Güneşi serbest bırakın!

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Güneşin sınırsız enerjisini yasa hükmüyle sınırlamaya kalkışmak, eşine ender rastlanabilecek bir "siyasi garabet" ürünü olsa gerek!

Yıllık ithalat harcamasının neredeyse yarısı ham petrol ve doğalgaza giden; elektriğinin bir o kadarını da bunlardan üreten bir ülkede doğal kaynakların en bol, en güçlü ve en "yenilenebiliri" olan güneşi elektrik enerjisine "dönüştürmemek" için bu kadar gayret sarf etmek de öyle…

Türkiye, yıllardır güneşi konut damlarına "kazanlı yansıtıcı" koyarak "su ısıtmanın" ötesine geçemedi. Uzun tartışmalardan sonra nihayet 2005 yılında çıkarılabilen 6094 Sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun'a (YEK) hidro, rüzgâr, biyo kütle, jeotermal, dalga vb. ile birlikte girebilen güneş, o gün bu gündür, "hapsedildiği" maddenin dışına çıkamıyor!

Güneş, yasa maddesine yatırım teşviklerine konulan zaman ve değer sınırları ile hapsedildi; Türkiye'de güneşi elektrik enerjisine dönüştürmek isteyen yatırımcılar teşviklerden 5 yıl yararlanabilirler ve 2013 yılı sonuna kadar 600 MW kurulu gücün üstüne çıkamazlar! Neden? Bu sorunun "mantıklı" cevabını yasa maddesini yazanların dışında kimse bilmiyor.

Enerji teknolojiyi sıçratır

Yenilenebilir kaynakların elektrik üretimine yeterli, hedefli ve denetimli teşviklerle açılması "enerji sanayiinin" oluşumunda ilk aşamadır. İkinci aşama, mümkün olduğunca "yerlileştirilen" bir enerji sanayinin altyapısını hazırlamaya başlamaktır.

6094 Sayılı Kanunu ilk haliyle yazanlar ve "yapanlar" meselenin bu tarafına önem vermemişlerdi. 2010 yılında yapılan değişikliklerde olumlu adımlar atıldı. Adımlardan biri yenilenebilir enerjide "yerli malzeme ve ekipmanın" teşvik kapsamına alınması; diğeri de  kamu alım garantili fiyatlama idi.

"Yerlileştirme" teşviklerini henüz işlemiyor. İki sebeple: yerlinin "doğru" tarifinde ve yerliliğin oranını tespitte sıkıntılar olduğu, şimdiye kadar çoktan çıkarılması gereken uygulama yönetmeliğinin de bu yüzden geciktirildiği söyleniyor.

Yenilenebilir kaynaklı elektrik üretim tesislerinde artan ölçüde yerli katkılı malzeme ve ekipman kullanılması, Türkiye'nin, halen ithalata dayalı enerji teknolojisini "özümseme" yoluyla yerlileştirmesine zemin hazırlayacak.

Enerji, Türkiye'nin teknoloji üretim kabiliyetini sıçratacak en büyük dinamiklerden biri. Oysa, halen bu alanda mesafe alınan ilk sektör olan "rüzgâr" da, temel üretim girdisi "türbin" ithal edilmek zorunda. Güneşte henüz bir örnek yok; olsa, o yatırımlar da ithalata dayanmak zorunda kalır. Bu çemberin kırılması için bürokratik ve siyasi kaprislerin, yerli yabancı lobi etkilerinin, yanlış kavrayışların, dar bütçe hesaplarının aşılması şart!

Hesap geniş tutulursa…

Hesap geniş tutulduğunda Türkiye'nin önüne 225-280 milyar dolarlık bir enerji yatırımı potansiyeli çıkıyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun 2010-2030 yılları arasını kapsayan projeksiyonlarında bu muazzam rakamın önemli bölümü yenilenebilir elektrik yatırımlarına ait.

Bu demektir ki, enerji sektöründe, EPDK seçeneklerine göre, her yıl 11-14 milyar dolar hacminde yatırıma ihtiyaç var. Yıllık yatırımlar bu rakamların altında gerçekleşse bile, harcanacak döviz mevcut şartlarda ithalata gidecek; çünkü, Türkiye tıpkı petrol ve doğalgaz gibi enerji teknolojisinde de dışa bağımlı.

Mesele burada da sonlanmıyor; teknoloji deyince türbin ve diğer ekipmanları anlıyoruz. Oysa, işin bir de danışmanlık,  tasarım, ön projelendirme, mühendislik, müteahhitlik gibi "hizmet teknolojisi" boyutu var.

Türkiye, bu alanda ve ilgili tüm dallarda "yetkin" birikime sahip. Sahip olmadığı "şey" ise enerji sektörü yatırımlarında bu birikimi sonuna kadar kullanma istek ve kabiliyeti. Enerji yatırımlarında bu hizmetler yabancı çok uluslulara yaptırılıyor, büyük paralar ödeniyor: Misal; hidroelektrik santrallerinde elektromekanik teçhizat bedelinin yüzde 26'sına varan miktarlarda…

Müthiş bir enerji sanayii potansiyeli el atılmayı bekliyor!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013