Güney Kore’nin başarısından ve eksiğinden ders almak
Optimist Dergisi’nin Ekim 2013 sayısında kapak konusunu “Neredeyiz? Türkiye’de Teknoloi ve İnovasyon Politikaları” oluşturuyordu. Globelics Konferansı’na katılan değişik ülkelerden uzmanların görüşlerini özetle aktaran bir dosya oluşturulmuştu. Dosyada aktarılan görüşlerden çıkardığımız dersleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Güney Kore’de Seul Üniversitesi’nden Keun Lee’nin saptaması şöyle:
“Güney Kore’nin büyüm stratejisi belirli dar alanlara odaklanan politika araçlarıyla, o alanlarda uluslararası rekabette önde olabilecek firmaların yaratılmasını hedefliyordu.Samsung gibi büyük firmaların oluşmasında bu stratejinin önemli katkısı oldu. Şimdi ülke ekonomisinde dengenin değişmesi amaçlanıyor ve rekabetçi KOBİ’lerin oluşmasına uygun bir ortam oluşturuluyor. Buna ek olarak daha önce bilişim odağında kayma başladı. Güney Kore’deki politikalar özellikle biyoteknolji ve hizmet sektöründe yenilikçi teknolojilerin gelişmesine uygun bir zemin oluşturmayı hedefliyor. Daha önce uluslararası piyasalara odaklanan imalat odaklı büyüme stratejisinin yerini her geçen gün büyüyen Kore pazarının ihtiyaçlarını karşılayacak hizmet sektörü odaklı KOBİ geliştirme ve güçlendirme strateji alıyor”
Bu sütunlardaki yazıları izleyenler onaylayacaktır ki, neredeyse on 10 yılı aşkın bir zamandır çok sık yinelediğimiz saptama, “Geleceği yaratacak olan yapı, ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını dengeleyen işyerleri oluşturmaktır” şeklindedir.
Durmadan rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir teknolojik donanım ve rekabet edebilir yönetim anlayışından söz ediyor; “ölçek” dendiği zaman, geçmişte denenen tek merkezli çok büyük, zaman içinde hantallaşan yapıları değil, işle ilgili net bilgiye erişebilen, yeraltı ve yerüstü kaynakları, fiziki sermaye stokunu, işgücünü ve teknolojiyi etkin koordine eden ve belli alanlara odaklanan yapılardan söz ettiğimizi her vesile ile açıklamaya çalışıyoruz.
Kuan Lee, başarılı sonuçlar yaratarak Güney Kore’yi gelişmiş ülkeler kervanına katan geçmişteki stratejilere eleştirel gözle bakıyor:
• Güney Kore’de uzun yıllar büyüme ve ihraç odaklı yapısı, ülkedeki yetkin kişilerin büyük şirketlerde çalışmayı yeğlemelerine yol açtığı işgücü piyasasının oluştuğunu,
• Büyük kuruluşlarda, yasal bir zorunluluk olmasa da, emekli oluncaya kadar çalışma nedeniyle, yetkin kişilerin yeni işler kurma motivasyonunun azaldığını,
• Yeni sektörlerin gelişmesi için girişimciliğin artması gerektiğini,
• Politika belirleyicisi olanların da alışkanlıklarından vazgeçerek yeni yaklaşımlara açık durmadıklarını,
• Hükümetin yeni mottosunun “yaratıcı ekonomi” olduğunu,
• Mobil hizmetlerin kolaylaştırılmasının öncelendiğini,
• KOBİ’lerin değişimlere kaynaklık edeceğini, ancak bu aşamada pek başarılı olamadıklarını,
KOBİ’lerde gözlenen edilgenliğin, “ …yenilikçi çözümler ve hizmetler üretebilecek KOBİ’lerin fikirlerini büyük firmalara karşı koruyamayacaklarına inanmalarından” kaynaklandığını,
Güney Kore’nin geleceğinin sürdürülebilir enerjilerde olacağını,
Küresel alanda değişimin yaratılacağı alanın ise kamu sektörü olduğunu düşündüğünü,
Sağlık ve eğitim alanındaki yeniliklerin piyasa eksikliklerini ve olumsuz dışsallıkları kapatma potansiyeli olduğunu vb. noktalara işaret ediyor.
Güney Kore’den ders almak gerekirse, KOBİ’lerimiz ile uluslararası rekabet yapabilecek piyasa yapıcısı kuruluşlar dengesini kurabilecek şansı yakalayabiliriz.
Rekabet edebilir alan keşfi yaparak, teşvik sistemini belli alanlara odaklayıp, uluslararası rekabet yapabilecek firma oluşturmada çok önemli eksiklerimizin olduğu açık.
Her şeyi birden yapma, her şeyi teşvik etme yerine daha seçici politikalara ihtiyaç var.
Hepsinden önemlisi de sık değişmeyen, kararlı ve uzun dönemli stratejilerle ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını dengeleyecek yapıları oluşturma potansiyellerimizi iyi değerlendirmemiz gerekiyor.