Günü kurtarmak zorlaşıyor!..
Geçtiğimiz hafta boyunca yaşanan gelişme ve eğilimlere baktığımızda geleceğe yönelik belirsizlik ve kırılganlığın azalmadığı dikkat çekiyor. Küresel düzeyde sermaye piyasaları son iki ayda aldıklarını korumaya çalıştı, genelde yatay bir eğilim sergiledi, döviz ve para piyasalarında ise ciddi bir hareketlilik yaşanmadı. Küresel ekonomi cephesinden gelen haberler ise hızı azalmakla beraber durgunluğun derinleşmeye devam ettiğini teyit etti. İçeride ise dışarıya paralel eğilimler yaşandı; Merkez Bankası kısa vadeli faizleri bir kez daha yüzde 0.5 oranında düşürerek yüzde 9.25'e geriletti; şubat ayı işsizlik rakamı ise yüzde 16.1 düzeyine yükseldi.
Yukarıda saydıklarımıza ek olarak bundan sonrası için dışarıda ve içeride belirleyici olacak bazı kilitlenmelerin gelecek üzerinde belirleyici olacağını hesaba katmamız gerekiyor. Gerek G-20 inisiyatifi ve uluslararası kurumlara ilişkin beklentiler gerekse Merkez bankaları ve düzenleyici kurumların ortak çabası ile menkul kıymet değerlerindeki kayıplar kısmen geri alındı. Fakat gayrimenkul ve ekonomideki olumsuz eğilimler hızı azalsa da devam ediyor. Bu koşullarda destek nedeniyle sermaye piyasaları gerilemese bile yükselmesi de pek olası görünmüyor zira alıcı geldikçe yeterli satıcı olacak ve riskler el değiştirecek. Bu genel görüntü, bundan sonrası için faaliyet dışı gelir yaratılmasının kolay olmayacağını, eriyen faaliyet gelirlerinin ise ekonomik dengeleri olumsuz yönde etkilemeye devam edeceğini söylüyor. Özetle söylemek gerekir ise mevcut dengelerde bir kilitlenme söz konusu ki, bu durum risk alma isteğinin umulan düzeylere ulaşamayacağı anlamına gelebilir. Küresel düzeyde ticaret hacmi ve sermaye hareketleri yatay ve dalgalı bir şeyir izleyebilir; gelir dağılımı ve rekabet koşulları bozulmaya devam eder; hızı azalsa da küresel ekonomi daralır ve işsizlik artar.
İçeride ise dışarıdakine ek olarak başka bir sorun var: Merkez Bankası kısa vadeli faizleri gerileterek öncelikle mali sektör ve kamuyu rahatlatıyor; fakat bu ayarlamalar kredi faizlerine yansıtılmıyor. Mali sektör bir an önce IMF ile anlaşılmasını istiyor; hükümet ise vergi gelirlerini nasıl artırıp harcamaları kısacağını bilemiyor. Kontrolsüz bir şekilde büyüyen bütçe açığı ve kamu finansman ihtiyacı geleceğe yönelik tehlikeli sinyaller veriyor. İşin tuhafı mali sektör kredi faizlerini düşürse de düşürmese de sorun var ve olumsuz baskılar güçlenecek. Kredi faizleri Merkez Bankası ayarlamalarına uyumlu bir şekilde gerilese döviz borcu olan sektörler bunu Türk Lirası borcuna dönüştürmek ve kur riskinden kurtulmak isteyecek; bu durumda kurların yükselmesi sorunları ağırlaştıracak. Yok eğer kredi faizleri yüksek tutulmaya devam eder ise ekonomideki daralma hızlanacak ve bütçeden başlayarak olumsuz eğilimler tüm ekonomiyi sarsacak; zira paranın devir hızı düştükçe gelişmeler kontrolden çıkacak ve piyasaları yönlendirmek imkansızlaşacak bu açmaz, IMF ile anlaşmak için gerekli kaynak paketini umkansızlaştırdığı gibi zamanı olumsuz bir değişken haline getiriyor. Eninde sonunda tüm korkularla yüzleşmek zorunluluğu kapıya yaklaşıyor. Belirsizlik ve kırılganlığın azalmadığı, finansal piyasalardaki görünümün yapay ve kalıcı olmayan türde olduğunun anlaşılacağı günler yaklaşıyor.
Ekonomi yüzde 5'i aşan oranda daralır, dış ticaret hacmi ve cari açık tempolu bir şekilde geriler iken bütçe açığı nasıl kontrol altına alınacak? Bütçe dikiş tutmuyor ise IMF anlaşması ile beklentileri yönlendirmek oyunu daha ne kadar sürebilecek? Paranın devir hızı düşer ve işsizlik artar iken borç-alacak zincirinin kırılması, sorunlu kredilerin artması nasıl önlenecek? Benzeri sorulara tatminkar yanıtlar verilemiyor ise sorunların ağırlaşması nasıl önlenecek?
Günü kurtarmak artık daha pahalı ve yan tesiri daha yüksek, üstelik sürdürülebilir olmadığı bilinen uygulamalarda duvara dayandık! Herkes bekliyor da, öne sürülen beklentilerin temelsiz olduğu da açığa çıkıyor!..