Güvenliğin devrik prensi
İsveç mühendisliğinin farklı bir algısı vardır tüm dünyada. İsveç çeliğinin kalitesi herkes tarafından çok iyi bilinir. İsveç'in en önemli markalarından Volvo'nun da güvenlik konusunda zirvede olduğu da...
İsveç çeliğinin şimdi ne aşamada olduğunu bilemeyeceğim. Ancak, dünyanın en kaliteli çeliğini yapıyor olsalar bile dünyanın bu alandaki bir numaralı şirketi bir İsveç firması değil.
Tıpkı otomobillerde olduğu gibi...
Dünyanın en güvenli otomobillerini üretiyorlar olsalar bile Volvo, bugün dünyanın saygın ama ortalama oyuncuları arasında yer alıyor.
Bir bakıma özellikle Avrupa'da feodal dönem sırasında esip gürleyen, zenginlikleri dillere destan aristokrat ailelerden çağa ayak uyduramayanların ya da rekabette geride kalanlarının düştüğü durum gibi. Herkes miras açısından saygı gösterir, fakat güç/etkinlik anlamında geride kalmışlardır.
Butik bir hayat yaşarlar.
Hatta durumları daha da kötüye gidenler, yeni büyümek isteyen, sıfırdan gelen paralanan ve sınıf atlamak isteyenlere ünvanlarını satarlar.
Volvo ve Land Rover'i ben buna benzetiyorum. Asil duruşları, saygınlıkları olan ama eski güçlerinden uzak...
Benzer bir durum futbol takımları için de geçerli. İngiltere'de statü sahibi olmak isteyen yeni zenginlerin ilk hedeflerinin bir soylunun toprağı daha sonra da bir futbol takımı olduğunu hemen herkes biliyordur. Bugün para gücüyle esen gürleyen ama kökleri çok sağlam olmadığı için mutlak başarıya çok az ulaşan Chelsea'nin Rus Patronu Abromovich ya da Manchester City'ye petro-dolarlarını akıtan Arap Şeyhi bu dolarları-sterlinleri-euroları sırf spor zevki için akıtmamıştır. Kök salmanın zaman ve emek istediğinin bilinciyle, kökü satın almayı tercih etmişlerdir.
İşte Volvo'nun merkezine yaptığımız bu ziyarette bu duygular içindeydim. Bir döneme damgasını vuran efsane marka, giderek artan tüketim çılgınlığı içinde çağın şartlarına ayak uyduramayınca Çinliler'e satılmıştı.
Çinliler İsveç'in bu önemli markasına akıttıkları kaynaklarla, zor duruma düşen markayı yeniden ayağa kaldırdılar.
Volvo'nun doğululara satışı, ticari ve bence başarılı bir karar olduğu için, parasıyla Lord olan bir Çinli'nin kabulünden daha kolay olacaktır ama yine de bence otomotiv dünyasında bir devrin daha kapanışının ispatını gördük.
Peki Volvo'yu Volvo yapan nedir?
Tabii ki güvenlik...
İsveçli Volvo dünyanın en güvenli otomobillerini üretir.
Bu arada hemen bir parantez açmamız gerekiyor. Bu "Dünyanın en ....." söylemiyle başlayan iddialar aslında zaman zaman gerçeği yansıtmayabiliyor. Zira, yine Volvo'da olduğu gibi en güvenli söylemi bazı durumlarda geçerli olmayabilir.
Nitekim, örneğin EuroNCAP'ten beş yıldız alan Nissan Leaf de çok rahat bu söylemi ileri sürebilir.
Neyse konu bir spekülasyon yapmak değil. Konu bir markanın nasıl efsane haline geldiğini anlatmak.
Dolayısıyla bu önerme birçok noktada aksi yönde ispat edilmiş olsa ve hatta edilse bile halen birçok tüketicinin bilinçaltına kazınmıştır. Bu İsveçli üreticinin marka imajı için yaptığı uzun yıllara dayanan bir çalışmanın ürünüdür. Tüketiciler aksi yönde birçok veri önlerine konsa bile Volvo hakkında bilinçaltından gelen dürtülerine yenik düşecektir. Ama hemen belirtelim ki Volvo da bu ünü haklı olarak kazanmıştır. İsveçli üretici sadece bir yılda 250 düzeyinde çarpışma testi yapıyor.Sadece bir çarpışma testinin maliyetinin otomobiller hariç 25-50 dolar arasında olduğunu belirtelim. Bir de bu çarpışma testlerinin yapılan araştırma giderleri içinde buzdağının görünen yüzü olduğunu da ekleyelim. Dolayısıyla altı boş değil. Diğer firmalar da bunları yapsa da Volvo bu alanda önemli devrimlere imza atıyor. Mesela, herkes yaya güvenliği konusunda teknoloji geliştirirken, Volvo bir adım öteye geçip yolda hayvanlara çarpmayı engelleyen sistemleri devreye alıyor. Bu örnekleri uzatmak mümkün. Buradan başa dönersek, Volvo zor duruma düşmüş olsa da çıkışı belirli bir alanda uzman olduğu, kökleri derine ulaştığı için daha kolay oluyor. Ve ufak desteklerle yoluna daha güvenle devam edebiliyor. Sonuçta, Çinlilerden aldığı enerjiyle İsveçli devrik prensin önü artık daha açık.