Güven endekslerindeki çelişkiler!
Son bir hafta içinde açıklanan, Türkiye ekonomisine ilişkin güven endeksleri çelişkili bir görünüm sergiliyor. Mevsimsel etkilerden arındırılmış Nisan ayı verilerine göre, Reel Kesim Güven Endeksi bir ay öncesine göre yüzde 1,6 oranında yükselirken Hizmet Sektörü Güveni ise yüzde 3,8 gerilemiş! Aynı döneme ilişkin Tüketici Güveni ise yine bir ay öncesine göre yüzde 2,2 oranında sınırlı bir artış sergilemiş!
Bu yılın ikinci çeyrek döneminin ilk ayındaki rakamlara yansıyan genel görünüm güven vermiyor. Reel Kesim güveni iflas erteleme başvurularındaki artışa rağmen son 22 ayın zirvesine tırmanırken, diğerleri yıllık ortalamalarına yakın seyretmiş! Perakende Ticaret Sektörü Güven Endeksi ise yüzde 5,9 oranında gerileyerek son yılların en düşük seviyesine inmiş!
Eğer iç pazar durgunlaşırken dış satım olanaklarında belirgin bir sıçrama olsa idi, rakamlara yansıyan çelişkili görünüm makul sayılabilirdi! Oysa fiili durum, böyle bir olasılığı teyit etmiyor; tam aksine, kötüye gidişin yönünü değiştirebilmek adına para ve maliye politikaları gevşetilerek iç talebi uyarma peşinde koşuluyor! Avrasya coğrafyasındaki komşularımızla olan dış ticaretteki daralma eğilimi aşılamıyor ve Avrupa pazarı durgunluktan çıkamıyor!
Durum böyle olunca, çelişkileri açıklamak zorlaşıyor; belki öncelikle anketlere katılanların beklentilerini sorgulayarak ortak paydasını mercek altına yatırmak, daha sonra hesaplamaları yapan kurumların geleceğe yönelik hassasiyetlerini irdelemek gerekiyor! Mantıklı yanıtlar aramaya çalıştıkça kafa karışıklığı büyüyor, bu verileri dikkate alarak geleceğe yönelik sağlıklı kararlar alınabilmesi kolay olamayacak gibi görünüyor!
Anketlere katılanlar ortak bir farkındalık düzeyine sahip olsa idi, ortaya çıkan rakamları değerlendirmek daha kolay olabilirdi. Örneğin faizlerin seri bir şekilde geriletileceği ve döviz kurlarının yükseleceği yönündeki bir beklenti setinin, reel kesim ile hizmet sektörleri için aksi yönde ve istikrarsız eğilimleri ön plana çıkarması söz konusu olabilirdi! Bir taraf rekabet gücünün artacağı ve en kötünün geride kalacağı ümidi ile direnmeye çalışırken, diğerleri iç pazarın daralması yönündeki beklentilerin etkisi altında bunalabilirdi! Veya turizm konusuna ilişkin beklentilerdeki olumsuzlaşma, eğilimlerdeki farklılaşmanın temel sebeplerinden biri sayılabilir!
Rakamlara yansıyan çelişkiler, duygusal karakterli bir toplum olmamızdan da etkilenebilir! Anketleri yanıtlayanların, geçmişteki olumsuzlukların etkisinde kalmış olması veya umudu iyimser senaryolarda aramak zorunda kalması gibi olasılıklar da çelişkili sonuçların nedeni olabilir.
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından derlenerek hesaplanan Hizmet Sektörü Güveni ile Merkez Bankası’nın hazırlayarak açıkladığı Reel Kesim Güveninin farklı eğilimler sergilemesi, faizlere ilişkin beklentiler açısından da ilginç bir görünüm sergiliyor! İlki para politikasının acilen gevşetilmesi ve özellikle kredi faizlerinin düşürülmesi görüşünü desteklerken, diğeri söz konusu politika değişikliğinin acil ihtiyaç olmaktan çıkmış olabileceğini düşündürüyor!
Orta vadeli küresel eğilimler, içerideki ağırlaşmış sorunlar ve dengesizlikler ise her zamankinden daha dikkatli olmayı gerektiriyor. Güven Endekslerindeki oynaklığın aşırılık sınırlarını zorlayacak şekilde artmış olması, gerçeklerin kısa vadeli yapay beklenti zorlamalarının gölgesinde kalması için yoğun çaba harcanması gibi faktörler ortaya çıkan çelişkilerin sebebi olarak karşımıza çıkabiliyor!
Bir sonraki ayda, hangi güven endeksindeki eğilimin diğerlerine baskın çıkacağını kestirebilmek kolay olamıyor! Eğilimlerin sürdürülebilir olduğu koşullarda işe yarayan güven endeksleri, tam aksi koşullarda belirsizliğin temel unsurlarından biri haline gelebiliyor!