Güven endeksleri iyi şeyler söylemiyor!
Aralık ayına ilişkin güven endeksleri, 2017 yılına devredilecek ekonomik eğilimler ve beklentiler konusunda iyi şeyler söylemiyor. Tüketici Güveni yüzde 8 oranında daralarak geride bıraktığımız yılın en düşük seviyesine inmiş. Mevsimsellikten arındırılmış Reel Kesim Güven Endeksi, yüzde 3,9 daralarak son on iki ayın en düşük seviyesine gerilemiş. Benzer durum yüzde 3,5 düşen Hizmet Sektörü Güven Endeksi’nde de yaşanmış; Perakende Ticaret ve İnşaat Sektörlerine ilişkin güven endekslerinde ise yok denebilecek kadar düşük artışlar gözlenmiş. Özetle ifade etmek gerekir ise, ekonomik güven çatırdamaya devam etmiş.
Güven endekslerinin sergilediği görünüm, beklentilerin olumsuzlaşmaya devam ettiğine ve 2017 yılına ilişkin Orta Vadeli Plan Hedefl erinden uzaklaşma eğiliminin güçlendiğine işaret ediyor. Mal ve hizmet arzındaki fazlalık rekabet koşullarını iyice olumsuzlaştırıyor, toplam talep ise daralmayı sürdürüyor; makroekonomik görünüm bozuluyor, fiyat ve finansal istikrar üzerindeki tehdit büyüyor. Siyasi İrade ise, ekonomik seferberlik çağrıları ile bu olumsuzlukları kırmaya ve eğilimlerin yönünü değiştirmeye çabalıyor.
Eğer talep fazlası olsa, kaynak sıkıntısı bulunmasa ve güvensizlik artmasa yatırımlar artar; hatta artması engellenemez. Fakat ciddi bir arz fazlası ve kaynak sıkıntısı söz konusu ise, güven sorunu yaşanır ve yatırım eğilimi kaçınılmaz olarak geriler; aksi yöndeki zorlamalar, orta vadede durumu daha da içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir işe yaramaz. Küresel ve yerel koşullar, olumsuz seçeneğin söz konusu olduğuna ve geleceği tehdit ettiğine işaret ediyor.
Özel sektör yatırımlarının büyümeyi ve fiyat istikrarını destekleyecek şekilde artması için, öncelikle kafa yorulması konular bellidir. İç ve dış talebin, dengesizliği giderecek ve sürdürülebilir olacak şekilde artırılabilmesi yanı sıra kaynak sıkıntısının aşılması için çaba harcanması gereklidir; bu konularda başarılı olunabilmesi durumunda güvensizlik engeli aşılabilir ve eğilimler özlenen çizgiye yaklaşmaya başlayabilir. Başarılı olunması durumunda döviz kurlarında sıkıntı yaşamadan faizler gerileyebilir ve yatırım eğilimi yeniden artış yönünde harekete geçebilir. Ayrıca güvensizliği besleyebilecek siyasi hesaplardan ve jeopolitik maceralardan kaçınılması da, hedefl ere yönelim açısından önemlidir.
Hemen yukarıda özetlemeye çalıştığımız konularda mesafe kat edilemiyor ise, büyüme hedefinden uzaklaşmak ve radikal tercihlere yönelmek söz konusu olabilir! Sorunların ağırlaşmasını engellemek ve dengesizlikleri gidermek adına, korumacı önlemler ve bunlara uygun düzenlemeler yanı sıra yeni işbirliği arayışları gündeme gelebilir. Bu seçenekte de toplumsal destek ve özveri, başarılı sonuçlar alınabilmesi açısından hayati önemdedir.
Özel sektör ve mali kesimi tehdit edip, para politikasını gevşemeye zorlayarak yatırımları artırmaya çalışmak anlamlı bir seçenek değildir. Zira güven bunalımının derinleşmesi, fiyat istikrarsızlığının artması, dengesizliklerin büyümesi ve sorunların iyice ağırlaşması olasılıklarını besler; yatırımları artırayım derken yıkıcı bir kriz fırtınasına yakalanılması gündeme gelebilir. Bu türden zorlamalar karasızlık anlamındadır ve en olumsuz tercih niteliğindedir; zira büyümeden vazgeçemeyen ve sonuçlarına katlanabilme gücünü kendilerinde bulamayanlar, radikal çözümlere yönelemez ve geçici çözümler bataklığında çırpınarak yıpranır.
Yazımızın başında aralık ayı sonuçlarını özetlediğimiz güven endekslerindeki eğilimler, nasıl bir süreçten geçtiğimizi sergiliyor. Arz talep konusundaki dengesizlik büyüyor ve mevcut sorunların ağırlaşması önlenemiyor; fiyat istikrarını koruyacak şekilde aşılamayan kaynak sıkıntısı ise, kısır döngüyü güçlendirecek biçimde güvensizliği besliyor. Gerçekçi olamamanın bedeli ağırlaşmayı sürdürüyor; 2017 yılı için umutlu olabilmek zorlaşıyor. Belirsizliğin nasıl aşılacağı, makroekonomik görünümdeki bozulmanın ne zaman duracağı ve bu süreçte nelerin yaşanacağı kestirilemiyor!