Güvenlik değil yolsuzlukla mücadele önde olmalı
Siyaset biliminde sorunları güvenlikselleştirmek diye bir kavram var. Kastedilen şu: mahiyeti farklı olan bir sorunu bir güvenlik sorununa dönüştürmek veya güvenlikle yakından ilişkilendirmek. Şu anda yaşadığımız yolsuzluk sorununda da böyle bir istidat görünüyor. 17 Aralık günü yapılan operasyonda ele geçirilen “malzeme” yolsuzluk olaylarında karşılaşılan cinsten. Ancak hükümetimiz daha olay yeterince vuzuha kavuşmadan, kendine dönük komplolara bir yenisinin eklendiğini fakat bu girişimin de başarısız kalacağını duyurdu. İktidara yakın çevreler, olayın aslında yabancı devletlerin istihbarat servislerinin içinde yer aldığı bir tertip olduğunu iddia ettiler. Bazı gazeteler, Halk Bankası evrakına el konulması nedeniyle devlet sırlarının ortaya çıkma ihtimaline işaret ettiler. Böylece bizim henüz yolsuzluk konusunda yeterince bilgimiz yokken, olayı yolsuzluk dışında bir zeminde tartışmaya başladık.
Yaşadıklarımızı derhal bir güvenlik sorununa dönüştürme konusunda bütün sorumluluğu hükümete ve iktidar partisine yüklemek haksızlık olur. Olayın duyulması ile birlikte herkes konuyu bir Cemaat-Hükümet mücadelesi olarak yorumlamaya başladı. Olayın “patlamasında” böyle bir kavganın rolü olabilir. Operasyonun emniyet içinde bir ekip tarafından, üst kademeleri haberdar etmeden yapıldığı üzerinde duruldu. Sizi veya beni takip edip etselerdi, yasalar operasyonu yapan birimlerin amirlerine bilgi vermelerini gerektirmiyor ama söz konusu şahsiyetler bakan çocuğu olunca, bilgi vermeleri gerektiği anlaşılıyor. Tabii, amirlere haber vermek, günümüzde karşılaştığımız uygulamalarına bakılınca, şu veya bu şekilde operasyonun duyulmasına da yol açabilirdi ama bilgi verilmemesi de kusur oluyor. Sonuç olarak hükümetimiz Emniyeti “cemaatçi” olduğunu düşündüğü unsurlardan arındırmaya başladı.
Acaba hükümetimiz giriştiği “güvenlikselleştirmek” eyleminden ne fayda umuyor? Pek karmaşık bir olayla karşılaştığımızı sanmıyorum. Bildiğiniz gibi, güvenlik yüce bir kavramdır; bir kişinin, kurumun veya ülkenin varlığını tehdit eden durumlar karşısında kendisini korumasını dönük tedbirleri almasını, uygulamasını içerir. Bir konu güvenlik sorunu olarak tanımlandığında, insanların aralarındaki görüş farklarını bir yana bırakarak yönetim etrafında toplanmaları, yöneticileri sorgulamadan desteklemeleri beklenir. Hükümetimiz de ülkemizi ve tabii ki iktidarını düşmanlara karşı koruma konusunu gündeme getirmekle, ülkesini ve “partisini” sevenlerin saflarını sıklaştırmasını, durumu sorgulamadan destek vermesini beklemektedir. Bu şekliyle, izlenen yol son zamanlarda Sayın Başbakanımızın izlediği seçmeni kutuplaştırma politikası ile uyum içerisindedir.
Şu anda kamuoyu güvenlik konuları ile meşgul edilirken, yolsuzluk soruşturması ilerliyor ama ikinci plana itilmeye çalışılıyor. İzlenen yolun vatandaşları tatmin ettiği izlenimini taşımıyorum. Toplumun değişik kesimlerinden konuştuğum, farklı siyasi tercihi olan insanların hemen hepsi ciddi bir yolsuzluk olayının varlığından kuşku duymuyor, yapılanları olayı örtmeye dönük girişimler olarak değerlendiriyorlar. Acaba diyorum, hükümetimiz yolsuzlukla mücadeleyi ön plana çıkarsa da, güvenlik sorunlarını ikinci derecede sorunlar düzeyine indirse daha inandırıcı olmaz mı? Güvenlik değil, rüşvetle, yolsuzlukla mücadele ön plana alınmalı.