Güzel ve çirkin
Gelişme ile medeniyet nerede ayrılıyor,
Yokluk ve tokluk arasında neredeyiz,
Savunma sistemimiz varsa, güvenliğimiz de var olur mu,
Bilgi ile güç arasındaki ilişki tarif edilebilir mi,
Kaydetmek ve yaymak, iletişime girer mi,
Özgürlük ve kısıtlı olmak aynı cümle içinde kullanılabilir mi,
Mutluluk bir hak mıdır,
Beyin ile zihin birlikte çalışır mı,
DNA, veri, ahlak üçleme olabilir mi,
Kalabalık yalnızlığı engeller mi,
İnsanoğlu yer kürenin en eskilerinden. Modern insana benzeyen atalarımız yaklaşık 2 buçuk milyon yıl önce ortaya çıkmış. Sayısız nesil boyunca da, üstünlük ve güç anlamında yer küreyi paylaştığı diğer canlılardan ayrışamamış. Gel zaman git zaman… açık ara öne çıktığını biliyoruz. Görüyor, yaşıyoruz. Dehşete düşüyoruz! İnsanoğlunun önlenemez yükselişi beyin, zihin, akılla tarif ediliyor. Canlılar arasında düşünme makinesi üretebilmiş tek varlık biziz! Aklımız, aklımızı başımızdan alıyor. Hadi hayırlısı.
60 kg ağırlığındaki memelilerin ortalama beyin hacmi 200 santimetreküp olurmuş. En erken erkek ve kadın türünde beyin yaklaşık 600 santimetreküpmüş. Neandertal beyni (yaklaşık 200 bin ila 28 bin yıl önce yaşamış insan türü) daha da büyük… Evrim geçirirken sinir ağları giderek büyümüş. Büyük beyin alet kullanımı, üstün öğrenme becerisi, karmaşık toplumsal yapıları yaratmış. Bu güçlü beyin kapasitesi bakın nelere kadir;
1500 yılında dünyada yaklaşık 500 milyon insan vardı. Bugün 7 milyar. O gün insanlar günde 13 trilyon kalori tüketirken bugünkü enerji tüketimi 1500 trilyon kalori. İnsan nüfusu 14 kat artmasına karşın enerji tüketimi 115 kat arttı.
Kıtlık azaldı, salgın ve savaşlar da… kano ve kadırgalardan uzay mekiklerine terfi ettik. Son 500 yıl baş döndürücü devrimlere sahne oldu. Süper inşa gücü, fiilen sınırsız enerjimiz var.
İlk insan genomu haritasını çıkarmak 15 yıl sürdü, 3 milyar dolara mal oldu. Bugün bir insanı birkaç yüz dolara birkaç haftada haritalandırabiliyoruz. Kişiselleştirilmiş tıp yani tedaviyi DNA’ya göre ayarlayan ilaçlar dönemindeyiz.
O kadar ileri gittik ki;
Tarihte ilk defa çok yemekten ölen insan sayısı, gıdasızlıktan ölen sayısından daha yüksek. Enfeksiyona bağlı ölümler azalırken yaşlılığa bağlı ölümler artıyor. Asker, polis, terörist ve toplum suçluları tarafından öldürülen insanlardan sayıca daha fazlası kendi canına kıyarak hayatına son veriyor. Kuraklık, Ebola ve sair konular eskisi kadar korkutmuyor. Buna karşın günde 2 dolar altında gelirle yaşam süren milyonlarca insan var. AIDS hala ciddi tehlike.
Devlet ve hükümet başkanları ile şirket yöneticilerinin gündemi, insanların temel ihtiyaçlarından daha farklı. Günlük ajandaları bu anlatılanlara nedense uymuyor. Onlar kendi yarattıkları ekonomik ve askeri krizler üzerine toplanıp duruyorlar.
Bundan sonra ne olacak?
Doğal afet nedeniyle kitlesel kıtlık beklenmiyor, ama siyaset nedeniyle bazı bölgelerde açlığa bağlı kitlesel ölümler beklenti dahilinde. Yetersiz beslenme dünyanın en zengin ülkelerinde bile yaşam süresini kısaltıyor. İnanmayacaksınız ama örneğin medeniyetin beşiği Fransa (6 milyon kişi) beslenme sorunu tehdidi altında.
Bu arada bugün aşırı beslenme kıtlıktan daha ciddi bir sorun. 2014 itibarıyla aşırı kilo sorunu olan 2,1 milyar insan, yetersiz beslenme sorunu olan 850 milyon insan var. İnsan türünün yarısı 2030 yılında aşırı kilolu olacak. Anlaşılan kıtlık, salgın ve savaşlar azalıyorsa, gündemde yer alacak başka maddeler var.
Bugüne kadar bildiğimiz anlamıyla savaşların sonu geldi. Bu cümle garip geliyor değil mi? Hem de fiilen savaşta olan bizim gibi bir ülke için. Savaş kavramının tanımı değişti; terörle mücadele savaşa girer mi? Bırakın bunu, siber savaşlar yeni yıkım yöntemleri sunuyor.
Diğer taraftan bilim ölümsüzlük üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Genetik mühendisliği, rejeneratif (onarıcı) ilaçlar ve nano teknoloji gibi alanlardaki önemli gelişmeler iyimser kehanetler doğurabiliyor. Öyle ki, adını sanını bildiğimiz ciddi bireyler sonsuza kadar yaşamayı hedefl ediklerini ifade eden demeçler veriyorlar. Şaka da yapmıyorlar. Bazı uzmanlar 2200, bazıları 2100’de ölümü yenebileceğimizi ifade ediyorlar. Ölümsüzlük şimdilik bir hayal gibi görünebilir, 20’inci yüzyılda ortalama yaşam süresini ikiye katlayabildiğimize göre (40’tan 70’e yükselttik) ciddiye almakta fayda var.
