Hacettepe Üniversitesi ve Pfizer ortaklığı bilimsel ufkumuzu derinleştir

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

Yakından takip edenler bileceklerdir, Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden Hacettepe Üniversitesi ve dünya ilaç lideri Pfizer ortak araştırma yürütmek amacıyla protokol imzaladılar ve yol haritasını belirlemek amacıyla da bir "arama toplantısı" düzenlediler. Bu protokol ülkemizde üniversite-endüstri işbirliği açısından olasılıkla bir ilki oluşturuyor ve çok özel bir önem taşıyor. Altyapı ve bilimsel güç açısından baktığımızda Hacettepe Üniversitesi gerek hastaneleri, gerekse eczacılık, mühendislik ve fen fakültesi gibi bölümleriyle çağdaş bir üniversite yapısına sahip. Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener, bilim insanlarımızın ve teknokentin sağlayacağı yararlar birleştiğinde hem ülkemiz adına hem de evrensel bilim açısından önemli bir sonuç çıkacağa gönülden inanıyor.

Pfizer Türkiye Genel Müdürü Melih Memecan ise imzaladıkları protokol konusunda içtenlikle şunları dile getiriyor: "Bu bizim ülkemize olan bir borcumuz. Pfizer 155 yıldır ilaç konusunda bir şeyler yapmaya çalışıyor, Ar-Ge'ye en çok kaynak ayıran, insan sağlığını benimsemiş bir şirket olarak dünyada ve 55 yıldır da Türkiye'de bu ülkenin insanına sağlık getirmeye çalışıyor. Türkiye'ye güvenmiş, insanına inanmış, buradan insan yetiştirmiş bir kuruluş ve bundan da gurur duyuyor. Kendi alanında en iyisi olduğuna inandığımız Hacettepe ile işbirliğinden ortaya çıkacak sonuçları, nasıl bir 50 yıl önce bizim Türkiye'ye yatırımımız için kürek atanlar o günden bilemezse, bugünden de bilemiyoruz". Melih Memecan bu sözleriyle aslında Ar-Ge yapıyor olmanın genel çerçevesini dile getiriyor.

Üniversite-sanayi işbirliğinde Ar-Ge aşaması şimdi sağlandı

Şöyle açıklamaya çalışalım, bizim toplumumuzda hatalı bir algı var, "ilaç bulundu" derken bunun rastlantısal olaylar zincirinin "talihli" bir sonucu olduğunu düşünüyoruz. Oysa ilaç bulunmaz, ilaç bilim insanlarının genel bir hedefe yönelik çalışmaları sırasında büyük özveri gerektiren bir sürecin ürünü olarak şekillenir ve daha sonra yaklaşık 10 yıl süren klinik araştırmalarının sonucunda etkililiği ve güvenliliği kanıtlanırsa tıbbın kullanımına sunulur. Araştırılmaya başlanan binlerce molekülden sadece birkaçı bu aşamaya erişir. Dolayısıyla ilaçta Ar-Ge son derece zahmetli, titiz ve maliyetli bir süreçtir. Esas önemli olan Melih Memecan şu sözlerindeki vurgu: "Türk bilim insanları bu araştırmaya doğrudan katılacak seviyeye geldi. Pfizer'in elde ettiği bir bilgi birikimi var, buradan bir şeyler üretmemiz gerekiyor. Önemli olan bilim insanlarının desteklenmesi, ülkenin ona destek vermesi. Bundan bir Nobel ödüllü bilim insanı çıkarsa çok mutlu oluruz. Bu araştırma sürecinden bir ilaç çıkmayabilir, ama bilim keşfedilir, tedavi yöntemleri keşfedilir. Önemli olan insanın vücudunu keşfetmek. Üniversitede bu yetenek, bizde de bunu ilaca çevirmek becerisi çok yüksek".

Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Erdener ülke olarak karşı karşıya olduğumuz sıkıntıları elbette çok doğru tanımlıyor: "Türkiye'de bilimi bilim insanları araştırmalarını bürokrasinin kalıpları içinde yapmak zorundalar, oysa bilim insanı özgür olmayı, aklından geçeni yapmayı ister. Onun kafasında uçuşan düşüncelerin bir yere varması her zaman mümkün olmuyor. Bu nedenle Pfizer gibi yüz yıldır bilimsel çalışmanın hep önünü açmış bir kuruluşun getireceği know-how'ın çok önemli getirisi olacaktır". Hacettepe Üniversitesi daha önce de Mercedes ile otomotiv mühendisliği, Siemens'le nöroradyoloji sistemlerinin geliştirilmesine yönelik işbirliklerine gitmişler. Hastanenin JCI gibi en yüksek akreditasyona sahip olmak gibi bir farklılığı var, sağlık alanındaki bilimsel yayınlar itibarıyla Türkiye'nin önde gelen kurumlarından biri. Önemli olan araştırmanın bir sonuç doğurması, ürettiğiniz bilimsel çalışmanın makalenin ötesine geçebilmesi.

Bu birliktelikten "buluş" çıkması olasılığı çok yüksek

Pfizer Ar-Ge'ye yılda 8-9 milyar dolar kaynak ayırıyor, bu rakam bütün endüstriler dahil ayrılan en büyük tutar. İmzalanan protokolle kaynağın bir kısmını da Türkiye'ye ayıracak. Ayrılacak kaynağın ne olacağını öngörmek elbette mümkün değil, çünkü bu bir araştırma süreci. Ürüne ya da başka ürünlere dönüşebilecek kadar değerli sonuçlar oluşturulmaya başlandığında, kaynağın pratik olarak bir limiti bulunmayacaktır. Dahası bu olağanüstü proje "Ar-Ge merkezi amacıyla bina yapmak" olarak da algılanmamalı. Bina gerekirse elbette yapılabilir, ancak çok daha önemli olan Ar-Ge için gereken "iklimin" yaratılabilmesi. İşte Hacettepe-Pfizer ortaklığı bu nedenle verimli bir işbirliğine dönüşmekte, her iki kurum da bünyelerinde böyle iklim koşullarına zaten fazlasıyla sahipler. Dolayısıyla aslında bu birliktelikten "buluş" çıkması olasılığı çok yüksek görünüyor.

Kutluyoruz ve "darısı diğer üniversitelerin başına" diyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar