Güven yiterse sağduyu biter

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR [email protected]

İnsanların bir konuda "kendi inisiyatifleriyle" karar vermelerinde sadece üç unsur rol oynar, akıl, bilgi ve sağduyu. Akıl verilmiş olandır, bilgi ise edinilir. Buna karşılık sağduyunun (aklıselim de diyebiliriz) kaynağı daha farklıdır. Verilmiş olan akıl olan ve bitenden bir bilgi çıkarır, bunu edinir ve vargılarını, yargılarını bunun üzerine oturtur. Ancak üçüncü bileşen olan sağduyuya gelince durum karışır. Çünkü sağduyu dediğiniz kavramın herhangi bir tanımı ve ölçüsü yoktur. Görünüre göre bu kavram bir şekilde vardır, nereden kaynaklandığı bilinmez, ancak doğru karar alınmasında önemli bir rol oynar. Üstelik sağduyu "hissi kablel vuku" denen "içime doğdu" durumu da değildir. İnsanın bilmediği bir durum karşısında karar vermesine yardımcı olan karmaşık bir his örgüsüdür. Çünkü aklı kullanır, bilgiden faydalanır, benim anladığım kadarıyla oluşmak için iki farklı kavrama başvurur, bunlardan biri güven duygusu, diğeri ise vicdandır (vicdan kavramına bu yazıda hiç girmeyeceğim, ancak vardığım nokta şudur ki, o da doğrudan "verilmiş" bir bağdır, şu kadarını söyleyeyim, bebeğin annesiyle oluşturduğu göbek bağının sonraki tezahürüdür).

Güven duygusu edinilmiş deneyimlerin bir özetidir, yani o da kazanılmıştır. Yaşam boyunca karşılaştığımız durumlardan nasıl sonuçlar aldığımızı özetler. "Yardımcı olacağım" deyip de parmağını kıpırdatmayanları, "olmaz" deyip de olduranları bir şekilde belleğine kaydeder. Bu söylem sahiplerinin görünen niyetlerini davranışlarıyla karşılaştırıp bir deneyim sahibi olur. Bunca karmaşık değerlendirme sadece bir yanıt elde etmek için yapılır: "Güven ya da güvenme". Ardından çıkarılan sonuçlar vicdanla birleştirilir (olması gereken aslında bu muydu sorusunun cevabı aranır, işte bu tamamen içsel bir süreçtir) ve sağduyu (aklıselim) ortaya çıkar.

Gazetelerin ve gazetecilerin görevi, okurlarının karar melekesinin doğru işlemesine yardımcı olmaktır. Gazeteler, gazeteciler ve en çok da köşe yazarları hiçbir şekilde taraf olamaz". "Bitaraf olmak" bizim mesleğimiz gereğidir, biz olanı ve biteni okurlarımıza sunmakla yükümlüyüz, seçim ancak onların uhdesindedir. Biz haber veririz (haberdar ederiz), bilimsel yayınları tarar durumu anlatırız, bilgimizin ve kalemimizin yettiği ölçüde bunları herkesin anlayabileceği şekilde yorumlarız. Tek bir kıstasımız vardır, o da "kamu yararı".

Referandumun Anayasa ile ilgili birbirinden tamamen farklı maddeleri bir araya getirmesine karşılık tek pakete indirgedi. Çoğu iyi unsurlar taşıyan, ancak birbiriyle alakasız maddeleri aynı karar sürecine sokmak daha baştan hataydı. Referandumun hükümete karşı bir güven oylamasına dönüştürülmesi ise (CHP'nin Kılıçdaroğlu'yla ilk sınavıdır) ikinci büyük hata oldu. Bunu sorgulamanın yeri olmadığı gibi, alternatif program sunamayan bir parti, eleştirmek konusunda daha dikkatli davranmalıydı. Kemal Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamamasını herhangi bir mantıkla izah etmek olasılığımız yok. Sonuç olarak ülkemizin bütün meydanlarında evet/hayır kampanyaları yürütüldü, ama seçmenlerin çoğu neyi oyladığı bilmeden karar bildirdi. Siyasetçiler bundan sonrasında toplumun karar sürecinde etkili olan faktörleri daha iyi değerlendirmek durumundalar.

Şimdi hükümet büyük bir destek aldığı düşüncesi ve "demokrasilerde çoğunluğun muktedir olacağı" inancıyla her şeyi değiştirmeye çalışacak. Ne var ki, sürecin bütününü değerlendirdiğimde, yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi, bu durum benim açımdan bir güven kaybıdır.

Ve güven yiterse, sağduyu biter.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar