Güvenlik marjı

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ dunyaweb@dunya.com

Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım

2008 yılında dünya elektrik üretiminin EDF'ye göre yüzde 13.8'ü nükleer enerjiden geliyordu (IEA'ya göre ise yüzde altı civarında). Bunun yerine fosil bazlı enerji kaynaklarını kullanmanın maliyeti ne olabilir sorusunun gittikçe daha fazla sorulacağını tahmin ediyoruz.

Örneğin mevcut petrol sahalarının üretiminin gerileme oranı IEA'ya göre yıllık yüzde 6.7... Bu da dünya petrol üretimi için mevcut alanların yaklaşık yüzde 35'inin yeni alanlar veya daha fazla kuyu ile önümüzdeki beş yıl içinde değiştirilmesi ihtiyacı olduğu anlamına geliyor. Diğer önemli enerji kaynaklarında da durum çok farklı değil.

Örneğin, Çin'in gelecek beş yıl için planladığı kömür üretim artışını karşılamak için İç Moğolistan'da oldukça maliyetli bir yöntem olan, tuzdan arındırılmış suya başvurmak zorunda kaldığını hatırlamak gerekiyor. ABD, Hindistan ve Çin'in kendi petrol ihtiyaçlarını karşılamak için kömür-sıvı enerji teknolojisine başvurmuş olduğunu da unutmamak lazım. Ayrıca ABD'li EIA'nın ABD gaz üretiminin önümüzdeki 25 yıl içinde sadece yıllık bazda yüzde 0.8 oranında artacağını öngördüğünü de bilmekte fayda var.

Enerji tüketimini azaltmak gerekir derken neyi kast ettiğimiz de oldukça önem taşıyor. Gerçekte fosil yakıtlar ya da benzerleri olmasa Dünya'nın taşıma kapasitesinin bugünkü düzeyinin sadece yüzde15'i olduğunu iddia eden görüşler var. Olaya böyle baktığımızda ise soru bugünkü "ekonomik durumu" devam ettirmek için ödemek zorunda olduğumuz fiyat (enerji fiyatı) nedir? Ayrıca, güvenlik marjı için nasıl bir fiyat ödemeye hazırız?

Örnek vermek gerekirse ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu 1990 yılında deprem sonucu (dizel jeneratör arızası ve elektrik kesintisi ile) soğutma sistemlerinin hasar görmesinin, Japonya'da oluşacak bir nükleer kazanın "en olası nedenleri" nden biri olduğunu öngördü. Bu rapor ve öngörüsünden 2004 Japon Nükleer ve Endüstriyel Güvenlik Raporu'nda bahsedildi. Fakat anlaşılan bu Japon yetkililer için alınabilecek bir risk olarak görüldü. Alınan riskin sonuçları ise maalesef ortada.

Maliyeti kabul edip daha yüksek güvenlik marjlarıyla çalışmanın örneklerinden birinin de Meksika Körfezi'ndeki sondaj felaketi olduğu söyleniyor. Hatırlanacağı gibi uluslararası bir petrol şirketinin sondaj kuyusunda çıkan petrol sızıntısı sonucunda bir çevre felaketi yaşandı.(okyanusların oksijen düzeyleri düştü deniz yaşamı büyük ve kalıcı zararlar gördü).

Daha yüksek bir risk primi ve güvenlik marjının maaliyetine katlanmış olunsaydı insan ve çevre felaketleri önlenebilinirdi. Ekonomik olarak da hem şirketler (Meksika Körfezi örneğinde) hem de ülkeler (son örnekte Japonya) daha az hasar görebilirdi.

Esasında 2008 ekonomik çöküşü de farklı değildi; yani benzer dar ve tamamen kısa vadeli kar amaçlı bir bakış açısının sonucuydu. Finans sektörü artan rekabet sonucu düşen marjları kompanse edebilmek ve karlarını arttırabilmek adına gittikçe daha fazla risk alırken daha düşük güvenlik (örneğin "gerçek" sermaye) marjı ile çalıştılar. Maalesef 2008'den bu yana sonuçlar ortada.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017