Gariplikler dizini
Gelelim başka konulara; gezegende yaklaşık 200 bin kurt 400 milyondan fazla evcil köpek varmış. Dünyada 600 milyon evcil kedi, 40 bin aslan varmış. 900 bin Afrika mandası, 1 buçuk milyon “evcil” inek varmış. Yaban hayat nüfusu 1970’den bu yana yarı yarıya düşmüş!
Gelin görün ki, 2015’de Yeni Zelanda Hayvan Hakları İyileştirme Yasası’nı kabul etmiş. (Haberim yoktu!) Dünyada hayvanların hissedebilen duyarlı varlıklar olduğunu kabul eden ilk ülke olmuş. Bu ülkede koyun nüfusu insan nüfusundan daha fazla (4,5 milyon insan 30 milyon koyun). Kanada’nın Quebec eyaleti de benzer bir yasa geçirmiş. Bu arada, sayısını bilmediğimiz kadar çok şirket, hayvanları denek olarak laboratuvarda kullanmaya devam ediyor. İnsan üzerinde de deneyler yapılıyor, tıpkı fareler gibi… ABD ordusunun gelişmiş teknikleri olduğunu herkes söylüyor. Örneğin beyinlere çip yerleştiriyorlar. Amaçlar arasında travma sonrası stres yaşayan askerleri tedavi etmek gibi yaklaşım da var, askerlerin öldürme performansını artırmak da. Keskin nişancılar böyle yetişiyormuş. Gökyüzü trafiğinden sorumlu, hatasız hava kontrolörleri de. Ve diğer yandan unutmamak gerekir ki, bu deneyler sayesinde amansız birçok hastalık tedavi edilebiliyor.
Sanal gerçeklik;
Meslek yapıları da değişiyor. İyi mi kötü mü bilinmez. Geçmişte ağırlıklı tarımda çalışıyorduk, sanayileşmeyle tarımdan endüstriye geçtik. Şimdi dönüp bakın ne tarımda ne endüstride kimsecikler kalmadı. Hepimiz kendimizi “hizmet” sektörünün kollarına bıraktık. İlginç gelişmeler bekliyoruz; örneğin bilimdeki ilerleme doktorları ortadan kaldırmayacak olsa da, bireyleri farklı çözüm yollarına yönlendirecek… Google, Twitter ya da Facebook iletişim platformu olma özelliklerinin yanı sıra - arada bir siyasi hareketliliğin platformu sayılsalar da -, hastalıkları önceden sezme ve önlem alma gibi fonksiyonları da çoktan üstlendiler. Bilgilerimiz onlarda! DNA’mızın, kredi kartı bilgilerimiz misali ele geçirildiğini düşünebiliyor musunuz?
Teknoloji sınır tanımıyor, sanal gerçeklik hayatımızın önemli bir parçası. Teknolojinin siyasetin rolünü çalacağı, “demokrasi”nin tarih kitaplarında okuyacağımız bilgilerden anlamaya çalıştığımız süreçlerden biri olabileceğini düşündünüz mü?
Daha mutlu muyuz?
Biriktirdiğimiz zenginlik memnuniyet yarattı mı? Tükenmez enerji kaynaklarının keşfi, dünyayı daha yaşanır kıldı mı? 70 bin yıl dünyayı daha yaşanır bir yere dönüştürdü mü? Nereye gittiğimizi biliyor muyuz?
Doğrusu kendi sorduğum soruların pek çoğuna ne yanıt vereceğimi ben de bilemiyorum. Doğru ve yanlış nerede başlayıp bitiyor, güzel ve çirkinin tarifi ne…
2017’ye girerken, eğlence mekanında ölen masum insanlar… “haritadan bana yerini göster deseniz” neresi olduğunu bilmediği yerlerde savaşan çocuklarımız… dünyanın sayılı büyük ekonomilerinden biri olmamıza karşın çok ama çok kolay çöken piyasalarımız… her şeyimiz iyi giderken olmazsa olmaz anayasa değişikliğimiz… dört tarafımız denizlerle çevrili olmasına karşın binlerce kilometrelik yollarımız, buna karşın kış gelince aylarca yolu kapalı kalan köy, ilçe ve hatta illerimiz…
Farkında mısınız, cümlelerin başıyla sonu birbirini tutmuyor. Sıradan sohbetlerde bile ağzımdan çıkan kulağıma ters geliyor, mümkün olsa söylediklerimi elimle toplayıp içeri sokasım geliyor… Garip olan söylediklerimin başının da sonunun da gerçek ve doğru olmasına karşın yan yana duramaması.
Not: Yazının insanlık tarihine ilişkin bölümlerinde yararlandığım bilgiler Prof. Yoval Noah Harari’nin “Sapiens” ve takip eden kitabı “Home Deus”dan kendime çıkardığım notlardır. Prof. Harari, 25 Ocak’ta İnsani Gelişme Vakfı’nın düzenlediği, Act Human İnsani Gelişme Zirvesi’nde konuşma yapmak üzere İstanbul’da olacak. Sizin de kafanızda sorular varsa konuşmasını kaçırmayın.