Güvenli liman arayışında seçenekler azalıyor!..
Geçtiğimiz hafta genelinde yaşanan gelişmelere ve açıklanan verilere baktığımızda belirsizlik ve kırılganlığın azalmadığını görüyoruz. Finansal piyasalarda umut edilenin aksine ekonomi cephesindeki durum pek iç açıcı görünmüyor; krizin dip yaptığı iddia edilen mart ayına göre faaliyet gelirleri daha düşük ve işsizlik küresel düzeyde artmaya devam ediyor. Potansiyeli olan bazı gelişmekte olan ekonomiler ise bu potansiyeli yabancı sermayeye yedirmeye ve elinde birikmiş gücü kaptırmaya pek istekli görünmüyor. Asıl önemlisi yeniden artmaya başlayan güvensizlik sıkıntı yaratıyor, güvenli liman ihtiyacı karşılanamıyor. Obama, Çin ziyaretinden eli boş dönüyor, Avrupa Merkez Bankası Başkanı kriz nedeniyle devreye sokulan uygulamaları geri çekme zamanının geldiğini söylüyor, Merkez Bankamız'ın yaptığı belki de son faiz düşürmesi piyasalardaki endişeyi gideremiyor. Finansal yatırımcılar ürkek ve gergin, dolar değerleniyor ise riskini azaltarak güvenli liman aramaya başlıyor, aksine değer kaybediyor ise sakinleşiyor fakat daha fazla risk almaya istekli görünmüyor; durum böyle olunca piyasalarda işlem hacmi ve fiyat hareketliliği istikrarsızlık sinyali üretimini hızlandırıyor. Açıklanan iyimser raporlar ise kimseyi etkileyemiyor.
Bu genel tablo içinde Türkiye'nin durumu ise son altı aydaki genel duruma göre farklılaşıyor. Son on yılda toplam tasarruflarını artırmayı başarmış ve gelişmekte olan ekonomiler ilgi odağı olur iken, tersine tasarruf açığını büyütenler ayrışıyor. İlk grup küresel kriz ortamında büyüyor, ilgi odağı oluyor fakat söz konusu ekonomiler rahatsız oluyor ve yabancı sermaye ilgisini sınırlandırmak ihtiyacını her geçen gün daha yoğun bir şekilde hissediyor, her türlü dış baskıya rağmen kendi çıkarlarına uygun kararlar almaktan çekinmiyor. İkinci grup ise küresel kriz nedeniyle iyice ağırlaşan sorunlarına bağlı olarak bunalıyor, net sermaye girişine olan bağımlılık nedeniyle giderek istikrarsızlaşan bir görüntü sergiliyor. Zira bu ekonomilere yönelik ilgi artsa da azalsa da sorunlar ağırlaşıyor ve sürdürülebilir performans mümkün olamıyor. Durum böyle olunca gelişmiş ve tasarruf açığı olan gelişmekte olan ekonomiler aleyhine ve tasarruf fazlası verenler lehine bir dengesizlik oluşuyor; ilgi odağı olanlarda faaliyet gelirleri artmaya devam ediyor, ekonomideki eğilimler ile finansal piyasalarındakiler arasında genel bir uyum mümkün olabiliyor, hatta sorun yaratabilecek uyumsuzluk potansiyelini önlemek adına kamu müdahaleleri gündeme geliyor, gelişmiş ve tasarruf açığı olan gelişmekte olan ekonomilerde ise faaliyet gelirleri eriyor, işsizlik artıyor, kullandıkları kaynakları geri ödemede yaşanan sıkıntılar artıyor; küresel düzeyde artan sistemik riskin odağı olmaktan kurtulamıyorlar, son altı ayda finansal piyasaların toparlanması ve faaliyet dışı gelirlerin artmış olması bu gerçeği bir süre gizledi fakat bundan sonrası için belirsizlik hızla artıyor. Doların değer kaybı veya kazanması durumuna göre sakinlik veya panik havası büyük çoğunluk durumundakilerin büyüyen açmazından kaynaklanıyor.
Küresel kriz nedeniyle devreye giren kurtarma paketleri ve diğer uygulamalar yukarıda özetlediğimiz dengesizlik ve sorunları hafifletmedi, tam aksine iyice artırdı; hatta görünmez ve bilinmez olmaktan çıkararak görünür ve bilinir hale getirdi.
Olumsuzlaşan rekabet koşulları nedeniyle sınai üretimin, emeğin çok ucuz olduğu belli bir coğrafyada yoğunlaşması ve bu durumun da katkısı ile fiyat hadlerinin zorunlu ihtiyaç maddeleri lehine gelişmesi sorun ve dengesizliklerin sebebi olmaya devam etti. Emeğin görece pahalı olduğu ve temel hammaddeleri ithal edenlerin tasarruf açığı büyümesine rağmen faaliyet dışı gelirler sayesinde bir süre için olumsuzluğu hissetmediler, günü kurtarıp geleceği tüketmeyi tercih ederek dengesizliklerini büyüttüler, gelir dağılımının bozulmasına ve ileride yaratacağı sıkıntılara kayıtsız kaldılar. Emeğin bol ve ucuz olduğu bölgeler ile temel hammaddeleri ihraç edenler ise diğerlerinin yaşadığı sıkıntıları yaşamadılar, fakat küresel sermayenin aşırıya kaçan taleplerine de boyun eğmediler. Faaliyet dışı gelire bağımlı hale gelen ekonomilerin uyguladığı küreselci politikalar rekabet koşulları, fiyat hadleri ve gelir dağılımı konularındaki olumsuzluğu iyice artırdı; eski göreceli güç konumlarını kaybettiler; asıl önemlisi sistem içinde sağlam liman olarak bilinen tüm değişkenleri tüketerek, güvensizlik tohumları ekmekten vazgeçmediler.
Bu koşullarda herkesi tatmin edecek bir küresel uzlaşı çerçevesinde yeni bir dünya düzeni pek olası görünmüyor. Tasarruf açığı verenlerin durumlarını kalıcı olarak düzeltmek için korumacı önlemleri çeşitlendirmeleri, enflasyon ve işsizliğin birlikte arttığı koşullara katlanmaları, daha düşük bir refah düzeyinde yeni bir denge kurmaya çalışmaları dışında seçenek kalmıyor. Tabii ki tasarruf açığı verenlerin finansal piyasalarında büyük dalgalanmalar yaşanacak; hayal dünyasından gerçeğe dönüş sancısız olmayacak... Herkesi aptal yerine koyarak asalakça yaşamayı ve güç peşinde koşmayı tercih edenlerin durumu ise daha bir başka olacak!..