Güven kaybı risk algısını besliyor

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI [email protected]

Sıkışık bir dönemden geçiyoruz. Seçim öncesinde bu tür sıkışıklıklar olağandır. Bu defa biraz daha vurgulu biçimde sıkışık olmamızın nedeni birçok gelişmenin bir araya gelmesi. Örneğin doların değer kazanması bunlardan birisi. Dolar endeksi yılın başından sonra inişli çıkışlı ve oldukça nazlı bir yükselme eğilimine girmişti. Nisanın ilk haftasından bu yana sert bir eğimle yükseliyor. Malum, bu doların öteki paralara karşı değer kazandığı anlamına geliyor. ABD parası kendi ayarı ülke paralarına karşı da değerleniyor ama esas değerlenme gelişmekte olan ülke paralarına karşı gerçekleşiyor. Biz bu ikinci gruptayız. Ama, Türk Lirasının dolara karşı değer kaybetmesi kendi ayarı ülke paralarındaki değer kaybının üstünde. Üstelik bu kayıp oldukça da ısrarlı. Merkez Bankası'nın son gecikmeli kararına kadar liranın dolar karşısındaki değer kaybı yüksek sayılabilecek düzeylere çıktı. Dolar deyip durduğuma bakmayın. Bu bir tür ağız alışkanlığı. Yoksa, Türk Lirası örneğin euroya karşı da değer kaybediyor. Bunlar gelişmiş ülke paralarının lira üzerinde baskı kurduğuna işaret ediyor. Ancak, liradaki değer kaybının bu paraların değerlenme marjının üstünde seyrediyor olması, bize has risk algısının da devrede olduğunu gösteriyor.

Bize dönük risk algısı şu sıra ister istemez genel seçimlerle bağlantılı. Seçim süreçleri her koşulda belirsizlik yaratır. Belirsizlik seçim sonucunda siyasi iktidarın değişme olasılığından kaynaklanır. İktidarın değişme olasılığı ekonomiye dönük temel tercihlerinin ve politikaların da farklılaşabileceği anlamına gelir. Bu olasılıklar risk algısını besler. Seçim sonuçlarının az çok kestirilebildiği durumlarda söz konusu risk algısı en alt düzeydedir. Fazla sıkışıklık yaratmaz. Yarışmanın başa baş geçtiği, seçim sonucunu kestirmenin zorlaştığı durumlarda ise risk algısı tavan yapar. Bu durumda güven kaybolur, finansal fiyatlarda oynaklık artar. Şu sıralarda bizde yaşanan süreç buna benziyor. Dışarıdan gelen değerlenme etkisiyle yukarıya doğru baskılanan döviz kuru, içerideki belirsizliğin beslediği risk algısı nedeniyle daha da ivmeleniyor.

Seçim sürecinde yaşadığımız gelişmelerin tek sorumlusu piyasalar değil. Bazen bireyler ve kurumlar da kendi davranışları ile bu sıkışıklığa katkı yapıyor. Örneğin, siyasilerin davranışlarının ve yaptıkları bazı konuşmaların belli bir yönde algılanıp yorumlanmasından kaynaklanan kısa süreli dalgalanmalar bunlardan birisi. Son günlerde yaşadığımız gibi kimi zaman bu tür algıları ta Londra’ya gidip, orada düzeltmeye çabalamak gerekiyor. Aslında faiz konusunda yapılan yanlış ısrarın Londra’ya kadar gidip oradan dönmesinde bireysel ısrarlar kadar kurumsal ısrarın da rolü var. TCMB’nin sorun bu hale gelene kadar sadeleşmeye gitmek ve faizi yükseltmemekte direnmesi, sorumlu olan bir kurumun yanlışta ısrar etmesinin önemli bir örneğidir diye düşünüyorum.

Öte yandan ekonominin kulvar değiştirmesi de sıkıntılı konuma katkı yapar. Açıklanan son veriler ve değerlendirmeler bizde bu yönde yeni gelişmeler olduğuna işaret ediyor. Örneğin ekonominin yavaşlamaya başladığı ve bunun yıl sonuna doğru daha da hızlanacağını öne süren yeni açıklamalar var. Örneğin, başımızın derdi haline gelmiş olan Moody’s son açıklamasında Türkiye ekonomisinde büyümenin yıl sonunda yüzde 2.5 düzeyine gerileyeceğini iddia etti. Tahmininde biraz daha özenli davranan OECD de büyümenin yavaşlayacağını, yıl sonunda yüzde 5.3 düzeyine ineceğini söylüyor. Bunlar genel durumda bozulma olacağına ve ekonominin kulvar değiştirebileceğine işaret ediyor.

Bana kalırsa genel durumu yansıtan daha önemli bir gösterge var. Son veriler, belki de bütün bunların sonucunda, ekonomide güven kaybının ciddi boyutlara geldiği gösteriyor. Örneğin, TÜİK mayıs ayında tüketici güven endeksinin bir önceki aya göre yüzde 2.8 gerileyerek 69.6 düzeyine indiğini açıkladı. Üstelik bu endeks yılın başından bu yana geriliyor. TÜİK’in yaptığı en taze açıklama da en kapsamlı güven ölçümünü yansıtan “Ekonomik Güven Endeksi”nin mayıs ayında önceki aya göre yüzde 4.9 oranında azalarak 93.5 değerine indiğini gösteriyor. Ekonomik Güven Endeksi de yılın başından bu yana düşme eğiliminde. Burada biraz daha ayrıntı var. Nisan ayında yüzde 2.5 oranında gerileyen “Reel Kesim Güven Endeksi” mayıs ayında yüzde 0.1 oranında gerilemiş. Buna karşılık hizmet sektörü güven endeksinde yüzde 5.3, perakende ticaret sektörü güven endeksinde ise yüzde 3.2 düzeyinde güven kaybına işaret ediliyor. Kısacası, seçime giderken Türkiye ekonomisinde yılbaşından bu yana tüm alanlarda genel bir güven kaybı olduğu ve bu kaybın gittikçe yükseldiği gözleniyor. Bana kalırsa risk algısındaki tırmanmayı en iyi yansıtan bulgular bunlar. Başlangıçta söylediğim gibi sonucu az-çok belirsizleşmiş seçimlerde risk algısının tavan yaptığı yargısını doğruluyor bu bulgular.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018