yeterli. Buraya kadar sarı- lacivertlilerin haklı serzenişlerini gündeme getirmeye çalıştık. Peki ya Beşiktaş cephesi? Şener’in ceza alanı içinde Mario Gomez’in kolundan çekerek yaptığı faul, tartışmasız biçimde penaltıyı gerektiriyor. Nasıl ki, Alves’in ne kadar çekildiğinin önemi yoksa bu pozisyonda da Mario Gomez’in dengesinin ne kadar bozulduğunun hiçbir önemi yok. Ayrıca ilk yarının son dakikasında Gökhan Töre ile gelişen ve bu futbolcunun çaprazdan kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyona ofsayt çalınması önemli bir hakem yanlışı çünkü Töre bariz biçimde geriden çıkıyor. Maç içinde iki kez ciddi faul pozisyonlarını avantaj kuralını uygulayıp devam ettiren Halis Özkahya’nın oyun durduğunda geriye dönüp Fenerbahçeli futbolculara kart çıkarmayışı da dikkatlerden kaçmadı. Bu futbolculardan biri cebinde sarı kartı olan Nani. Tabi bir de van Persie meselesi var. Saha komiseri, dördüncü hakem, Halis Özkahya ve hatta Fenerbahçe idari menajeri Hasan Çetinkaya… Otorite namına hiç kimse yıldız futbolcuyu ısınma bölgesine gönderemediği gibi ağzını açan herkes van Persie’den fırçayı yedi. Baktılar olmuyor, kendi haline bıraktılar. Sahi patron kimdi?
Futbolseverler her önemli maç öncesi “Sonunda hakemin konuşulmadığı bir karşılaşma olsun” şeklinde görüş bildirseler de bu ülkede hakemin konuşulmadığı büyük maç sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Cüneyt Çakır’ın Trabzonspor – Galatasaray maçındaki yönetimi henüz hafızalardaki tazeliğini korurken, bu kez de Halis Özkahya, Olimpiyat Stadında uzun süre konuşulacak biçimde kötü bir maç yönetti. Önümüzde Fenerbahçe – Galatasaray ve Beşiktaş – Galatasaray maçları var. Bugünden herkesin emin olduğu tek gerçek ise bu derbilerden sonra ortalığın bir kez daha yangın yerine döneceği. Türkiye’de hakemler şampiyonluk mücadelesinin seyrine etki edecek derecede kötü maç yönetiyorlar. Denklemde eşitliği sağlamak yerine aynı denklemde bir değişken olmak maalesef bizim hakemlerimize özgü. Günlük ve anlık olarak bu yönetim tarzından memnun olanlar, “Bu kadar yüklenmeyelim, onlar da insan” diyerek gayri samimi bir sahiplenme davranışı sergilerken, canı yananlar ise hakemi hedef gösterip kamuoyu nezdinde ipe çekiyorlar. Durun daha video eşliğinde yapılan basın toplantıları başlamadı. Onlar da başlayınca şampiyonluk mücadelesinin sertleştiğine hep birlikte kani olacağız.
Bütün bu satırları hakem yönetimi üzerinden yapılan kritiklere ayırdım, farkındayım. Oysa maçta futbol namına yazılıp çizilmesi gereken pek çok konu vardı. Eh, madem futbol kamuoyu bunları tartışıp konuşmak istiyor bize de hakem eleştirisi yazmak düşer. Yalnız şunu söylemeden geçemeyeceğim, Fenerbahçe’de Van Persie’ye birilerinin Türkiye’nin “muz cumhuriyeti” olmadığını hatırlatması gerekiyor. Tamam, kendisi çok büyük futbolcu ama bu titri ona önüne gelen herkesi fırçalama hakkını vermez.