Güvercin Fed’den piyasalara destek
Piyasa gelişmelerine baktığımızda; küresel piyasalarda Şubat ortası başlayan stabilizasyonda ve tekrar geri gelen risk alma iştahında üç faktörün önemli olduğunu görüyoruz; bunları sırasıyla Çin Merkez Bankası Başkanı’nın, Çin’in yüksek cari işlemler fazlası ve reel efektif döviz kuruna vurgu yaparak Yuan’da ek devalüasyona gerek olmayacağı iletişimi, toparlayan petrol fiyatları, başta Fed olmak üzere başlıca merkez bankalarının destekleyici para politikaları olarak belirtebiliriz.
Bu stabilizasyon riskli aktif değerlemelerine de olumlu yansıdı:, S&P ve MSCIEM bu yıl ki kayıplarının tamamını geri alırken, sırasıyla bu yıl ki dip seviyelerinden %12 ve %17 yükseldi. BIST-100’ de ise yılbaşından bu yana görülen artış %15.
IIF, gelişmekte olan ülkelere olan portföy girişlerinin Mart ayında 36.8 milyar $ ile 21 ayın en yükseğine ulaşmış olabileceğini tahmin ediyor. Buradaki temel sebepler de risk iştahının geri dönmesi ve düşük değerlemeler. Türkiye’ye ise Şubat ortasından bu yana hisse ve bono yoluyla sermaye girişleri 2.3 milyar $ oldu.
TL aktiflerde, portföy girişleri ve yurt dışında gerileyen volatilitelere (Move ve Vix endeksleri) bağlı olarak CDS’de ve Dolar/TL volatilitesinde düşüşler gördük. Bunun etkisiyle TCMB’den faiz indirimi geldi. Fed Başkanı Yellen’in konuşması sonrası da Dolar /TL; 2.83’e; tahvil faizleri çift hanenin altına geriledi.
Bu süreçte daha güvercin bir Fed ve geniş kapsamlı bir ECB paketi geldi. Fed, 2016 ve 2017 politika faizi projeksiyonlarını 50’şer baz puan aşağı yönlü güncelledi 2016: %0.875; 2017: 1,875. Uzun vadeli denge faiz seviyesini de % 3.25’e çekti. Mart 2014’de bu oran %4 idi.
Kısaca, Fed üyeleri daha ılımlı global bir ekonomik ortam bekliyor; buna bağlı olarak da faiz oranlarını da nispi olarak daha yatay öngörüyorlar.
Fed Başkanı Yellen, Salı günkü konuşmasında faizlerin artış seyrinde daha “temkinli bir yol izleyecekleri” görüşünü de global ekonomide görülebilecek aşağı yönlü risklere ve belirsiz enflasyon görünümüne bağladı. Fed, çekirdek enflasyonda görülen bir miktar yükselişi güven verici bulmuyor.
Yellen, global büyümedeki görünümün Çin’deki gelişmelerden önemli ölçüde etkilendiğinin altını çizdi. Çin, ekonomisini yatırım ağırlıklı imalat sanayinden, tüketim ve hizmet sektörlerine yöneltmeyi amaçlıyor. Ancak bu dönüşümün ne kadar sağlıklı yönetilebildiği ile ilgili de soru işaretleri mevcut.
Fed için ikinci endişe yaratan global gelişme ise petrol fiyatlarının seyri; piyasaların petrol fiyatlarında görülen düşüşe verdiği tepkinin sebebi, hızlı gerilemelerin enerji firmaları ve petrol ihraç eden ülkeler üzerinde getirebileceği negatif etki. Enerji ihracatçısı ülkelerde, bu durum kamu yatırımlarının keskin bir şekilde azaltılmasını getirirken, enerji firmaları için ise, kredi riski ve istihdam kaybı anlamına geliyor. Petrol fiyatlarının gerilemesi bu kanallarla, global ekonomiyi olumsuz etkileyebilecek.
Güçlü bir dolar istenmiyor: Yurt dışı kaynaklı yavaş bir büyüme, risk artışı yoluyla petrol fiyatlarında gerilemeyi tetikleyecek, güvenli liman tepkisiyle dolar değer kazanacak ve global piyasa volatilitesi artacak. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin görünümünün yeniden bozulması, yatırımcıların riskten kaçışı ve global finansal koşullarda sıkılaşma anlamına geliyor. Bu gelişmeler de tekrar ABD ekonomisini etkileme riski taşırken, ABD istihdam piyasasındaki iyileşmeyi yavaşlatabilecek, ücret ve fiyatlardaki iyileşmeyi sınırlayabilecek.
Sonuç olarak temkinli, erken adım atmak istemeyen, bir Fed gözlemliyoruz.
ECB de fiyat istikrarı üzerindeki yükselen risklere karşı geniş kapsamlı bir paket açıklamıştı.
Bu paket, varlık alımlarının yanı sıra, negatif mevduat faiz oranlarından, ticari bankalara kredilerini artırması için sıfır faizle sağladığı fonlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor.
Neden negatif faiz oranı uygulaması?: Özellikle Avrupa’da LTRO, T-LTRO gibi enstrümanlarla verilen likidite istenilen kredi büyümesine yol açmadı. Bankalar bir yandan regülatörlerin talep ettiği sermaye yeterliliklerini yükseltirken, bu durum doğal bir risk azaltım sürecini getirdi. Diğer taraftan ECB ise, bankaların kredi vermesini teşvik edecek politikalar üretiyor. Birbiri ile çelişen bu iki amaç, nihayetinde kredi büyümesini ivmelendiremedi.
Sistemdeki dolaşımdaki para miktarını artıracak ve enflasyon yaratacak daha farklı bir enstrüman karışımı gerekiyor. ECB’nin politika yaklaşımı da bu amacı taşıyor.
Merkez bankaları (ECB, BOJ), kredi artışını maksimize eden faiz oranını ve faiz ufkunu bulmaya çalışıyor. Bu esasında bir deneme-yanılma ve geleneksel pozitif bölgedeki faiz oranı enstrümanının etkisinden çok daha zor, denenmemiş ve bilinmeyen bir süreç. Ayrıca, negatif faiz oranlarının bankalar üzerindeki etkileri konusunda yatırımcılar endişeli. Bu süreçte de piyasa volatilitesinin görülmesi doğal karşılanmalı.