Güven kaybının dayanılmaz maliyeti!
Son bir hafta içinde ABD mali sisteminde yaşanan olumsuzluklar, küresel düzeyde finansal piyasaları dalgalandırıyor. Devasa boyutlara ulaşmış sorunlara çözüm üretilemiyor, beklentilerin olumsuzlaşması engellenemediği için günü kurtarmak da pek mümkün olamıyor. Gelişmeleri seyretmekten öteye bir şey yapmayan sorumlu kişi ve kurumlar ise saçmalıyorlar.
Geçtiğimiz hafta içinde ABD'nin önde gelen ipotek senetleri konusunda uzmanlaşmış, kısmen kamuya ait mali kurumlarından ikisi hakkında olumsuz yorum ve değerlendirmeler yoğunlaştı, batık hale geldiği iddia edildi. Bu kurumlar gayrimenkul finansmanı için kullandırılan kredileri devralmış ve küresel düzeyde ipotek senedi ihraç ederek fonlamışlardı. İhraç ettikleri menkul kıymetlerin toplam büyüklüğü ABD'nin yıllık gelirinin yarısından fazlaydı. Olumsuzlaşan beklentiler bir yandan bu kurum hisselerinden, diğer yandan ihraç ettikleri ipotek senetlerinden kaçışı başlattı, sermaye piyasaları satış baskısı altında kaldı ve finansal piyasalar yüksek şiddette sarsıldı. Yetkililer sakinleşmeyi sağlamak için önce sorun olmadığını iddia edip söz konusu kurumların mevcut durumunun korunacağını iddia ettiler; başarılı olamayınca Federal Reserve likidite desteği vermeye başladı ve hazine kurtarma amacı ile hazırlığa başladı. Bu arada bu yılın ilk çeyreğindeki dalgalanmayı ve yaratacağı tepkiyi azaltmak üzere, yönetim bu kurumlara, herkes riskten kaçarken çöküşü önlemek üzere risklerini arttırma, ipotek senedi piyasasını sakinleştirme görevi vermişti. Sonuçta zarar diğer mali kurumlardan bu kurumlara transfer edilmiş, bir süre sakinleşme sağlanmış, fakat sorun çözülmemişti.
ABD yönetiminin kurtarma yönünde harekete geçmesi finansal piyasaları önce rahatlattı, kayıpların bir kısmı geri alındı; ancak bu durum kalıcı olamadı. Bu süreçte bir banka mevduat ve sigorta fonuna devrolmuştu ve irili ufaklı yerel bankalardan olumsuz haberler geliyordu. Ayrıca tahvil sigorta şirketlerinin kredi notunun düşürülmüş olması da potansiyel sıkıntıyı büyütmüştü. Harekete geçmemiş olsa bile sermaye piyasalarına yönelik potansiyel satış baskısı büyüyordu; açığa çıkması durumunda gelişmelerin kontrol altına alınması imkansızlaşabilirdi. Yerel bankaların batmasına izin verilse bile tasfiye sürecinde sahip oldukları menkul ve gayrimenkullerde elden çıkarılacak, olumsuz potansiyeli tetikleyecekti. Ortalıkta, kimsenin almak istemediği riskleri alacak bir güç de kalmamıştı. Bu tabloyu hesaba katanlar fırsattan yararlanmaya çalıştı ve yetkililerin çabaları bir kez daha etkisiz kaldı. Bu süreçte altın ve petrolün yükseldiğini, enflasyon baskılarının beklenti düzeyinde arttığını ve riskten kaçınma eğiliminin yeniden ivme kazanmaya başladığını gördük.
Küresel düzeyde yatırımcılar, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin çok şiştiğini mevcut dengesizlikler nedeniyle daha fazla yükselemeyeceğini, yükselse bile bu durumun kalıcı olamayacağını, fakat gerileme potansiyelinin giderek büyüdüğünü farkettiler. Her fırsatta risklerini azaltmaya çalışıyorlar. Varlık değerleri geriledikçe bu yönde hareket edenler doğru yaptıklarını düşünüp aynı yönde harekete devam ediyor, tersini yapanlar ise yıpranıp kısa sürede batık hale geliyor. Varlık değerlerindeki gerilemenin önlenebileceğini düşünenlerin sayısı azalıyor, güven ve itibar kaybı büyüyor.
Başlangıçta varlık değerlerinde gerilemeyi önlemek ve yükseliş beklentisini mümkün kılmak için devreye sokulan parasal genişleme ise ürettiği enflasyon baskısı nedeniyle artık işe yaramıyor. Yetkililer ise varlık değerlerindeki gerilemeyi önleyemez iseler finansal çöküşün kaçınılmaz olduğunu biliyor, geniş kitlelerin güvenini kaybetmelerine sebep olan yanlışların bedelini ödemek zorunda kalacaklarını gördükçe saçmalıyorlar. Herkes niye onları dinlemiyor? Eskiden olduğu gibi yine dinlemeleri ve itaat etmeleri için ne yapmak lazım?.. Ne diyelim; artık çok geç, "geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye!.."