Habertürk olayı: Gazeteler nasıl yaşar, neden kapanır?
Habertürk gazetesinin baskıyı durdurup sadece dijital yayına devam etme kararı, basın dünyasındaki gelişmeleri yakından izleyenler için pek de sürpriz sayılmamalı. Nedenlerini açıklayalım...
Ulusal gazeteler arasında Habertürk; Hürriyet ve DÜNYA’nın aksine, dış dünyadaki medya gelişmelerinin odağı konumundaki Dünya Gazeteler ve Haber Yayıncıları Birliği'nin (WAN-IFRA) toplantılarına ilgi göstermiyordu. Oysa dünya medyalarının bu çatı örgütü bünyesindeki toplantılarda, basının geleceği tüm detaylarıyla masaya yatırılıyor ve neler yapılıp nelerden kaçınılması gerektiği enine boyuna ortaya konuluyordu. Biz, o toplantılardaki veriler ışığında, Habertürk özelinden hareketle yazılı basının dünyadaki durumuna ilişkin genel değerlendirmeleri hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Yakın gelecekte toptan batış yok
Öncelikle şu hususu belirtelim: Dünya medya çevrelerindeki hakim kanaat, dijital gelişmeleri dikkate alıp bunlardan yararlanmayı bildiği takdirde yazılı basının öyle yakın bir gelecekte tarihe karışmayacağı merkezinde. Dünya genelinde dijital devrim karşısında kepenk indirmek zorunda kalan basın kuruluşlarına bakıldığında, bu gazete yönetimlerinin güncel koşullar çerçevesinde okuyucularının kimler olduğunu, yeni nesil tüketicilerin neler istediklerini araştırma ve bunlara cevap verme zahmetine girmedikleri gözleniyor. Türkiye’de Habertürk olayı ile gündeme gelen “Geleneksel gazeteciliğin artık fazla şansının kalmadığı” konusunu uzunca bir süredir bütün dünya tartışıyor ve basılı basının devam edebilmesi için çareler arıyordu.
Biz de DÜNYA gazetesi sütunlarında bu konuyu defalarca ele alıp, benzer sorunlar karşısında dünyadaki medya gruplarının neler yaptıklarına mercek tuttuk. Bu yıl da, söz konusu yazılarımızı genişleterek “DİJİTAL ÇAĞDA GAZETECİLİK" adı altında kitaplaştırdık. Bütün bunlara dayanarak ve WAN-IFRA toplantılarının hemen tamamını izleyen gazeteci kimliğimizle, basınımızdaki bazı hatalı görünen uygulamalara işaret etmek ihtiyacını duyuyoruz.
Geleneksel ile dijital elele olmalı
Bunlardan birincisi, dijital devrim karşısında yönetimlerin önlem almakta gecikmesi ve yeni medyaya uygun içerik üretimi konusunu yeterince ciddiye almaması...
Dijitalleşme denince, şimdi Habertürk tartışmalarında gördüğümüz gibi, bundan ne anlaşılması gerektiği de bir diğer önemli husus... Görmekteyiz ki, basılı gazetenin kapatılıp dijital yayına geçilmesi, mevcut koşullarda bir zorunlulukmuş gibi sunuluyor. Dünyadaki anlayış ise böyle değil; medya kuruluşlarının dijital gelişmelerle basılı gazeteyi birlikte ele almaları ve gazetenin dijital uygulamalardan faydalanmayı başarabilmeleri, genel kabul durumunda.
Bunu beceren, hayatiyetini sürdürebilecek; yapamayan ise maalesef Habertürk gibi olacak. ma son tahlilde, dijital devrim karşısında yazılı basının ölümü, kader gibi kaçınılamaz bir durum değil.
Bizim basınımızda, haber kaynaklarının çeşitlenmesi karşısında, gazete sütunlarını herhangi bir uzmanlığı olmayan, önemlice bir kısmının “yazar" sıfatına nasıl hak kazandığı anlaşılamayan isimlerin yazılarıyla doldurmak, çare gibi algılanıyor...
Güya yelpaze halinde türlü tercihleri dile getiren film yıldızlarına, ses sanatçılarına, modacılara, işletmecilere kendi ihtisas konularının dışına taşan yazılar yazdırıp bu isimleri “yazar" diye sunarak sayfa doldurmak, başarının yolu gibi görülüyor.
Bu tutumun mesleği ucuzlatıyor olabileceği ve saygınlık kaybına yol açabileceği, korkarız pek hesaba katılmıyor. Oysa dünyada bu tutumun örneği yok ve sosyal medyanın böylesine yaygınlaştığı, herkesin kendi çapında yazar haline geldiği ülkemizde bu işin yürümeyeceği çoktandır ortada.
Günümüz koşulları, tam tersine, ihtisaslaşmayı, haberin ötesine geçerek konularda derinleşmeyi, araştırmacı gazeteciliği dayatıyor.
