Güney Kore, mucizesini nasıl yarattı!
Güney Kore mucizesi ve bu mucizeye yol açtığı belirtilen model Türkiye’nin kalkınması ile ilgili tartışmalarda hep gündemdedir. Şimdilerde TİM de bu modeli inceliyor. Ve bakın bir Koreli bu modele ilişkin neler söylüyor...
Geçen hafta Bursa’daki 250 Büyük Firma Araştırması ile ilgili sonuçları sizlerle paylaşmaya çalıştım…
Ve o sonuçları fırsat bilip, Türk sanayiinin ihtiyaç duyduğu değişim üzerine Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Burkay’ın konuyla ilgili değerlendirmelerini de...
Burkay’ın bana göre en dikkat çekici tespitlerinden birini ise bu haftaya sakladım: BTSO Başkanı, “Türkiye artık bir ürün ortaya koymalı” diyor, “Tüm dünyanın kullanmadan yapayamayacağı teknolojik bir ürün...”
***
Burkay’a göre önümüzde duran görev bu...
Bunun için Türkiye’nin bir inovasyon stratejisi oluşturması şart...
Çünkü, “inovasyon yoksa teknoloji de yok”...
“Hükümet bu konuda önemli adımlar attı, onu teslim etmek lazım” diyor Burkay, “Türkiye Ar-Ge’ye 11 milyar dolar destek verdi. Ama bizim artık kurguyu değiştirmemiz gerekiyor. Ar-Ge destekleri çok farklı elden dağıtılıyor. ‘Her işi yaparım abi’ diyen ama doğru düzgün bir işi olmayan adama benziyoruz. Oysa bizim artık Ar-Ge projesi üretmek sorunumuz yok. Ama Türkiye’nin önceliklerini
belirlemek görevimiz var...”
***
BTSO Başkanı, “Gerekiyorsa risk alıp bir firmayı desteklemekten korkmamak lazım” diyor devamla, “Bırakalım onun adamı, bunun adamı çekişmesini. Artık bu ülkenin adamı var! Onu öne koyalım. Yoksa sonuç ortada.. Bizim yerimize başkaları yapıyor ve kazanıyor. Bir toplumun yüksek teknolojiye geçişinin yolu da belli. Ve bu yola girerse Türkiye başarır. Ben bu konuda çok iyimserim...”
***
Konu ileri teknolojiye geçiş olunca laf dönüp dolaşıp Güney Kore mucizesine geldi...
Öğrendim ki, Türkiye İhracatçılar Meclisi de Güney Kore modeli ile ilgili bir rapor hazırlıyormuş...
Doğrusu sevindim...
Çünkü, bu köşeden de zaman zaman değindiğimiz Güney Kore modeli hep gündeme gelir, tartışılır ama bu modelin etraflıca incelendiğini ve Türkiye açısından bugün ne ifade ettiğini ortaya koyan bir çalışmaya rastlamadım...
Son 40 yılda orta gelir tuzağını aşarak ‘zenginler ligine’ atlamayı başarmış tek ülke olan Güney Kore’nin deneyimlerinden dersler çıkararak uygulamak önemli..
***
1950’de başlayıp üç yıldan fazla süren iç savaş sonrasında Güney Kore dünyanın en fakir yerlerinden biriydi...
1960’lı yılların başında, Güney Kore’nin kişi başına geliri 80 dolar düzeyindeydi...
Aynı dönemde Gana’nın kişi başına geliri 180 dolardı...
Merak etmişsinizdir, söyleyeyim: Türkiye’nin kişi başına milli geliri ise 1960’ta 380 dolar civarındaydı...
Yani bundan 50 yıl önce ortalama bir Koreli, ortalama bir Gana vatandaşının kazandığının yarısını ancak kazanıyordu...
Bir Türkiye vatandaşının ise dörtte birinden daha azını...
***
Dahası, Güney Kore kalkınma konusunda başarısızlığın en kötü örneği olarak kabul ediliyordu. Bugün olduğu gibi ABD’nin o zamanki en önemli yardım kuruluşu USAID tarafından hazırlanan hizmete özel bir raporda bu ülke ‘dipsiz kuyu’ olarak adlandırılıyordu. İhracatı çok zayıf ve genellikle işlenmemiş ürünlerden oluşuyordu...
