“Güvenlikçi yaklaşım” dolara yön tayin ediyor!
Küresel ekonomideki dönüşümün çoktan başlamış olduğuna ilişkin tecrübeler son birkaç yıldır yaşanıyor olmakla beraber, bu durumun adının konması zaman alacaktır.
Bu meseleye dair 29 Mayıs tarihinde kaleme aldığım (Enflasyon ve borç tavanı tartışmaları dolar üzerinde bir tür “yaratıcı yıkım” mı?) yazıda ancak Nietzsche’nin “yaratıcı yıkım” kavramını kullanarak bir betimleme yapabilmişim.
Artık buzdağının altının çoktan erimeye başladığı, teknoloji ve stratejik ürünlere ilişkin kavganın çoktan derinleştiği bir aşamadayız ve ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın mayıs ayında Brookings Enstitüsünde yapmış olduğu konuşma da malumun ilanı olarak kabul edilebilir.
Daha da temele inecek olursam kavga ve savaşların temelini oluşturan hatta inşa eden aracın para olduğunu görürüz ki işte geçtiğimiz hafta Batının parasına alternatif bir birliğin zirvesi vardı: Gelişmekte olan ülkelerden oluşan BRICS grubu, üye ülkeler arasındaki ticarette yerel para birimlerinin kullanımının derinleştirilmesini tartışmak üzere geçtiğimiz hafta Güney Afrika’da bir zirve düzenledi.
BRICS, her ne kadar dolar hegamonyasına yönelik ticari işbirlikleriyle anılsa da özünde Batının Dünya Bankası benzeri bir yaklaşımı barındırıyor. Diğer taraftan günümüzde Çin’in borç veren ülkeler arasında IMF’e yaklaşmış olması da birliğin belli bir çerçevede güçlenmesini anlamlı kılıyor.
BRICS ülkelerinin toplam nüfusu 3 milyar 240 milyon kişi civarında ve ulusal ekonomik büyüklüklerinin toplamı da 26 trilyon dolara karşılık geliyor. Bu da dünya ekonomisinin yüzde 26’sını oluşturuyor. Ortak para birimiyle ticaret BRICS ülkelerini kur riskine karşı korumak adına önemli bir gerekçe.
Dünyada yabancı para rezervlerine bakıldığında doların payı yüzde 59’la lider konumda iken euro’nun payı yüzde 20’nin altında, Çin yuanı ise o kadar yüksek ticari potansiyele karşılık sadece yüzde 2’ler düzeyinde kalmaktadır. FT’da toplantıyla ilgili bir makalede Çin başkanı Xi Jinping’in ev sahibi mevkidaşı Ramaphosa tarafından diğer üyelere kıyasla oldukça ayrıcalıklı karşılandığını yazmış.
Yazının genelinde ekonomisi daralan Çin, ne hakla Batının geleneksel askeri müttefikleri olan Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeleri birliğine katar? IMF’den büyük borç alan Arjantin ve Mısır kendilerinde bu hakkı nasıl bulur tarzı ve gelişen bir ülke olarak işitmeye pek de yabancısı olmadığımız kibirli ifadeler var.
Anlaşılan konu sadece kritikten de ibaret olarak kalmayacak; hafta sonu aynı gazetede S. Arabistan’la ilgili okuduğum iki makale de manidar gözüküyor: İlkinde “BM, aralarında Citi, Goldman Sachs ve BNP Paribas’ın da bulunduğu bankalara, devlet tarafından işletilen petrol şirketinin iklim değişikliğine yaptığı katkı nedeniyle Saudi Aramco’ya yaptıkları finansmanın küresel insan hakları kurallarını ihlal ediyor olabileceğini söyledi.” şeklinde bir haber var. S. Aramco, bildiğimiz o devasa S. Arabistan enerji şirketi.
Diğer haberin başlığı ise “Suudi Arabistan, ABD’yi etkilemek amacıyla Çin ve Fransa’dan gelen nükleer enerji tekliflerini değerlendiriyor.” Sanırım bir müddet BRICS ülkelerine veyahut oluşumu destekleyenlere yönelik böyle haberler okuyacağız…
Küresel piyasaların dikkatle takip ettiği Jackson Hole sempozyumunda ise ABD Merkez Bankası başkanının hem şahin hem de veri bağımlı konuştuğu ve temkinli davrandığı görüldü. AMB başkanı Lagarde ise yön göstermeksizin arz ve küresel şokların devamı halinde daha fazla sıkılaşma gerekebileceğini belirtmekle yetindi.
Özetle ekonominin nabzını tutan rezerv para dolar açısından baktığımızda bu konuşmadan Fed’in eylül ayında faizleri sabit bırakıp, kasım ve aralık aylarında 25 bp lık bir artış yapabileceği çıkarsaması yapılmakta. Diğer taraftan euronun dolar karşısında baskılanacağı uzunca bir dönem görebiliriz. Ancak küresel manşet enflasyonda görülen düşüşün de enerji ve gıda fiyatlarındaki dalgalanmadan ötürü risk altında olduğu söylenebilir.