Reklamda ağırlık , hala yazılı basında
Habertürk tartışmalarında öne sürülen “reklam pastasının dijitale kaydığı ve yazılı basının reklam alamadığı" tezi de dünya ölçeğinde bakıldığında gerçeği tam yansıtmıyor: Evet bir kayma var; Facebook, Google ve Microsoft gibi dijital devlerde mühendislerin medyaya yön vermeye başlamaları, reklam pastalarında bu kaynaklara kaymaya yol açtı, ama aslan payı hala yazılı basında ve diyebiliriz ki oran 65-7O'e yüzde 30-35 gibi. Tabii Türkiye’deki oran, netleştirilmeye muhtaç.
Ancak kesin olan şu ki, dünya medya çevreleri dijital reklamların yaşadığımız süreçte basılı reklamların asla yerini tutamayacağında hemfikir.
Dünyanın önde gelen gazeteleri, markalarının değerini düşürmemek için, basılı gazetelere ısrarla devam ediyor ve dijital den istifade yollarını araştırarak iki türün avantajlarını buluşturan “hibrit" gazeteciliği geliştiriyorlar. Böylece, dijitali iyi kullanarak, dijital portallarda 24 saat kesintisiz videolu yayın buradan da gelir sağlayarak yayıncılık alanında yeni ufuklar açıyorlar.
Derinliğine, araştırmacı gazetecilik önemli
Bu arada, zamanla yarış ortamında medyada haberlerin sunuluş dili değişti. Haberler artık “ hikaye “ olarak adlandırılmaya başladı. Bu çerçevede, geleneksel muhabirlerin dijital devrim ışığında eğitimden geçirilmesi gerekti: Önemli olan, tüketicilerin ne istediğini doğru belirlemek ve gazetelerin elindeki gittikçe artan verileri, tüketicilerin lehine kullanmaktı...
Araştırmacı gazetecilik, çok önem kazandı. The New York Times ile Washington Post’un genel yayın müdürleri Dan Baquet ile Martin Baron, aralarındaki kıyasıya rekabete rağmen, araştırmacı gazetecilik konusunda işbirliği yapıyor ve genç gazetecilerin tecrübe kazanabilmesi amacıyla bu alanda fikir alışverişinde bulunuyorlar. Batı'da “gazetecilik" önem kazanırken, bizde uzunca süredir nedense geri plana itilen röportajlara ağırlık veriliyor.
Basılı gazete ile dijitali en iyi şekilde kullanan medya grupları arasında, Norveç’te Schibsted, Singapur’daki Straits Times, ABD'de The New York Times, The Wall Street Journal, The Boston Globe, Washington Post, İsveç’te Expressen’i sayabiliriz.
İyi gazetecilik, tiraj ve gelir arttırıyor
The New York Times’ın sadece paralı dijital aboneleri 2 milyon 330 bini aşmış durumda. Basılı gazetenin tirajı ise pazar günleri milyona tırmanıyor. The Wall Street Journal’in dijital aboneleri ise, 1 milyon 300 bin civarında. Bu grup da basılı gazeteyi ve dijitali birlikte götürüyor.
Amazon’ un sahibi Jeff Bezos’un 250 milyon dolar ödeyerek satın aldığı Washington Post, yazı işlerine yapılan önemli takviyelerin ardından son bir yılda dijital abone sayısını ikiye katlayarak bir milyona yükseltti.
Benzer bir durumu, dünyanın önemli uluslararası gazetelerinden biri haline gelen Financial Times’ de de görmek mümkün.
Bütün bu örneklerde, kaliteli gazetecilik ile içeriğin ne kadar önemli olduğunu görebiliyoruz. Bu sayede tiraj ve gelir arttırıyorlar. Gazetecilik çok ciddi bir iş ve ölmek bir yana tüm dünyada giderek önem kazanıyor. Hangi mecrada olursa olsun, içeriği sonuçta gazeteciler üretiyor. Ve bu mesleğin ciddiyetine/saygınlığına sözümona popülerlik adına pazarlanmaya çalışılan göz boyayıcı ucuzluklarla gölge düşürmemek, önem arzediyor.
Gazete yönetimlerinin, yatırımlarını iyi yetişmiş muhabirlere yapmaları şart. Elinizde iyi bir kadro yoksa, takviye de edemiyorsanız, dijital rekabette doğru stratejileri geliştiremiyorsanız, işte o zaman bu güzel mesleğe “veda" yolu görünüyor.
Gazetecilik mesleğinin cansuyu...
Bir noktaya daha değinelim: Ülkemizde ulusal ve yerel basın Basın İlan Kurumu tarafından sübvanse ediliyor. Basın İlan Kurumu’nun aslında ağırlıklı olarak yerel basını desteklemesi, onların dijital devrimi yakalaması gerekiyor. Böylelikle yeni gazetecilik filizleri gelişebilir, gazetecilik mesleğine yönelen gençler kendi yörelerinde iş bulabilir ve bölgelerde reklam piyasalarının da canlanmasına katkı sağlanır.
Çıkar yol, tüm dünyadaki gibi geleneksel basın ve dijital medyayı birlikte yaşatabilmek olmalı.