Güneydoğu Anadolu izlenimleri

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Haftanın yedi günü yazmanın tuzakları var.Entelektüel yaratacılık sonsuz ber yetkinlik değil.Her gün yazan insanın vasatlık tuzaklarına yakalanması yüksek bir olasılık.

Düşüncelerimizi yazıyla paylaşmaya başladığımız günden bugünlere, her gün yazmama ilkesine sadakatımızı sürdürüyoruz. Sürdürüyoruz, ama interaktif yazarlık ve saha çalışmalarına yoğunluk verince, izlenimleri paylaşmanın güncelliği yitiyor.

Bir de yeni moda bir gazetecilik anlayışı var: Üç bin vuruşu aşan yazıların okunmadığı kanısından besleniyor.Kısa yazıdan yana olanlar, konuları kısa yazacak kadar iyi biliyor olmalı. Başka pencereden bakarsak, “Kısa yazıyla iletişim kurabiliriz, ama düşünce geliştiremeyiz” tezi üzerinde de iyice düşünmemiz gerekmez mi?

Son dönemde hızla toparlanan The New York Times’i özenle inceleyenler, içerik zenginleştirmenin yollarından birinin de “düşünceyi tam anlatma” olduğunu bir çırpıda anlayacaktır.Kısa yazıyla kendini sınırlandıran her yazar, düşünceleri tam ve doğru ifade edebilir mi? Sadece bilgilendirmeyle yetindiğinde, okuyucunun işini kolaylaştırabilir mi?Bu soruların yanıtını herkes kendi içine yolculuk yaparak vermeli, bir “ihtisas gazetesi” ile “yaygın gazete” arasındaki farkı da iyi düşünmeli.

Düşünce ve bilgi geliştirme yerine malumata abanırsak, vasatlık ve sığlıkla nasıl başa çıkarız? Sorunun net yanıtını verebilenler varsa beri gele…

Kısa yazı tutkunlarının yarattığı “mahalle baskısına” direncimiz kalmamış olmalı ki, tek bir yazıda anlatmamız gereken Mardin’le ilgili gözlemlerimizi iki yazıda paylaşacağız.

İlk yazı geçmişle ilgili: Bursa’da metal karyola imalatı yapan Ali Baş’la Gemlik Büyük Kumla Köyü’nde Ferah Pansiyon’unda yaz tatilinde arkadaş olduk. 1970’lerin başlarında bir gün Eskişehir’de evimize geldi; tahsilat yapmak için bir haftalık Konya, Adana, Gaziantep, Diyarbakir ‘deki müşterilerine gideceğini, yalnız olduğunu, yol arkadaşlığı yapmamı istedi.

Atalarımız, “ Körün aradığı iki göz, biri ela bir boz…” derler ya tam onun gibi bir şey…Yaz tatili, öğretmenler lokalinde vakit öldürmektense, fırsatı değerlendirmek istedim. Bir hafta süren uzun yolculukta ilk kez Konya’dan Diyarbakir’a Anadolu coğrafyasınının derinliklerini gözledim.

Gaziantep’de Ali Baş’ın karyola gönderdiği müşterisinin evinde yöre yemeklerini tattım.Ertesi gün Kilis, Birecik, Urfa’ya uzandık…Gece çok ilkel bir otelde yer bulduk; sabah da Viranşehir üzerinden Diyarbakır’a ulaştık.Gezinin bu bölümüne ilişkin günlük notlarımı bulamadım; hafızam yanıltmıyorsa bir gecede de Batman’ da konaklayıp dönüşe geçtik.

Güneydoğu Anodulu gezisinde zihnimde kalın çizgiler halinde yer edenler arasında, Gaziantep’e yaklaşırken dağı tırmanan yolda Aşık Veysel’in “ Ben gidersem sazım sen kal dünyada…” diye haykırışını radyodan ilk kez dinleyişim var.Gaziantep’e konuk olduğumuz evdeki yemeklerin tadı damaklarımda. Kilis’te kaçak eşya satan dükkanları anımsıyorum. Birecik’te kayalıklarda kelaynak kuşlarını gördüm.Batman’a giderken Malabadi Köprüsü üzerinden Dicle’yi seyrettim; Mezopotamya’ya akan zenginlik üstüne uzun uzun düşündüm.

1980’lı yıllarda da başka bir fırsatla Güneydoğu Anadolu’nun derinliklerine bir kez daha daldım.Şişecam Topluluğu’nun Mersin’deki soda tesislerini kömüre dönüştürme projesi kapsamında yaptığımız araştırma için bir ekip kurduk. Bilinen bütün linyit ve asfaltit yataklarını yerinde inceledik. İncelemenin bir bölümünde, Konya’da Ilgın, Ermenek kömür yataklarını gördükten sonra gece Mersin’de konakladık. Ertesi gün Adıyaman’da Gölbaşı’nda Harmanlı köyündeki linyit yataklarında kaldık. Bir kimya mühendisi olan Mehmet adındaki arkadaşın yönettiği Nurettin Soykan’ın tesislerindeki düzen zihnime yerleşen diri anılardan bir diğeri.

Selçuk Buyurgan Diyarbakır kökenli yoldaşımızdı…Geceyi Diyarbakır’da geçirdikten sonra Mardin’e gittik. Kızıltepe’nin kuzeyinde kum yataklarına baktık.Gece konakladığımız Mardın bana çok ilginç geldi. Kenti fazla dolaşmadan Cizre’den Silopi’ye geçtik. Harbul’ da asfaltit yataklarını inceledik, Gece,TKİ’ nin Cizre tesislerinde konakladık.

Gaziantep, Urfa, Adıyaman, Hakkari, Diyarbakır ve Mardin daha sonraki dönemlerde su yolumuz oldu…Ne zaman çağrılsam bu kentlerimize giderek bildiklerimi iş insanlarıyla paylaşıyoruz.

Gelecek hafta, Mardin, Midyat ve Hasankeyf’te son izlenimleri paylaşacağım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar