Hababam eğitim

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Bir fıkra

Olay Amerika'da geçiyor. Bir toplantıda tanışan üç yaşlı kadın konuşuyorlar. Sıra çocuklara geliyor ve övünme başlıyor. Birinci kadın göğsünü gere gere "Benim oğlum doktor" diyor ve diğer iki kadına bakıyor. İkinci kadın, "Benimki de" diyor büyük bir kibirle. Bu kez iki kadın üçüncüye bakıyorlar. Üçüncü kadında altta kalacak göz yok. O da oğul kartını açıyor, "Benim de oğlum da doktordur" diyor. Böylece doktor anneliğinde eşitlenmiş üç kadın konuşmalarına devam ediyorlar.

Olaya iddialı girmiş birinci anne iddiasını sürdürüyor, "Benim oğlum cerrahtır, hem de kalp cerrahı" deyip son noktayı koymak istiyor. İkinci anne sabırsız bu kez, "Benimki de kalp cerrahı" diye birincinin lafına ekliyor lafını. İki anne yine üçüncü anneye dönüyorlar. Üçüncü anne gururla, "Benimki de kalp cerrahı" deyiveriyor.

Birinci kadının içi içine sığmıyor. Diğer iki kadınla eşitlendiğini hissediyor. "Benim oğlum çok iyidir. Kalp ameliyatı yapar ve en ağır hastaları bile 3 gün içinde ayağa kaldırır" der. İkinci anne bunun altında kalmaz. Yarışa devam eder, "Benim oğlum da çok iyidir. Hastalarını yatırmaz bile. Kalp ameliyatı yapar, eve yollar." Bu laftan sonra söylenecek bir şey kalmadığı sanılırken üçüncü anne konuşur, "Benim oğlum da röntgen filmleri üstünde kalem oynatır, ameliyata bile gerek kalmaz."

Bir yorum

Bizde eğitim konusu da aynen böyle. Röntgen filmleri üstünde kalem oynatarak hastayı iyi eden (!) doktor gibi eğitimi idare ediyorlar. Nasıl mı? Örneğin, geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliği'nde değişiklik yaptı. Bu değişikliğe göre lisedeki bir öğrenci artık 5 zayıfla sınıf geçebilecek. Resmi Gazete'de yayımlanan bu yönetmelikle yapılan değişiklik böylece sınıf geçmeyi kolaylaştırdı. Başka bir deyişle eleği genişletti. Sadece tembelliğe pirim veren bu anlayışlar hababam sınıfları yetiştirmeye devam edecektir.

 Aslında bu sınıfta kalma tamamen kalkmalıdır (!). Her Türk çocuğu doğar doğmaz lise diplomasına hak kazanmalıdır. Yaşı geldiği zaman da Ziraat Bankası şubelerine vatandaşlık numarası ile başvurarak diplomasını almalıdır.

Diyelim ki herkes mezun oldu, liseden, diplomasını aldı. Ne işe yarayacak diplomalar? Buna eskiler, "Ez ez, suyunu iç" derler. Sadece istatistikleri düzelteceğiz. Okuduğunu anlamayan, yazdığı anlaşılmayan diplomalı cahillerimiz olacak.

Eğitimde gerçekten kötü durumdayız. Eğitim kalitesinin yıllar itibariyle ne kadar düştüğünü üniversiteye gelenlere bakarak görebiliyorum. Eğer eğitimde iyi durumdayız diyen varsa, ya yalan söylemektedir, ya da kendi kapasitesi de o kadardır. Peki ne kadar kötü durumdayız? OECD'nin üç yıllık aralıklarla düzenlediği, 15 yaş grubu öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerilerin değerlendirmesine yönelik Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı-PISA (Programme for International Student Assessment) taraması eğitimde ne kadar kötü durumda olduğumuzu gösteriyor. Bu araştırmaya göre, 2006 yılında 57 ülke arasında yapılan değerlendirmede fen bilimleri okuryazarlığında 43., matematik okuryazarlığında 42. ve okuma becerisinde 34. sıradayız.

Eğitimdeki bu kötü sonuçlar yılların kötü eğitim politikalarının, yukarıda bir örneğini gördüğümüz gayri ciddi uygulamaların sonucudur. Bu gayri ciddi anlayış üniversite seviyesinde de sürmektedir. Örneğin, eskiden minibüs şoförleri üç kişilik yere, "Arkayı dörtleyelim" diyerek, dört kişiyi oturturdu. Şimdi aynısını YÖK yapmaktadır; üniversitelere bir şey eklemeden, "arkayı dörtleyelim mantığı" ile kontenjan artırmaktadır.

Eğitim ciddi iştir. Belli disiplin ister. Ama bu disiplin ailede, sınıfta, okulda ve bakanlık dahil eğitimle ilgili her yerde olmalıdır. Sadece sınıf geçmeyi kolaylaştırarak, tembelliğe pirim vererek, seçmenlere selam yollayarak eğitimde bir yere varamazsınız. Olsa olsa bu anlayışla, ancak bu bakanlıkta çalışacak nitelikte elemanlar yetiştirirsiniz. Bu anlayışla yetiştirdiğiniz tipler politikaya atılırlarsa eğitimin bakanı bile olabilirler.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019