Hadımköy-Arnavutköy (2) /
Hatay'da yapılan toplantıda "cazibe bölgeleri" konusunda düşüncemi sordular. Guy Sorman' ın kitabına gönderme yaparak,"anonsu kendinden büyük projeler" konusunda dünya genelindeki örneklere iyi bakılmasını, aşırı beklenti yaratılmamasını önerdim. Aşırı beklenti yarattığımızda, beklentiler hayata taşınamadığı zaman "kırılganlıklar" artıyor; toplumsal uzlaşma gücü ciddi zararlar görebiliyor. Katılımcılara, GAP Projesi ile alınan sonuçlar arasında veriye dayalı bir analizin, bundan sonraki projeler için de yol gösterici olacağını söyledim. GAP'daki başarının, diğer projelerin başarısının da güvencesi olacağını anlattım.
Bölgesel gelişme yaratabilecek, ayakları yerde ve kendini yeniden üretebilen projelere itirazımız olamaz. Birikimlerim bana hesaba kitaba dayalı ve bir öncelik sırası yaptığımızda, etkili cazibe merkezlerinden birinin de Hadımköy-Arnavutköy Bölgesi olacağını söylüyor. Yatırım maliyetleri açısından da, daha önemlisi işletme dönemindeki gelir-gider dengesi ve uzun dönemli geleceği güven altına alması bakımından da bölgenin özel bir "geliştirme planı" çerçevesinde yönetilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
Seçilmiş ve atanmış yöneticiler
İstanbul'da seçilmiş ya da atanmış yönetici olsaydım; önce bölgenin imar planını ele alırdım. Eli taşın altında olan iş insanı olsaydım; mekanda konumlanmanın akışlara etkilerini, hız ve tepkime sürecinin mekanla ilişkilerini analiz eder; mekanların hayati önemini büyük bir özenle ve dikkatle ele alırdım. Bir bölgenin gelişmesinde 1/100 binlik planlardan, 1/1000'lik uygulama planları olmadan atılan adımlar her zaman büyük maliyetler, önemli sosyo-ekonomik sorunlar yarattığını iyice kavrardım. İmar planları ödünsüz gözetim ve denetimle hayata taşınmıyorsa, orada kalkınma, rekabet ve refah üzerine söylenenlerin büyük bir illüzyon olacağını bilerek hareket ederdim.
Siyasi istikrar ve özelikle AB ülkeleri gibi yüksek satın alma gücü olan pazarla ilişkinin tutumların önemini derinliğine kavrardım. Komşularla olan siyasi ilişkilerin, ticareti geliştirmedeki önemini dikkate alarak, ideolojik ve idealist tutumlarla komşularla ilişkileri bozulmamasına tepki gösterirdim. Ekonomik istikrarın, döviz kuru dalgalanmalarının, enflasyon belasının, ortam ve iklim uygunluğu yaratmanın önemini komşularla ilişkiler bağlamında derinliğine değerlendirmeye çalışırdım.
Üretimde gelişme yaratacak alan keşfini, orta teknolojilerin yüksek teknoloji donanımlarına taşınmasınının önemini alabildiğine kapsayıcı bir anlayışla tartışırdım. Marka yaratmanın bütün toplumsal aktörlerin ortak sorumluluğu olduğu bilincini sürekli yükseltirdim. OSB'leri girişimcinin taşa-toprağa para bağlamamasının araca olduğunu unutmaz, gereksiz yere taşa-toprağa bağlanan paraların önünü keser, ölçek erişebilirliği yaratan işbirliklerini özendirir; Ar-Ge, tasarım ve inovasyon konularında girişimcilerin işlerini alabildiğine kolaylaştırırdım.
İhtiyaç ve veriye dayalı iş
Hadımköy-Arnavutköy Bölgesi’ne "dinamik bir envanter" çalışmasını, imar planlarından sonra ikinci adım olarak benimser; "veriye dayalı iş yapma düzeyine erişemeyen toplumların kaynak israf ettiklerini" unutmaz; bizi başkalarının yanıltmaması için kendi imkan ve kısıtlarımızı net olarak tanımlanmasını öncelikli görevim sayardım.
STK' ların alan büyüklüğü, istihdam, ciro, ihracat ve katma değer gibi alanlarda ortaya koydukları başarıları anlatımlarındaki verileri "çapraz sorgulama" ile değerlendirir; üreticinin kendi kendini kandırmasını da başkalarını yanıltmasını da engellerdim. "Net bilgi oluşturma" konusunu öncelikli ve ivedi sorunlardan biri olarak ele alır; inatçı disiplinle fikr-i takip ilkesini uygulardım.
Çok ciddi "gözetim ve denetim" mekanizmalarını işleterek, özellikle kamu kaynaklarından yapılan "hazine arazisi tahsislerini", "yatırım teşvikleri aracığılıyla alınmayan kamu haklarını", "doğrudan ve dolaylı teşviklerle sağlanan kaynakları" sıkı bir geri-bildirim döngüsü içinde alır; önce kendimi yanıltmama öz saygısını geliştirir; sonra da kurnazların tuzaklarına düşmemek için özenli, dikkatlı ve cesur davranırdım.
Potansiyeli var
Hadımköy-Arnavutköy bölgesinin merkezi coğrafi konumunu, geniş bir pazara sahip olmasının üstünlüklerini, yöredeki güçlü orta sınıfın taleplerini, dünyanın kabul deceği marka yaratmaya uygun potansiyellerini, dünyaya ve dışa açılmada birikim sağlamış iş yerlerine sahip olmasını dikkate alır; harekete geçer: etkin koordinasyonun kalite yönetişimin olmazlarından biri olduğunu asla unutmazdım.
Kalkınmanın çok temel yasalarından birini daha unutmazdım: Elinin menzili altındaki potansiyelleri değerlendiremeyenler, yeni potansiyeller yaratma konusunda başarılı olamazlar. Ben Hadımköy-Arnavutköy bölgesinin bir ana plan çerçevesinde ele alınmasının "çarpan etkisinin" yeni "cazibe bölgelerine" göre daha yüksek katsayıya sahip olacağını düşünüyorum. Düşündüklerimi de her platformda, herkesle tartışmaya hazırım. En büyük tehlikenin, "kendi yanılmazlığımıza inanmak" olduğunu biliyorum. Yanılabilme özgürlüğünü kullanarak düşüncelerimi paylaşıyorum. Tersini düşünen ve beni ikna edebileceğine inananların eleştirilerini bütün içtenliğimle bekliyorum. Hadımköy-Arnavutköy bölgesinde yerleşik iş insanlarına da, klasikleşmiş ve sonuç da alınamamış tanıtım, anlatım ve iletişim metotlarından vazgeçerek, sorunu kısa zamanda çözüme götürecek yol ve yöntemler aramalarını öneriyorum.
Bize düşen bir görev olursa, elimizi taşın altına koymaya hazır olduğumuzu da belirtmek istiyorum.