Güvensiz müttefiklik!
Bu hafta yazı yazmak gerçekten zor. Pazartesi sabahı öyle bir felaketle gözlerimizi açtık ki kelimelerle ifade edilemez. Türkiye tarihinin belki de en büyük felaketiyle karşı karşıyayız. Kaybettiğimiz insanlarımıza rahmet, yaralılara acil şifalar ve ülkemize başsağlığı diliyorum.
Üyesi bulunduğum Avrasya Stratejik Araştırmalar Platformu (ASAD) siyaset üstü bir anlayışla parti başkanlarını ya da yetkili kişilerini ağırlıyor. Bu hafta da CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçtaroğlu’nu ağırladık. Kendisine 6’lı Masa Mutabakat Metni’ndeki “ABD ile ilişkileri eşitler arası bir anlayışla kurumsal temele oturtacak, müttefiklik ilişkisini karşılıklı güvene dayanacak şekilde ilerleteceğiz” cümlesine istinaden “Nasıl?” sorusunu sordum.
Kılıçdaroğlu, güvensizliğin temelinde iktidarın ABD’de başka, Türkiye’de başka konuşmasını gösterdi. Dışişleri Bakanlığı’nın vasıflarını yitirdiğini, kurumsallığın bir tarafa atıldığına vurgu yaptı. Türkiye’nin haklarını güven ve kurumsallık üzerinden savunacağız ifadesinde bulundu.
İki ülke arasındaki ilişkide güven gerçekten yalnızca Türk dış politika yapıcılarının icraatlarına, tavırlarına ve söylemlerine bağlı mı? Tabii ki değil.
Yakın zamanda Türkiye-ABD arasında güven kaybına yol açacak birçok olay oldu. Papaz Brunson olayı, Halk Bank davası, sözde Ermeni soykırımın tanınması, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta Türkiye karşıtı tutum, Yunanistan’a verilen büyük askeri destek, S-400 krizi ve CAATSA yaptırımları, F-35 projesinden Türkiye’nin dışlanması, FETÖ terör örgütü lideri ve üyelerinin ABD’de koruma altında tutulması ve son olarak İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliklerinin F-16 satışına bağlama girişimleri.
* * *
Şimdi tüm bunları unutun… Bu güvensizliğin en önemli nedeni, ABD’nin PYD/YPG’ye verdiği destektir. Neden mi? Yukardaki sorunların hiçbiri Türkiye’nin geleceğinde Suriye ve Irak kadar güvenlik endişesi yaratmamaktadır. Biden yönetimi, Suriye’deki siyasi geçişle ilgili çalışmalarda etkinliğini ve sahadaki ağırlığını Rusya lehine yitirdiğini, bunun tersine çevrilmesi gerektiğine inanıyor. Bu amaçla Biden’ın Başkan Yardımcısı olduğu Obama döneminin Türkiye’yi dışlayan ve ABD’yi Suriye’de bir terörist gruba mahkûm eden politikaları devam ettirilirken, ABD'nin sahadaki askeri varlığı da PKK uzantısına bağlanıyor. İşin ilginç yanı, ABD bu politikaları izlerken terörist örgüte verdiği desteği İŞİD ile mücadele gibi kabul edilmesi zor bir nedene bağlıyor. Amaç İŞİD mi? Bir PKK devletçiği kurmak mı?
Dikkat ederseniz, tüm bunlar Türkiye’nin aldığı dış politik kararların ABD menfaatlerine aykırı olmasından kaynaklanıyor. Bunun tersine bir tutum alalım! Ne mi olur?
Rusya’dan aldığımız S-400'leri depoya kaldıralım, Yunanistan’ın söylemi gibi yalnızca tatbikatlarda kullanacağımızı beyan edelim F-35 krizi çözülür mü? Bence evet...
Kıbrıs’ta iki devletli çözümden vazgeçtiğimizi, Libya ile olan anlaşmanızı geri çektiğimizi, Doğu eşit paylaşım politikalarınızdan geri adım attığımızı açıklayalım.
* * *
Sözde Ermeni soykırımını tanıyalım. Ermenilerin tüm taleplerini kabul edelim.
PKK uzantısı PYD/YPG’yi muhatap alalım ve bu terörist yapıya Suriye’de devlet kurma alanı açalım, Suriye’de oluşturduğumuz güvenlik bölgelerinden çekilelim.
ABD’nin FETÖ terör örgütünden nasıl bir çıkarı olduğu sorusundan vazgeçelim. Örgütün lideri ve elemanlarının tüm lüks yaşamlarıyla ABD’de ikamet ettiği gerçeğini göz ardı edelim.
Kafkasya’da Azerbaycan’a olan desteğimizi azaltalım. Siyasi ve askeri desteği keselim. Ermenistan’ın tezlerine evet diyelim.
İsveç ve Finlandiya’nın Türkiye karşıtı her terör örgütü üyesine kucak açmasını, ülkelerinde her türlü faaliyeti göstermesini ve bu iki ülkenin sürekli hala gelmiş Türkiye suçlamalarını görmezden gelelim. Bu iki ülkenin NATO üyeliklerini onaylayalım.
Tüm bunları yaparsak, ABD ve AB ile olan ilişkilerimiz bir anda karşı tarafın güvenini kazanır mı? Bence evet…
Bu konularda Türkiye’nin haksız olduğunu düşünen var mı? Bence yok… Uluslararası ilişkilerde güven ve saygı karşılıklılık ilkesine bağlıdır. Batı, karşılıklılık ilkesine yalnızca kendi tarafından bakmaktadır. Bu bakış Türkiye için ne zaman farklılaşır derseniz; Türkiye güçlü olduğu zaman ve/veya Türkiye’ye ihtiyaçları olduğu zaman!