Bugün dünyanın önde gelen mobil telefon, yarı iletken ve bilgisayar üreticilerinden Samsung o günlerde sadece balık, sebze ve meyve ihraç ediyordu. 1970’lere kadar şirketin ana iş kolları şeker ve tekstil imalatından ibaretti. Samsung 1974’te Korea Semiconductor adlı şirketin yarısını satın alarak yarı-iletken endüstrisine girdiğinde hiç kimse tarafından ciddiye alınmamıştı. 1977’ye kadar renkli TV bile üretemeyen Samsung, 1983’te kendi çiplerini tasarladıktan sonra ABD ve Japonya’daki yarı iletken endüstrisinin büyük oyuncularıyla rekabete girişme niyetini ilan ettiğinde de çok az
kişiyi ikna edebilmişti...
***
Peki nasıl oldu da, 40 yıl önce temel ihracat ürünleri tungsten cevheri, balık ve insan saçından yapılan peruk olan bir ülke, bugün bir ileri teknoloji ve sanayi ülkesi haline dönüştü? Ve bugün dev şirketleri ile dünya ekonomisini sallıyor? Bence bu soruya en iyi yanıtlardan birini yine bir Koreli veriyor: Ha-Joon Chang...
Cambridge Üniversitesi Ekonomi Fakültesi’nin öğretim üyesi Chang’ın kitap haline getirilen çalışması Türkçe’ye “Sanayileşmenin Gizli Tarihi” olarak çevrildi...
Epos Yayınları’ndan çıkan kitabı bize ilk tavsiye eden ise OSTİM Başkanı Orhan Aydın oldu...
Değerli yazarımız Rüştü Bozkurt da hemen birkaç kopyasını edinip bize dağıttı...
***
Chang, kitabında Güney Kore mucizesinin arka planına ilişkin özetle şu bilgileri veriyor: 1961 yılında bir askeri darbe ile iktidara gelen General Park- Chung Hee, bir zaman sonra sivilleşti. Ve birbirini izleyen üç seçimi kazandı...
Kimilerine göre, Park’ın hile ve siyasi dalaverelerle güvence altına alınan bu seçim zaferleri, Beş Yıllık Ekonomik Kalkınma Planları ile ülkenin ekonomik ‘mucizesini’ başlatmadaki başarısıyla
ivmelendi...
Normalde üçüncü ve son dönemi 1974 sonunda biten Başkan Park, iktidardaki üçüncü döneminin ortalarına doğru, Latin Amerikalılar tarafından ‘kendi kendisine darbe’ diye adlandırılan oyunu
sahneye koydu. Bu parlamentonun lağvedilmesini ve kendisine hayat boyu devlet başkanlığını garantileyen fiilen hileli bir seçim sisteminin kurulmasını içeriyordu.
***
Bütün bunları yaparken Park, ülkenin demokrasiden kaynaklanan bir kaosa tahammül edemeyeceği mazeretini öne sürdü...
Halka, ülkenin kendisini Kuzey Kore komünizmine karşı savunmak ve ekonomik gelişmesini hızlandırmak zorunda olduğunu söyledi...
1981 yılına kadar ülkede kişi başına düşen geliri 1000 dolara çıkaracağını ilan eden Park’ın bu hedefi hayal denilebilecek ölçüde ihtiraslı kabul ediliyordu.. .
***
Başkan Park, Ağır ve Kimyasal Sanayileşme Programını 1973’te başlattı...
İlk çelik fabrikası ve ilk modern tersane o yıllarda üretime başladı.
Büyük ölçüde ithal edilmiş parçalar kullanılarak ilk yerli tasarım otomobiller o sıralarda üretim hatlarından çıktı...
Sanayi, devlet tarafından seçilen alanlara yönlendirildi...
Elektronik, makine, kimya ve diğer ileri endüstrilerde yeni firmalar kuruldu ve bir anlamda bu firmaların üretim yapacakları alanlar devlet tarafından planlandı...
***
1974 ile 1979 yılları arasında ülkenin kişi başına düşen geliri beş kattan fazla arttı...
Park’ın başlangıçta hayali kabul edilen kişi başına 1000 dolar gelir hedefine öngörülenden dört yıl önce erişildi...
İhracat artışında ise başarı daha da hızlıydı: 1970’lerin başında 1.5 milyar dolar civarında ihracat yapan Güney Kore 1980’e gelmeden 15 milyar dolar sınırını aşmıştı...
