Güven bunalımı geri dönüyor

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Piyasalarda son bir aylık dönem içinde yaşanan gelişmelere ve beklentilerde ortaya çıkan değişime bakarak, göz ardı edilen yalın gerçekleri olması gerektiği gibi algılamak pek mümkün olmayabilir. Ancak 2008 yılındaki küresel kriz öncesinden başlayarak ana eğilimleri irdelediğimizde bugünü daha iyi anlayabilir, nasıl bir dönemin bizi beklediğini daha isabetli bir şekilde öngörebiliriz. Denize düştükçe yılana sarılmak, kısa vadeli spekülatif beklentilerle günü kurtarmak pahasına soruları ağırlaştırmak, kontrol edilemeyen değişken sayısının artmasına izin vermek, güven bunalımının ortaya çıkmasını ve bir daha geri gönderilememesini tetikleyecek yanlışlarda ısrar etmek gibi eğilimler bizi bugünün koşullarına getirdi. Belirsizlik ve kırılganlık arttıkça, gerek siyasi iradelerin gerekse para otoritelerinin büyüyen sorun ve dengesizlikler karşısında direnci azaldı, istikrarsızlık potansiyeli daha önce görülmemiş boyutlara ulaştı. Bunalıma dönüşmeye başlayan eğilimleri durgunluk şeklinde tanımlamak kötüye gidişi engelleyemedi...

ABD Merkez Bankası Federal Reserve'nin alabildiği kararlar gerçekleri algılama özürlü haldeki finansal piyasaları tatmin edemeyince güven bunalımı derinleşti, riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi ile birlikte sistemik risk algılaması arttı, "ikinci dip"in yaşanmaya başlandığı algılaması yaygınlaştı. Menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerleri geriledi, sorunlu kredilere ilişkin endoişeler nedeniyle mali sektöre yönelik güvensizlik büyüdü, ekonomik daralma beklentileri güçlendi. Parasal genişleme dürtüsü ile hareket eden sermaye ve emtia piyasaları satış baskısı altında bunaldı, doların diğer paralara karşı güçlendiği dikkat çekti.

Federal reserve piyasaya verdiği likiditeyi, azaltmayacak, ancak yenisini de vermeyecek; zira piyasaların istediği gibi yeni bir parasal genişleme yaşanırsa işsizliğin azalmayacağı fakat enflasyonun seri bir şekilde yükseleceği, durgunluktan çıkılamadığı gibi istikrarsızlığın büyümesi kaçınılmaz olacaktı. Bu endişeler kredi değerlendirme şirketlerini de harekete geçirdi, "batırılamayacak kadar büyük" algılamasının mevcut koşullar nedeniyle azaldığı gerekçesi ile bazı büyük bankaların notu düşürüldü. Yüksek düzeyli borç stoku ve bütçe açığı endişeleri siyasi vadelerin de hareket yeteğini önemli ölçüde azaltıyor, maliye politikasının gevşetilmesini engelliyor. Para politikasının daha fazla gevşetilemeyeceğini ve maliye polilitikasının sıkılaştırılmasını gerektiren koşullar piyasalarda hayal kırıklığı yaratıyor ve zaman zaman paniğe dönüşme ihtimali artıyor. Gelişmiş ekonomilerin durgunluktan çıkma olasılığının kısa ve orta vadede imkansızlaşması, gelişmekte olanların ise büyümenin lokomotifi olmaktan ısınma nedeniyle uzaklaşmaları beklentilerin olumluya dönüşmesini engelliyor: Sermaye hareketleri daralıyor, bankalar birbirlerine güvenemez hale geliyor, riskten kaçınma eğilimi güçleniyor. Son yıllarda beklentiler yolu eğilimleri ayrıştırmak konusundaki girişimlerin başarısız oluşu, etkili ve yetkili kesimlerin sağduyu çağrılarının etkisiz hale gelmesine katkı yapıyor: G-20'lerin çağrıları itibar görmüyor. Bu durum ikinci dipten nasıl çıkılacağı ve sonrasında neler yaşanacağına ilişkin belirsizliği önemli ölçüde arttırıyor.

Bu yıl ortasına kadar devam eden federal reservenin ikinci parasal genişlemenin emtia fiyatları üzerinde etkisi çeşitli girişimlere rağmen önlemezken işsizliğin azalmıyor ve istihdamın daralıyor oluşu sorunların ağırlaşmasında etkili oldu. Bu durum piyasaların umduğu üçüncü genişlemeyi engelledi, güvensizlik ve riskten kaçınmayı besledi. Bu aşamadan sonra yeni bir düzen kurmadan sorunların ağırlaşmasını engellemek ve statükoyu korumak pek mümkün görünmüyor. Biraz olsun temel eğilimleri yönlendirmek ve zaman kazanmak için ise farklı bir reçete gerekiyor. Emtia fiyatlarına yönelik müdahalelerin son aylarda çeşitlenerek artması ve sermaye ve emtia piyasaları arasındaki paralelliğin kurulmamış olması oldukça dalgalı bir dönem yaşanacağına işaret ediyor; bu süreçte kurumsal yapının fonksiyonelliğin yaşanacak tahribatın ne düzeyde olabileceği ise hiç öngörülemiyor... Küreselleşme aleyhine ve korumacılık lehine yaşanacak gelişmelerin ne boyutta olabileceği, algılamaları hangi yönde ve boyutta etkileyeceği tahmin edilemiyor. Ancak küresel ekonominin daralacağı biliniyor, fakat bu durum büyümede ivme kaybı gibi gösterilerek tepkilerin sınırlı kalması için çaba harcanıyor.

Küresel  düzeydeki gelişmeler ve yüksek düzeyli belirsizlik Türkiye'yi de etkileyecek. Bazı eğilimlere sevinip abartmaya çalışacağız, bazılarını ise görmezden geleceğiz ancak sorunların ağırlaşıyor olmasını engellemeceğiz. Türk Lirası cinsi kredi notumuzun yatırım kalitesine çıkmasını yanlış değerlendirir isek tatsız sürprizlerle üzülmek durumunda kalabiliriz. Merkez bankamızın faizleri Türk Lirası'nı değerli kılacak şekilde ayarlamaktan vazgeçmiş ve politikalarını farklılaştırmış olması Türk Lirası cinsi kredi notumuzdaki yükselişin sebebidir; bu kur dalgalanmasını ve yaratacağı enflasyonist baskılara eskiye göre daha kayıtsız kalınacağı anlamındadır. Türk Lirası'nın sepet bazında değer kaybeder iken, gelişmekte olan ülke paralarına karşı değer kazanması ve ???????? olarak küresel durgunlaşmasının güçlenmesi iyi şeyler söylemiyor. Hem iç talebin daraldığı hem de dış ticaret hacminin hızla daraldığı koşullar öngörülemeyen sıkıntılar yaratibilir. Bu sebeple riskten kaçınma eğiliminin ülkemizde de güçlendiğini görebilirsiniz?..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar