Güzel ile çirkin zengin ile fakir
Neden bazı ülkeler daha zengin neden bazıları daha fakir. Bazı ülkeler daha mı şanslı, diğerleri şanssız mı… Bazı ülkelerde akıllı insan sayısı mu çok?...
Türkiye zengin mi, yoksa fakir mi? Sizce Çin mi, Japonya mı daha zengin? Neden Afganistan, Pakistan fakir… ABD mi, Rusya mı Çin mi… hangisi daha zengin, akıllı ve... Neden Araplar çok zengin olmalarına karşın çok fakir? Neden küçücük ve hiçbir doğal zenginliği olmayan İsviçre çok zengin? Neden Irak’ta Suriye’de Libya’da Mısır’da ve daha nicelerinde fakirlik hem maddi hem manevi anlamda kader? Neden Korelerden biri zengin diğeri fakir, üstelik fakirde kimsede olmayan nükleer silahlar varken neden yoksul? Neden Korelerden fakir olanında elit çok zengin halk açlık sınırında, diğer Kore’de neden halk öyle ya da böyle benzer gelir seviyesinde ve dünya çoğunluğuna göre zengin mi zengin…
Çünkü
Zengin ve fakirin karnesine bakalım mı? Fakir’den gidelim biz; fakir ülke karnesi adeta algoritma 0 1 0 1. Karnede kurumsallaşma sıfır, sistem yok, sürdürülebilirlik bilinmiyor, liderlik tavan, yönetim tarzı iki dudak arası, kapsayıcı olmak küçümseniyor, sömürmek hayat tarzı, yıldızlı pekiyi “benim elitim”.
Yazının girişinde sorduğum soru, okuyan okumayan binlerce insanın varlığından haberdar olduğu bir kitabın başlığı; “Why Nations Fail”. Ne acıdır ki, belki de tam tersi, ne büyük bir mutluluk ki, kitabın yazarlarından biri Daron Acemoğlu, Türk-Ermeni asıllı Amerikalı akademisyen. Ermenistan’da yeni hükümet kendisine danışmanlık için başvurdu, Acemoğlu’nun kabul ettiği gazete haberlerinde yer aldı. Güzel olan şu ki, çalışmaları herkese açık erişim sorunu yok, okuyabilirsiniz. Yazık ki, fakirlerde okuma da sıfır. Konuşma pekiyi.
Helva yapın derdim
Seçim yarışına çıkan tüm siyasilere Acemoğlu’nun kitabını okumalarını öneriyorum. Gücüm olsa şart koşardım. Hatta ödevini yapmayanları da yarışa sokmazdım… Sözlüklerine yerleştirmelerini önerdiğim kelime-konseptler olurdu; al bunlardan helva yap demek isterdim. Örneğin kurumsallaşma-kapsayıcı-yaratıcı-özel mülkiyet- fikri ve sınai haklar- tarafsız hukuk- verimlilik-eşit rekabet gibi… Men ettiğim kelime ve konseptler de olurdu elbette; sömürü-korku-kanunsuz-eşit olmayan ve daha pek çok… Dayanamayıp örnekleyeceğim: ben yaptım oldu / istersem yaparım-sana mı soracağım / sen benim kim olduğumu biliyor musun / aklını alırım… Ve yoksulluğumuzun diliyle tanıştınız.
Demokrasi a la Turca
“Bana demokrasinin resmini yapabilir misin Abidin?...” diye sormuş olsaydı Nazım Hikmet mutluluk yerine… Daha mı kolay yanıt verebilirdi Abidin Dino acaba?
“İşte o zaman Nazım / Yapardım mutluluğun resmini / Buna da ne tual yeterdi; Ne boya…”
Diyerek mi bitirirdi dizeyi… Sanatı karşısında saygıyla eğilsem de oyumu “yapamazdı demokrasinin resmini” diye kullanıyorum. Çünkü fakir ülkelerde elle tutulup gözle görülmeyen bir şeyin tarifini yapmak mümkün değil. Demokrasiyi herkesin kendine göre tanımlaması da bundan. Ortaya karışık; “Demokrasi a la Turca”.
Nasıl bir şey diyecek olursanız; tarif etmeye çalışıyorum: Demokrasi bizim burada öyle bir şey ki, bizim içindir ama bizim dışımızda gelişir. Bizim içindir ama bizden habersiz yapılır. Bizim iyiliğimiz içindir ama biz bilmeyiz. Böyle bir şey işte “Demokrasi a la Turca”. “Ben bilmem eşim bilir” demek gibi. Yapılabilir mi resmi…
Kapsayıcı
Ülkelerin ekonomik başarıları (fakir ya da zengin) kurumlara, ekonominin işleyişini belirleyen kurallara ve bireyleri yüreklendiren sistemlere göre farklılık gösteriyor. Şöyle ki, kapsayıcı olmayan, belli bir kesimin çıkarları için başka bir kesiminin gelir ve zenginliğini sömüren kurumlara kucak açan yönetimler zenginliklerini yitiriyor. Sömüren kurumlar üzerine kurulmuş olan ekonomilerde büyüme olabiliyor, ama adına zenginlik denemiyor. Sürdürülebilir de olmuyor.
Neden bazı ülkeler başaramıyor sorusuna Acemoğlu; “mülkiyet haklarını korumayan, yaratıcılığı teşvik etmeyen, teknolojiyi desteklemeyen, yetenekleri öne çıkarmayan, küçük grupların sesi olan, herkesi kapsamayan ve kurumsallaşması olmayanlar başaramıyor” diye yanıt veriyor. Tüm vatandaşların içindeki cevheri ortaya çıkartacak sistem oluştuğunda, kurallar keyfi olarak bozulmadığında gelişme yaratılabiliyor.
Siyaset yoksa ekonomi de yok
Siyaset gelişmeden ekonomi iyileşmiyor. Acemoğlu’na göre yoksulluğun kaynağı, sömüren siyasal kurumlar. Bu kurumları besleyen ekonomik yapılar topluma sızınca, iç dinamikler sayesinde varlıklarını sürdürebiliyorlar.
Çözüm? Siyasal hakların herkes için olması. Dolayısıyla ekonomik kurumların kendilerine çeki düzen vermesi gerekiyor. Bu da yetmiyor; yeterince merkezileşmiş ve güçlü bir devlet varlığı gerekiyor. Buna denetim, sistemin topuna birden kurumsallaşma diyebiliriz.
Hem zengin hem fakir
Ya da hem zengin hem fakir olmak mantıklı geliyor mu size? Bir ülke zengin ama fakir olabilir mi? Sorusunu sona sakladım.
Bence olur. Çok zengin Arapların fakir olması, çok varlıklı Süper Güç Amerika’nın yoksulluğa koşarak yaklaşması, hiçbir zaman “zengin” olamayacak milyarder Çin gibi…
Çünkü; bir ülke nüfusunun azı değil çoğu zengin olduğunda zengin oluyor. Bir ülkede herkese eşit şans verildiğinde, ülkenin sistemi olduğunda ve o sistem korunduğunda zengin olunuyor. Bir ülkede soru sorulabildiğinde zengin, eşit rekabette yarışma yapıldığında zengin olunuyor. Bir ülkeyi zengin kılan 1 kişi değil milyonlar.