***
Chang kitabında diyor ki; “Ülkenin ekonomik kalkınma saplantısı, eğitimimizde de yansımasını tam olarak gösterdi. Yabancı sigara içenleri açığa çıkarmanın bile vatanseverlik görevimiz olduğunu öğrendik. Ülke, ihracattan kazandığı her kuruş dövizi daha iyi endüstrilerin geliştirilmesi için makine ve diğer girdilerin ithalatında kullanma ihtiyacı duyuyordu. Değerli yabancı paralar, ülkenin fabrikalarındaki ihracat savaşında çarpışan sanayi askerlerimizin gerçek kanı ve teriydi. Değersiz şeylere bunları israf edenler vatan hainiydiler...”
Kısaca, Güney Kore’de endüstriyel kalkınma amacıyla zaruri olmayan herhangi bir şey için döviz harcamak yasaklandı. İthalat; yasaklar, yüksek tarifeler ve ağır vergiler aracılığıyla caydırıldı...
Öyle ki, Chang, “1970’lerin sonunda hükümetin özel izniyle Danimarka kurabiyeleri ithal edildiğinde yaşanan küçük çaplı ulusal rahatlama hissini hatırlıyorum” diyor...
***
Tabii, “Kore’nin ekonomik mucizesinin karanlık taraflarından” da bahsediyor Chang...
Çocuk işçi çalıştırılmasından karın tokluğuna çalışmak zorunda kalan yığınlara...
Hızlı sanayileşme dönemiyle gelen zorlu iç göçten, her yerde bitiveren gecekondu mahallelerine... Ardından hızla büyüyen orta sınıflar için yapılan yeni apartman blokları...
Zaman farkıyla da olsa, bizim de yakından bildiğimiz benzer hikayeler...
Chang, gecekondu mahallelerinin hep daha uzak yerlere gitmek zorunda kaldığını, sakinlerinin de bazılarının bu yolculuğu şehrin ana çöplüğü olan Nanji Adası’nda çöp toplarken bitirdiklerini anlatıyor. 2002 Dünya Kupası esnasında gördüğümüz etkileyici Seul Stadyumu’nu çevreleyen güzel parklar adadaki eski çöp alanının üstüne inşa edilmiş... Ve bu çöp alanının bir bölümü bugün, daha önce buraya dökülen organik materyallerden kaynaklanan metan gazıyla çalışan ultramodern ölçülerde çevreci bir elektrik santraline sahipmiş...
***
Bütün bu sorunlarla birlikte, Kore’nin son 40-50 yıldaki ekonomik büyümesi tek kelimeyle olağanüstü...
Ve bunun sonucunda yaşadığı toplumsal dönüşüm de...
1980’lerin başına kadar Ekvador, Mauritius ve Kosta Rika’ya eşit düzeyde bir orta gelir ülkesi iken Güney Kore bugün artık satın alma gücüne göre 1.7 trilyon dolara varan ekonomik büyüklüğü ile ‘zengin’ bir ülke sayılıyor... 50 milyon nüfuslu ülkede kişi başı milli gelir 25 bin doların epey üzerinde...
İhracatı ise Türkiye’nin 2023 hedefi olan 500 milyar dolara dayandı bile... Ve bunun dörtte birinden fazlası ileri teknolojik ürünlerden oluşuyor!
***
1980’lerin taklitçisi Güney Kore, bugün dünyanın en ‘icatçı’ en ‘yenilikçi’ ülkelerinden biri...
IBM makinelerinin sökülüp, parçaların kopyalanıp yeniden birleştirildiği ‘kopya’ bilgisayarların... Nike ayakkabılarının ve Louis Vuitton çantalarının büyük miktarlarda seri üretiminin yapıldığı ‘korsan cenneti” Güney Kore, bugün, Amerikan Patent Bürosu tarafından verilen patentlerin sayısı bakımından en üstte yer alan beş ülkeden biri...
Uzun söze gerek yok! Nokia’nın Microsoft’a satılmak durumunda kaldığı bir dönemde, Apple ile Samsung arasında dünya çapında süren nefes kesen teknoloji yarışını anımsamak, bugünkü Güney
Kore’yi kavramak için yeterli...
***
Güney Kore, bugün zarif cep telefonları ihraç eden bir ülke olmanın yanı sıra, insanları daha iyi beslenen, çok daha uzun yaşayan, çok daha az bebek kaybeden bir ülke aynı zamanda...
Chang, Kore’nin ilerlemesini adeta Haiti’nin İsviçre’ye dönüşmesine benzettikten sonra soruyor: “Bu mucize nasıl mümkün oldu?” Ve hemen arkasından ekliyor: “Pek çok iktisatçı için cevap
basittir: Kore serbest piyasanın emirlerini izlediği için başarılı olmuştur!” İzin verirseniz, öyle olup olmadığını da haftaya tartışalım...